Virani 16. yy.’ın sonu ile 17. yy. başlarında yaşayan güçlü bir Hak aşığıdır. Vîrânî Baba’nın nerede ve hangi tarihte doğduğu, nerede ve hangi tarihte vefat ettiği hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunmamaktadır.
Abdülbâki Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal adlı eserinde Vîrânî Baba’yı, Nesîmî, Hatâyî, Fuzûlî, Kul Himmet, Yemînî ve Pir Sultan Abdal’la birlikte Alevî-Bektâşîler tarafından kabul edilen yedi şair (âşık) arasında saymaktadır.[1]
Eğriboz adasında doğduğu kabul edilmektedir. İyi bir eğitim aldı. Türkçe ve Osmanlıcanın dışında Arapça ve Farsça öğrendi. Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi aşığı olan Virani, Yedi Ulu Ozan’dan birisidir.
Virani Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan’dan el almıştır. II. Beyazıt zamanında Balkanlar’dan Hacı Bektaş evladı olarak tekkeye getirilmiştir. 16. Yüzyıl ve 17 yüzyılda Balım Sultan Hacı Bektaş Tekkesi Postuna oturduktan sonra Şah İsmail, Balım Sultan, Kalender Abdal Çelebi, Şah Tahmasp Cem Erkanın son halinin oluşturulması ve deyişleriyle hizmetleriyle bu erkanın sürdürülmesi Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Virani eliyle olmuştur.
Sadettin Nüzhet Ergun, ilk yayınladığı Bektâşî Şâirleri adlı eserinde Vîrânî Baba hakkında kısa bir bilgi vermekle yetinmiştir. Ergun, 1944 yılında yayınladığı Bektâşî Şâirleri ve Nefesleri adlı eserinde ise Vîrânî Baba’nın Hacı Bektâş Velî’nin evlâdı olan Balım Sultan’a intisab ettiğinden bahsetmektedir.[2] Gölpınarlı, Alevî-Bektâşî Nefesleri adlı eserinde, onun 1587-1628 yılları arasında yaşayan Şah Abbas’la görüştüğünü söylemektedir. Gölpınarlı, Bektâşî geleneğinde Vîrânî’nin ölmediği, sırrolduğu şeklinde bir inancın bulunduğunu da nakletmektedir.[3] Necef Bektâşî Dergâhı’nda üstünde tâcı olan bir sütunun Vîrânî’nin sırrolduğu mekân kabul edilerek ziyaret edildiği de Gölpınarlı’nın bize ulaştırdığı bilgiler arasındadır.
Bir süre Necef-i Eşref de Hz. Ali Türbesi’nde türbedarlık, babalık yapmıştır, (1587-1618) yıllarında İran’da saltanat süren Şah Abbas’la görüşmüştür.
Vîrânî Baba, eserlerinde de görüleceği üzere din ve tasavvuf bilgisi oldukça yüksek bir “gönül eri”dir. Bedri Noyan, Vîrânî Baba’nın Necef Bektâşî Dergâhı’nda postnişinlik yapmış olma ihtimalinden söz etmektedir.[4]
Anadolu’nun birçok yerini ve daha sonra da, Bulgaristan’da Deliorman ve Debruca’yı dolaştı. Necef’ten dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba Tekkesini ziyaret etti Demir Baba’dan icazet aldı. Demir Baba, soy zinciri itibariyle Peygamber’e ulaşır. Demir Baba Velayetnamesi’nde, Virani’nin Demir Baba ile görüşmesi şöyle anlatılır: Demir Baba’ya, Arap ve Açem dillerini bilen bir kimse geldiği ve müridleriyle Rumeli’ye geçtiği ve bu kişinin adının da Viranı olarak söylendiği bildirilir. Ancak gaflet içinde olduğu ve “Kutupluk” davası güttüğü de ilave edilir. Demir Baba manevi yönden kendisinin daha üstün olduğunu göstermek ister. Demir Baba, o tarihlerde yüz yirmi yaşına ulaşmış ulu bir ihtiyardır.
Virani, onun batın kılıcıyla yenilir, yere geçer. Huzurunda divan durup, niyaz eder. Demir Baba’dan icazet ister. Ancak, önce Virani’ye nasihatler verir ”kişi böyle sevdalarda olmasa gerek. Kur’an’a uy Sure-i Fatiha’da ne kadar harf olduğunu bilir misin? Onlardan geçmeyen veli olmaz. Bu kadar suhufla (hartle) dört kitabı yutsa bile. Kapıdan girmeyen, içeride ne olduğunu bilmez. Bilen aşık da, dava kılmaz. Kimse kusuruna kalmaz,..” Bu nasihatten sonra Demir Baba, Virani’ye icazet verir. Virani, oradan Otman Baba Sultan’ı ziyaret etmek için yola çıkar. Sabahleyin Karlıova’da Hafız Zade Türbesi’ne gelir. Ancak Virani rahatsızlanır ve öğleden sonra orada hakka yürür. Avlu kapısı önüne gömülür.[5]
Demir Baba Velayetnamesi’nde de söz edildiği üzere, Virani, Arapça, Farsça bilen güçlü bir şairdir. “Virani Baba Divanı” ile ”Virani Baba Risalesi”adlı basılmış eserleri günümüze kadar gelmiştir, Özellikle Hz. Ali’yi öven, On iki İmam’ı dile getiren coşkulu methiyeleri vardır.[6]
Virani Baba ve Divanı
Virani’nin Arapça ve Farsça bildiği de görülmektedir. Şiirlerinde bu durum hemen fark edilir. Özellikle, On İki İmam ve Hz. Ali’yi Öven dizeleri çoğunluktadır. Ozan, Ali sevgisini coşkulu bir şekilde anlatmıştır. Şiirlerinin toplandığı divanı bugüne ulaşabildi. Virani, Bektaşi düşüncesini işlediği yüzlerce şiirini de aruz vezniyle yazdı. Ancak halk arasında yayılanlar daha çok hece ölçüsüyle yazılanlardır.
Viran, sözcüğü viran olmuş anlamına. Yıkık, harap, parçalanmış, üzgün anlamına gelir. Fatma Ana’ya iki zalimin yaptıkları. Muaviye’nin ve Yezit’in Ali ve evladına yapılanlardan üzüntüsünü dile getiren şiirleriyle her gün Kerbela’yı yaşayan bir ruh halindedir. Kerbela’da kıyıma uğrayan Hz. Hüseyin’e uygulanan zalimce davranışlara ve kıyımlara karşı duymuş olduğu acı ve keder yüzünden, özünde büyük bir yıkım ve elem duyduğunu yansıtmak amacıyla bu mahlası almıştır.
M. Hâlid Bayrı, arûz vezni ile üçyüz kadar şiir söylemiş olan Vîrânî’nin tahsil görmüş birisi olduğundan bahsetmektedir. İlm-i Câvidân’da yüz civarında âyeti ve otuz civarında hadîsi anlamları ile birlikte zikredebilen ve açıklayabilen Vîrânî’nin iyi bir Kur’an ve hadîs bilgisine sahip olduğu anlaşılmaktır.
BAZI DEYİŞLERİ
Bir ulu şehirde tellallığım var
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir
Eksik alsam artık satsam gene kar.
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir
Mezada vermişim küll-i varımı
Tellala çıkardım şirin canımı
Lal ü mercan ile cevher kanımı
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir.
Bir rıza malıdır alıp sattığım
Üçler, Beşler, Kırklar Pazar ettiğim
İmam-ı Cafer’den dükkân tuttuğum
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir
Ledün ilmi derler şehrin adına
Doyamadım lezzetine tadına
Metaımı koydum aşkın badına
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir
Virani’yim her dem Hakk’ pazarım
Tellal oldum şu âlemde gezerim
Kudretten dükkânım kendim pazarım
Ben tellalım pazarbaşım Ali’dir
————————————
Elif´i Mim´den aldık Sırrı Kur-an´ı
Mim´i sır eyledik sırdan içeri
İki nokta üç huruf geldi Be ile
Be´yi sır eyledik sırdan içeri
Haydar’ ın zatına demişiz belli
Göster bana pirim desti demanı
Küfür deryasından bulduk imanı
Hak dedik küfüre dinden içeri
Otuzüç huruftur hatmin tamamı
Bir Elif Mim ile buldu bu aynı
Yetmiş üç den aldık Saki ile Canı
Cana aşık olduk candan içeri
Güruh-u Naci´den bir bacı geldi
Kırkların dolusun eline aldı
Cümlesi o bacıya hep secde kıldı
Şah dedik bacıya Şah´tan içeri
Bacının ismine Fatıma dediler
Yeri göğü ondan mevcut buldular
Selman bir üzüm getirdi engür ezdiler
Gark olduk engüre nurdan içeri
VİRANİ sözünü arife söyle
Yükseği neylersin engini boyla
Arif olda dost bağını sır eyle
Güle aşık olduk gülden içeri
————————————
Dar üzere meydan oldum
Dünya yüzü efganıyım
Bir anda da tebdil oldum
Tuba-yı can kurbanıyım
Bu bir sırr-ı esrar oldu
Hizmetimiz necad oldu
İşte hanem elif oldu
Hey Hayder’in mekanıyım
Mekanım Bağdat’ı diyar
Canın cananını iskar
Cüda kılma yârimdir yar
Men bu yârin gülzarıyım
Sabredip kararın atma
Nunun vasfını unutma
Dostum beni guşemat etme
Elif dalın kef-unuyum
Virani kırklara geldim
Serimi terceman kıldım
Bu bazarda Hayder-i gördüm
Heyheycinin Kuran’ıyım
Kaynakça
www.mehmetozgurersan.com
[1] Abdülbâki Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal
[2] Sadettin Nüzhet Ergun, ilk yayınladığı Bektâşî Şâirleri adlı eserinde
[3] Gölpınarlı, Alevî-Bektâşî Nefesleri adlı eserinde
[4] Bedri Noyan Demir Baba Velayetnamesi’nde
[5]Dede Korkut ve Ahmet Yesevi’den Günümüze Uzanan Ünlü Alevi Ozanlar Mehmet Şimşek Can Yayınları 1995
[6] Bedri Noyan Demir Baba Velayetnamesi’nden
/sö