Farsça bir kelime olan tekyeden dilimize tekke olarak geçmiştir. Sözlükteki anlamı dayanılacak yerdir. Çoğulu tekayadır. Yalnız Alevilikte değil, bütün İslam kültür tarihinde önemli yeri bulunan tekke, tasavvuf düşüncesinin ve terbiyesinin derinleştirildiği ve halka takdim edildiği yerdir. Tekkede edep-erkân, ahlak ve tasavvuf ilmi öğretilir.

Tekke zaviyeden büyük, dergâhtan küçük mekândır. Tarikattan olanlar tekkede barınırlar, ibadet ve dinî törenlerini burada yaparlar. Buraya gelip gidenlerle sohbet ederler. Tekke içerisinde bir erenin kabri ya da makamı bulunur. Bu yerdeki ulu kişinin kabrinin olduğu kısım genellikle kapalı bir mekân hâline getirilmiştir. Türbe denen bu mekân ziyaret edilir, dualar okunur, dilekler dilenir, adaklar adanır. Kesilen kurbanların pişirilmesi için tekke içinde bir ocak vardır. Ama bu ocak, dede ocağı değildir. Bazıları ocak kavramı konusunda dede ocağı ile ateş yanan ocağı birbirine karıştırmakta hatta tekkeleri bile dede ocağı sanmaktadır. Örneğin; Safevi tekkesi vardır, ancak Safevi ocağı yoktur. Abdal Musa tekkesi vardır, ancak Abdal Musa ocağı yoktur. Abdal Musa, Hacı Bektaş ocağından bir dededir, erendir.

Tekkeler, Müslümanlar tarafından tevhit inancını, Allah’ın birliğine inanmayı bütün insanlığa yaymak ve gönüllere yerleştirmek için vakıf esaslarına uyularak kurulmuş sosyal vasıflı dinî eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Medreseler gençleri sistemli bir eğitimle donatıp hizmet vermelerini sağlarken tekkeler yaşlı, genç, eğitimli, eğitimsiz bütün kitleleri gönüllü ordusu şeklinde yetiştirir. Buradan yetişenlerin birçoğu eserleriyle tarihimizde hâlâ bilinmektedir. Örneğin: Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre vs.

Tekkeler, eğitim kurumu olmasının yanında aynı zamanda birer hastanedir. Buralarda psikolojik ve pedagojik tedaviler yapılır. İnanarak gelen insanlar buralarda şifa bulurlar. Şifaların kaynağı ise inanan kişinin kendisidir: Bu durumu da “Keramet verende değil, alandadır” şeklinde açıklarlar.

Tekkeler, genellikle şehir, kasaba ve köylere kurulmakla beraber bazen sosyal hizmetleri görmek için, büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık alanlarda, bazen de yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Özellikle Osmanlılarda, tekke ve zaviyelerin bir kısmı devlet tarafından, cihat etmek ve düşmanı gözetlemek için hudut boylarında kurulurdu. Bu bakımdan dağlarda, korkunç boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askerî sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı. Böylece tekkeler, karlı ve yağmurlu günlerde yolcular için de bir sığınak oluyordu. Issız yol boylarındaki kırlık alanlara kurulan tekkelerde, kış veya yaz yorgun kervancılar misafir edilirdi. Bunlara yeme, içme, yatma, hayvanlarının bakımı dâhil, sosyal hizmetler verilirdi. 30.11.1925 tarihinde çıkarılan bir yasayla tekkeler kapatıldı, tarikat etkinlikleri de yasaklandı. Sonradan bazı tekke yapıları müze olarak ziyarete açıldı.

Hüseyin Dedekargınoğlu

Kaynakça

/sö