Alevi-Bektaşi inanç sistemi, Türk dili ve kültürünün önemli zenginliklerindendir. Alevi-Bektaşi inancına sahip bireyler ibadetlerini (ritüel) Türkçe yapmaktadırlar. Orta Asya’dan, Balkanlara, Mısır’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan inanç zümresi farklı ocaklara bağlıdır. Her ocağın, kendi dinamikleri ile yürüttüğü inanç ritüelleri ve pratikleri vardır. Bu durum Alevi toplumunca “yol bir, sürek bin bir” tabiri ile ifade edilir. Ocakların, farklı kültürel ve yerel unsurlarla zenginleştirdiği ritüellere farklı adlar verilmiştir. Bazen aynı ritüel, yöresel adlandırmalarla farklı adlar almakta, bazen ise aynı adlı ritüelin içeriği değişmektedir. Maalesef Alevi-Bektaşi inanç zümresinin ritüelleri ve bu ritüeller için oluşmuş özel terminolojinin büyük bir kısmı henüz kayıt altına alınamamıştır. Bu sebeple inanç sistemine dair yazmalarda veya şiirlerde geçen terminolojik adlandırmalar anlaşılamamakta veya yanlış anlamlandırılmaktadır.
Bu durumun farklı nedenleri vardır. Bunlardan en önemlisi sır olarak kabul edilen ritüellerin içeriği hakkında görsel verilerin olmayışıdır. Son yirmi yıla gelinceye kadar Alevi zümre üzerine yapılan yayınlarda görsel unsurları görmek mümkün olmuyordu. İnanç sisteminden kaynaklanan kurallar sebebiyle ritüelleri icra ortamında kaydetmek mümkün değildi. Elde edinen verileri de bir genelleme ile bütün Alevi toplumunun tümüne genellendirme geleneği hakimdi. Halbuki girişte de bahsettiğimiz üzere inanç zümresinin ritüel ve terminolojik adlandırmaları değişim göstermektedir. Bazen aynı ilçe sınırları içerisinde farklı adlandırmalar görülmektedir. Kapalı toplumlarda görülen gizli dil kullanma geleneği Alevi zümre içerisinde sıkça rastlanan bir durumdur(1). Bu gibi durumlar terminolojik tanımlamalarda fikri kargaşaya neden olmaktadır. Ritüelik adlandırmalarda dikkat edilmesi gereken bir durum da kullanılan terminoloji ile ritüelde geçen inanç pratiklerinin tutarsızlığıdır. Her ritüelde olduğu gibi Alevi inanç sisteminin ritüellerinde de bir sıra ve düzen mevcuttur. Bir ritüeli ve inanç pratiğini karşılayan bir terimi anlatırken icra ortamını ve icra sırasını da gözetmek terimin anlamının anlaşılmasında önemli bir etkendir. Ritüellerde her inanç pratiğine ve harekete ayrı anlamlar yüklenmektedir. Söz gelimi okuduğu bir metinde “parmak çatma” terimini gören bir kişi, Alevi inanç sistemindeki musahip cemindeki bir inanç pratiği olduğunu bilemez ve farklı anlamlar yükleyebilir. Diyelim ki yayın doğrudan Alevilik üzerine ve okuyan kişi bunun bir inanç pratiği olduğunun farkında olsa da yine de ortaya çıkan sıkıntılı bir durum vardır. Bu pratik ne için ve nasıl icra ediliyor? Bu durumda görsellik ve tasvir ortaya çıkmaktadır. Ritüelin yapılış amacı ve görsel tasviri ile terimin tam karşılığını bulmak kolaylaşmaktadır.

Mürebbi ve müsahip olacak talipler
Bir diğer anlam bulanıklığı da bu inanç pratiğinin başka bir bölgede farklı adlandırma ile karşımıza çıkmasıdır. Bazen aynı inanç pratiğine farklı isim verilirken bazen de farklı inanç pratikleri için aynı ismin kullanıldığı görülmektedir. Çalışmamızda yukarıdaki sorulara cevap bulacak şekilde Alevi cem ritüellerinden biri olan “Musahip Kurbanı Cemi”ndeki musahip olma ritüeli ve inanç pratikleri görsel öğeler ve tespit edilebilen farklı adlandırmalar ile sunulacaktır(2). Alevi inanç zümresindeki ibadetlerin temeli cem ritüeline dayanır. Cemler içeriklerine göre farklı isimler almaktadır(3). Her cem ritüelinde uygulanan bir genel hizmet sırası mevcuttur. Bir cem en az on iki hizmet yapıldıktan sonra tamamlanmaktadır. Bazı bölgelerde hizmet sayısı yirmi dörde kadar çıkmaktadır. Cemlerin yapılış nedenine bağlı olarak ritüellerde uygulanan inanç pratiklerinde de farklılıklar olmaktadır. Bu da ritüelik ve terminolojik bir zenginlik sağlamaktadır. Bu çalışmada Musahip Kurbanı Cemi’nin merkezindeki ritüel olan musahip olma hizmeti inanç pratikleri sırasına uygun bir şekilde ritüelik terimleri merkeze alarak incelenecektir(4). Alevi anne ve babadan doğan her bireyin evlendikten sonra inanç zümresine dahil olması için bir diğer evli çift ile musahip olması gerekmektedir(5). Geleneksel Alevi inanç sisteminde “sır”ra vakıf olmak, ceme girmek bu ritüel ile gerçekleşmektedir. Bir nevî bir ritüelle, zümre tarafından inanç halkasına kabul edinilmektedir.
Mürebbi: Kelimeye sözlüklerde “terbiye eden; çocuk terbiye eden” (Devellioğlu 2000, 732) “eğitici erkek” (TDK 2005, 657) anlamları yüklenmiştir. Ritüelik terim anlamı da sözlük anlamına yakındır. Mürebbi, musahip olacak iki çifte yolun kurallarını öğretecek ve ritüel boyunca önderlik yapacak kişiye denir. Bu kişinin belirli vasıflara sahip olması gerekmektedir. Mürebbi olacak kişi öncelikli olarak yolun bütün kurallarını bilerek bunları hayatına yansıtmış taliplerden seçilir. Musahip kurbanını kestiği günden mürebbi olduğu güne kadar düşkün olmamış olması gerekmektedir. Toplumca saygı gören bir şahsiyet olmalıdır. Musahip olacak kişiler dede soylu bir aileden geliyorsa mürebbinin de dede soylu olması- na dikkat edilir. Musahip kurbanı kesecekler talip ise taliplerden seçilir. Mürebbi, adlandırması yerine Ankara, Çankırı, Eskişehir, Çorum bölgesindeki Alevilerce “Rehber”, “Kılavuz” Isparta’da ise “Saat Rehberi” adlandırmaları kullanılmaktadır. Alevi zümresinde iki rehber vardır. Bunlardan birincisi “Yağlık rehberi”dir. Alevilerde ilk ikrar, gerdek gecesi öncesinde “Dede nikahı” olarak bilinen nikahtan önce dede huzurunda alınan ikrardır. Bu bir nevî “Bel ikrarı”dır.
Yeni evlenen çiftin evlendikleri zaman dilimine kadar yaptıkları hatalardan tövbe ederek evlendikten sonra tekrar yapmayacaklarına ve ileride musahip olacak bir eş bulunca musahip kurbanı keseceklerine dair söz verme ritüelidir(6). Bu ritüelde evlenen çifte yol gösteren kişiye “Yağlık rehberi” denir. Musahip kurbanı kesenler kendilerine mürebbi olan kişiyi “tarikat babası” olarak görürler. Ona ömür boyu kendi anne ve babalarına davrandıkları gibi davranmak zorundadırlar.
Hacı: Musahip kurbanı kesecek kişiler için “hacı” tabiri kullanılır. Ritüel bittiğinde her biri manevi anlamda bir makam alarak hacı olmuş kabul edilirler.
Tarikat Abdesti: Musahip olacak kişilere mürebbi huzurunda aldırılan abdeste verilen isimdir. Uygulama açısından Sünni akaitteki abdestten farkı yoktur. Tarikat abdesti sembolik olarak bir iç arınmayı da ifade eder. Yeni hayata atılan ilk adımdır. Bu sebeple dede huzuruna ilk çıkışta alınan bu abdeste “tarikat abdesti” denir. Musahip olan kişiler her sene dede huzurunda görgüden geçer. Her yıl alınan bu abdeste ise “yıl abdesti” denir.

Eşik yoklayan talipler
Eşik Yoklama: Eşik kelimesi Türkçe’de anlam kaymasına veya değişimine uğrayan kelimelerdendir. Eski Türklerde eşik ile kast edilen kapı sözcüğüdür (Ögel 2000, 47; Gülensoy 2007, 344). Günümüzde ise “eşik” anlam daralmasına uğrayarak kapının girişine verilen isim haline gelmiştir. (TDK 2005, 657) Alevilerce eşik kutsal kabul edilir (Bozkurt 2005, 179). Bu durum eski Türk inançları ile İslamiyet’in bir araya getirdiği bir inanç senkretizimidir. Tasavvufi manada eşik, zahirden bâtına, mecazdan hakikate geçilmesini sağlayan bir kapıdır (Uludağ 2005, 128). Alevi zümrelerde eşiğe yüklenen bu kavramlar iki anlamıyla da yaşamaktadır. İki farklı anlamına yönelik inanç pratikleri mevcuttur. Eşik kutsaldır. Basılmaz, üzerine oturulmaz. Evin kapısına yüklenen bu anlamlar yanında asıl kutsal kabul edilen kapı, cem evinin kapısıdır. Çünkü bu kapıdan ancak sırra vakıf olanlar girebilir. Inanca göre kapı Hz. Ali’dir. Bu kapı bâtın kapısıdır. “Babullah” olarak görülür. Kapıyı Hz. Ali’nin kapısı olarak görmenin yanında cemevinin kapısında “beş esma”nın tezahür ettiğine inanılır(7). Beş esma ile Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, eşik yoklayan talipler Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kastedilmektedir. Bu sebeple eşikten medet almadan hizmetlere başlanmaz. “Eşik yoklama ritüeli”, musahip olacak çiftlerin rehberin önderliğinde dedenin huzuruna gelmeden önce cem evinin kapısına dizüstü yürüyüp giderek kapının dört köşesine ve ortasına niyaz etmesidir. Kapıya niyaz eden rehber ve çiftler yine dizüstü dedenin huzuruna gelirler. Buradaki eşik Eski Türkçe’deki kullanımına uygundur. Bu ritüelin farklı bir adlandırması Isparta bölgesi Alevilerinde “eşik tercümanı” şeklinde görülmektedir. Bu bölgede kapıya bir niyaz olmayıp doğrudan cem evinin girişinde her talip eğilip eşiğe üç kez niyaz eder (Ersal 2009, 230-234).
Bend Bağlama: Bendin sözlük anlamı “bağ, yular, rabıta, bağlama”dır (Devellioğlu 2000, 83). Bu ritüele “kemerbest bağlama” da denir. Musahip olacak talipler, eşik yokladıktan sonra dedenin huzuruna gelirler. Dede sıra ile bellerine kuşak bağlar. Inanca göre Hz. Ali sağlığında on yedi kişiye kemerbest bağlamıştır. Bu kişilere “on yedi kemerbest” denir. Hz. Ali’nin sağlığında, bâtın sırrına vakıf olan kişilere kemerbest bağlamış- tır. Kemerbest takabilmek için musahip olma şartı vardır. Alevi inanç sistemine göre musahip olmayan, beline bend bağlanmayan bir talip ceme giremez.
Cemde hizmet görecek her talibin kemerbestli olma şartı vardır. Bu hizmet bâtına bağlanarak dünyadaki günahlı işlerden el etek çektiğine dair talibin bir nişanıdır. Tarikat Namazı: Eşik yoklayıp huzura gelen taliplerin rehberleri ile birlikte kıldıkları namaza verilen addır(8). Dizüstü meydana gelen talipler yere niyaz edip ayağa kalkıp “dara dur”urlar. Bu iki secdeli bir namazdır. Ilk dara durulduğunda dede bir gülbeng okur. Talipler tekrar yere niyaz ederek “tecellâ” dolanırlar.
Tecellâ dolanmak dededen başlanıp meydandaki bütün taliplere niyaz ederek dolaş- maktır. Tecellâyı tamamlayan talip tekrar yere niyaz eder, ayağa kalkıp dara durur. Dede bir gülbeng daha okuyunca yere niyaz edip meydanda dizüstü oturup bütün ayin-i cemi sefalar. Bu inanç pratiğine “sefalama” denir. Inanç pratiği ile dededen baş-layarak bütün cem halkına “Ceme hoşgeldiniz.” denilmiş olur. Tarikat namazı bitince talipler huzurdan çekilirler.
Car: Musahip olacaklar meydandan kalkınca manevi temizliği temsilen “carcı” elinde süpürgesi ile meydana üç kez süpürge çalar. Bu hizmete “süpürgeci” hizmeti de denir.
Cebrail: Cebrail dört büyük melekten vahiy getirmekle görevli olarak bir meleğe verilen isimdir. Alevi inanç sisteminde Cebrail kelimesine farklı anlamlar yüklenmiştir. Cebrail, iki ayaklı kurbana (horoz veya tavuk) verilen bir isim olmuştur. Musahip kurbanı müminin miracı olarak kabul edilir. Miraç hadisesinde Hz. Muhammed’e rehberlik eden Cebrail’dir. Bu sebeple Alevi ritüellerinde Cebrail adına da bir kurban sunulur.

Dede musahiplilere bend bağlarken

Meydanda tecella dolanan talipler

Seccade üstüne niyazlarla çıkan müsahipliler

Müsahipliler ayin-i cemi sefalarken

Carcı

Müsahipliler hep birlikte kurban olacak Cebrail ile dualanırken
Erkân Çıkarma: Cem riteülinde iki kurban vardır. Bunlardan esas kabul edilen kurban cemin yapılabilmesi için kesilen koçtur. Cem ritüelinde iki kez Cebrail meydana gelir. Ilkinde kurban tekbirlenmek için meydana gelmeden önce bir Cebrail kesilir. Ikincisi ise “erkân çubuğu” , “tarik çubuğu”(9) kınından çıkarılacağı zaman Cebrail’in kesilmesidir. Birinci kurban, Cebrail melek için kesilen kurbandır. Ikinci ise kutsal kabul edilen “erkân çubuğu”nun kınından çıkarılması için kesilen kurbandır. Musahipliler ellerine bir horoz alarak meydana gelirler. Dede duasını verdikten sonra dedenin huzurunda bir leğen içerisinde horozu keserler. Kanından bir damla erkân çubuğuna sürerler. Bu inanç pratiğinden sonra erkân kınından çıkmış olur. Ankara Beypazarı Karaşar beldesinde hem erkân çubuğu hem de “kılıç” kullanılmaktadır. Bu kılıç Hz. Ali’nin kılıcı olarak bilinen Zülfikar’a benzetilir.
Seccade Serme: Dedenin huzuruna serilen battaniye, örtü vb.ne verilen addır. Bu hizmete genel olarak seccade hizmeti denir. Hizmeti yapan kişiye de “seccadeci” denir. Trabzon ve Düzce bölgesindeki Güvenç Abdal Ocağı’na bağlı Çepni Aleviler bunun için, “elik postu” terimini kullanmaktadır. Bu post kutsal kabul edilir. Özel bir odada muhafaza edilir. Ankara Beypazarı Karaşar beldesindeki Aleviler seccade yerine “kilim” terimini kullanarak ritüel için “kilim serme”, “kilim açma”, “kilimden geç- me” terimlerini kullanırlar. Bursa yöresindeki Aleviler ise “çarşaf” terimini kullanarak ritüele “çarşafa yatma”, “çarşaftan geçme” ritüeli derler. Ankara ve Çankırı bölgesindeki Aleviler genel olarak seccade kelimesini kullanmakla birlikte seccade için “Nuh’un Gemisi” terimini de kullanırlar. Seccade üzerine çıkma pir önüne çıkmaktır. Dede postu, peygamber postu olarak kabul edilir. Seccade üstüne çıkanlar Nuh’un gemisine binenlere benzetilmektedir. Burada kul hakkından kurtulan talip Nuh’a talip olanlar gibi kurtuluşa erecektir. Musahip olmayanlar seccade üzerine çıkamazlar. Seccade üzerine çıkacak talip eşik yoklarken yaptığı gibi seccadenin dört köşesine bir de ortasına niyaz eder. Genel olarak seccadenin dört köşesine niyaz edilir. Çünkü bu hizmet “dört kapılı olma” hizmetidir. Musahip olan kişiler ritüel sonunda şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarını açacaktır. Bu sebeple seccadeye dört kapıya göndermede bulunularak dörtlü niyaz edilir.
Aşk Ola: Niyazları tamamlayıp rehber ile birlikte dizüstü seccade üstünde oturan taliplere dede “aşk ola” deyince hepsi birden seccade üzerine yüzüstü secde ederler.”Aşk ola” tabiri taliplere Hakk huzurunda olduklarını hatırlatmak amaçlı bir söylemdir. “Hak için, Hak’la bir olmak için meydana geldiniz.” telkinidir. Yola girecek talip ilahi aşka talip olup meydana gelmiştir. “Aşk ola” tabiri aslında bir imtihanın başlangıcına işarettir. Dedenin birazdan sorguya geçeceğine işaret eder. Bu inanç pratiği sadece cemlerde seccade üstünde uygulanmaz. Dede talibini gördüğü herhangi bir ortamda “aşk ola” dediği takdirde talip hemen yere secde eder. Bu dedeye bir teslimiyettir. Secdeye kapanan talibin “dilsiz, başsız” ve sorguya hazır olduğunu anlatır. Dede “dilli başlı olun” deyince talipler “baş kaldırır”. Dede, sorguya başlar. Cemde bulunan kişiler ile musahip olacak kişilerin varsa alacak, borç gibi hususlarının sulhunu sağlar. Bütün halka sorar halk musahiplilerden razı ise dede taliplerine girdikleri işin çok zor bir yol olduğunu izah eder. Musahip olacaklar ve ayin-i cemin her konuda razılığı alınınca diğer bir inanç pratiğine geçilir.

Erkân çubuğu için meydanda kesilen horoz

Erkân çubuğu post dedesine niyazlarla teslim edilirken

Seccade üstünde ‘Aşk ola’ pozisyonu
Parmak Çatma: Seccade üzerinde sorgudan geçen taliplerin rehber “bacı-kardeş”10 sağ omuzları birbirine değecek şekilde yan yana dizüstü otururlar. Sağ ellerini birleştirerek sağ başparmaklarını çatarlar. “Parmak çatma” inanç pratiğinin farklı uygulanma şekilleri de vardır. Ikili parmak çatmanın yanında dörtlü ve parçalar halinde on altı kişinin parmak çattığı uygulamalar da mevcuttur. Her iki çift de bu pozisyonda iken dede “musahip hutbesi”ni(11) okur. Ankara Beypazarı Karaşar beldesindeki Alevilerinde, hutbe okunurken musahiplilerin parmağını üstten bir başka rehber tutar. Bu kişiye “parmak babası” denir. Hutbe son bulunca parmaklar salınır.

Parmak çatmış talipler

Farklı bir parmak çatma pozisyonu

Farklı bir parmak çatma pozisyonu yakın görünüm

İhrama girmiş müsahipliler
Erkâna Yatma-İhrama Girme: Parmak çatma inanç pratiği son bulunca rehber talipleri “erkâna yatırır”. Yaşa göre ilk erkek talip sağ omzunun üzerine seccade üzerine yatar. Onun arkasına diğer musahip olacak çiftin eşi ilk yatan talibin ayağına beline ve başına niyaz ettikten sonra aynı pozisyonda yatar. Aynı inanç pratiklerini tekrar ederek diğer talipler de yatar. Rehber de seccadenin dışına aynı şekilde ayrı yatar. Erkâna yatan taliplerin üstlerine beyaz kumaş serilir. Bu kumaşa “ihram” veya “kefen”denir. Yatış pozisyonu da ölünün kabre yatırılış pozisyonuna benzer. Kefen ve yatış pozisyonunda ölüme bir gönderme vardır. Bu iki adlandırmada inanç pratiğine yüklenen anlamlardan kaynaklanmaktadır. Birinci anlam musahiplilere “hacı” denmesinden kaynaklanmaktadır. Bu hizmet manevi bir hacdır. Ikincisi ise bu ritüelde ölüp yeniden dirilmektir. Asıl hayata bir geçiştir. Yaşlı taliplere kaç yaşındasın sorusunu yönelttiğinizde ikrarmusahip yaşını söylerler. Inanca göre musahip olduktan sonra kırk defa dede huzurunda görülen talip bu dünyada cenneti bulmuştur. Bu sebeple musahip olmadan önceki hayatlarını saymazlar. Sırra vakıf olduktan sonraki yaş esas yaştır. Asıl hayat “sır-ı babullah”tan sonraki hayattır. Bu ritüele eklenen bir diğer anlamda “miraca çıkma” tabiridir. Erkâna yatma-ihrama girme, müminin gönül miracı olarak kabul edilir. Bu sebeple ritüel bitince “Miracınız kutlu olsun.”, “Hacılığınız kabul olsun.”, “Yaşınız kutlu olsun.” tabirleri ile tebrik edilirler. Bir diğer erkâna yatma şekli ise şöyledir: Erkekler seccade üstünde birbirlerine sarılarak yatarlar. Üstlerine beyaz örtü örtülür. Eşleri de ayakuçlarında darda dururlar. Bu inanç pratiğini uygulayan ocakların taliplerine göre ayakta duran eşleri, onların”kabir taşları”dır. Burada da ölüme bir gönderme vardır. Bu ölüp yeniden dirilmektir.

Bacıların darda durduğu ihrama girme ve erkân vurma pozisyonu
Erkân – Kılıç Vurma: Dede, eline “erkân çubuğu” nu alarak üstlerine çarşaf örtülen taliplerin başuçlarına gelir. Erkân çubuğunu üç kez etraflarında dolandırdıktan sonra her birinin başına on iki kere On iki Imam’ın ismini söyleyerek dokundurur. Sonra Nad-ı Ali duasını, Yedullah Ayetini okur. Erkân değneği ile çarşafın ucunu tutarak “Uyuyanlar uyana, Hak’kın rahmetine bulana” diyerek çarşafı kaldırır. Uyanan taliplere “Miracınız kutlu olsun.”, Hacılığınız kabul olsun.” der. Bu değneğin Cennetteki Tuğba ağacının bir dalı olduğuna inanılır. Yine Ankara Beypazarı Karaşar’da ritüele “kılıç vurma” da denir. Hz. Ali’nin kılıcının ehlini kesmeyeceğine inanılır. Zülfikar, zalimi keser.
Erkân – Tarik Suyu: Musahip olacak kişiler ve rehber erkândan geçtikten sonra darda beklerler. Meydana elinde su tası ile bir hizmetçi gelir. Dede elindeki değneğin bir ucunu tasın içine sokarak eliyle tastan su alıp üç kez ıslatır. Sonra bir avuç su daha alıp havaya “Gökten hayırlı rahmet, yerden feyz-i bereket.” diyerek saçar. Daha sonra rehberden başlayarak sı- ra ile değneği tasa sokup taliplere uzatır. Talipler değneğin ucundaki sudan alıp yüzlerine sürerler. Bu ritüele erkân suyundan alma ritüeli denir. Rehber ve talipler sudan aldıktan sonra dede ritüel başlarken uyguladığı inanç pratiklerini tekrar eder. Sonra talipler birlikte darda durur ve postta oturan dede varsa onun duasını alıp erkânı kınına sokmak üzere hizmetçiye verir.

Erkân çubuğunun altından geçen müsahipliler

Erkân suyundan alan müsahipliler

Erkân suyunun farklı bir veriliş pozisyonu
Yürek Yeme: Erkândan geçip suyundan da alan talipler, tekrar seccade üzerinde dizüstü otururlar. Dede de karşılarına gelerek dizüstü oturur. Bir hizmetçi tepsi içerisinde “yürek, bal ve süt” getirir. Meydana gelen yü rek, cem için kesilen kurbanın kalbidir. Bu kalp ayrı bir kap içerisinde haşlanır veya közde pişirilir. Dede, meydana bütün halde gelen yüreği dört parçaya böler ve musahip olacak her talibe birer parça verir. Talipler ellerine aldıkları yürek parçalarından birer parça ısırıp diğer musahip olacak talibe verir. Her talip elindeki yüreği değişerek diğer üç kardeşi ile paylaşıp yer. Dede, sonra hepsine birer bardak süt verir. Sütleri de değişerek içerler. En son olarak dede her birinin ağzına bir kaşık ile bal verir. Asıl hizmet “yürek yeme” ritüelidir. Alevi inanç sisteminde bir cemin meydana gelmesi için kurban olacak bir hayvana ihtiyaç vardır. Cemde kesilen hayvanın lokması yenir. Lokma ve kurban Alevi inanç sisteminde kutsiyet atfedilen önemli hususlardandır. Yürek ise hayvanın en kutsal yeridir. Bunu ancak musahip olanlar yiyebilir. Bu sebeple musahiplerin ilk yediği ve paylaştığı lokma yürektir. Kalp dört bölümden oluşur. Her bölümün ayrı bir işlevi vardır. Musahip olan kişiler de artık dörtten bire düşmüşlerdir. Bir yüreği paylaşıp bir olmuşlardır. Gönül, Allah’ın tecelligâhıdır. Aslında ritüel gönülleri bir etmeyi kendi içlerindeki Hak’kı paylaşmayı ifade eder. Hem kendi içlerinde bir olmuş- lardır. Hem de Hak katında bir olmaya ikrar vermişlerdir. Musahip cemi, bir tevhit cemi olarak kabul edilir. Bütün inanç pratiklerinde de buna göndermeler vardır. Hatta resimlerde görüleceği üzere musahip olacaklar aynı kıyafetleri giyerler. Süt içilmesi ile Hz. Muhammed’in Miraç hadisesine bir gönderme mevcuttur. Hz. Muhammed, miraç dönü- şü sunulan ikramlardan sütü kabul ederek içmiştir. Musahip hizmeti de müminin miracı olarak kabul edildiği için süt içirme inanç pratiği ritüele eklenmiştir. Ayrıca süt, temizliği de temsil eder. Musahip kurbanı kesenler yeniden doğmuşlardır. Bütün kul haklarından arınmışlardır. Süt gibi lekesiz olmuşlardır. Bir daha kötülük iş- lememeye de söz vermişlerdir. Bunu temsilen süt içilir. Bal, ağız tatlığı için verilir. Musahip olduktan sonra ilk yedikleri lokma gibi tatlı, kavgasız musahiplik sürmeleri için birer kaşık bal yedirilir.

Bir tepside meydana gelen yürek hizmeti lokmaları

Dede meydanda yüreği dörde bölerken

Meydanda yüreği paylaşarak yiyen müsahipliler

Seccade silkeleyen mürebbi ve müsahipliler
Seccade silkeleme: Musahip ritüeli seccadenin silkelenmesi ile son bulur. Musahip kesen dört kişi ve rehber üstüne çıktıkları seccadeyi bir köşesinden tutarak yerden kesip üç kez silkelerler. Sonra seccade ellerinde darda beklerler. Dede dua ettikten sonra seccadeyi hizmetçiye vererek huzurdan çekilirler. Bu inanç pratiğinin yapılma nedeni seccade üzerine çıkan canlar, üzerlerindeki kul hakkı ve günahları pir huzurunda seccade üstünde dökmüşlerdir. Sembolik olarak bu dökülen günahlar silkelenerek meydanda yanan ocağa atılmak üzere dökülür.

Müsahip olmuş dört kişi
Bu hizmetin hemen ardından carcı gelerek dökülen sembolik günahları meydanda yanan ocağa doğru süpürür. Ocaktaki ateşte günahlar yanar. Bu inanç pratiği manevi temizliğin sembolik bir gösterimidir. Artık musahip olmuşlardır. Musahip kelimesi yerine aynı anlamı barındıran farklı terimler de kullanılmaktadır. Çorum Alaca bölgesindeki Alevi zümre musahip yerine “gaham”(12) terimini kullanmaktadır. Bir kişiye musahibi olup olmadığını öğrenmek için “Gahamın var mı?” sorusunu yöneltmektedirler. Musahip terimini ve ritüeli düşündüğümüz zaman Alevi zümrenin genelini kapsayacak bir terminolojik kullanım da “Kardeşlik, kardaşlık” terimidir.
Kardeşlik hitabı musahiplik için en yoğun kullanılan terimdir. Özellikle musahip olan kişiler birbirine kardeşlik diye hitap ederler. Çepni Alevilerinde musahip terimi yanında kullanılan bir diğer terim de “hısım” terimidir. Kardeşlik terimi gibi musahip kardeşinden bahseden biri “Benim hısmım” diye hitap eder.
Sonuç Alevi inanç sisteminin cem ritüellerinin küçük bir bölümünü ele aldığımız bu çalışmamızda bile onlarca ritüelik terim ile karşılaşmaktayız. Alevi-Bektaşi inanç zümresi Türk dili, kültürü üzerine çalışan akademik zümre için hala bakirliğini koruyan zengin bir alandır. Bu saha üzerine yapılan çalışmalarda alandan derlenen malzemenin önemi her geçen gün artmaktadır. Sosyal değişimler ve modern hayat geleneksel hayatın da değişmesine sebep olmaktadır. Birçok Alevi yerleşim biriminde ritü- eller kaybolmaktadır. Bu sebeple birçok ritüelik terim anlam dünyasından uzaklaşmaktadır. Ortaya çıkan tablo ilerleyen yıllarda saha üzerine dil yönü ile olsun ya da farklı disiplinler açısından olsun yapılan çalış- malarda bir boşluğun oluşmasına neden olacaktır. Ritüelik terimleri izahta görsel verilerin önemi her geçen gün artmaktadır. Bu terimleri izahta inanç pratiği sırasının takip edilmesi de çalışanlar için farklı bakış açılarının oluşmasını sağlamaktadır. Ortaya koymaya çalıştığımız bakış açısıyla yapılan çalış- maların farklı disiplinlerde yayın yapan bilim insanlarına da kaynak teşkil edeceğini düşünüyoruz. Alevi zümre farklı mikro gruplardan oluşmaktadır. Siyasi ve sosyal hadiselerden güçlü bir şekilde etkilenen zümre Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyaya dağılmıştır. Bu dağınık zümreyi birleştiren unsur inanç sistemidir. Inanç sistemi üzerine sağlıklı yorumlar yapabilmek için ritüellerin ve terminolojinin ortaya konulması gerekmektedir. Söz gelimi Alevi zümrenin bir parçası olan “Abdal” zümresi üzerine sağlıklı yorumlar yapabilmek için gizli dillerini, ritüellerini tespit şarttır. Bu unsurları tarihsel verilerle birleştirdiğimiz zaman Orta Asya’da, Balkanlar’da ve Türkiye coğrafyasında izleri tespit edilen grup üzerine tasnif ve tespitlerin kabul edilebilir bir noktaya geleceği aşikârdır.
Mehmet ERSAL
Kaynakça
BOZKURT Fuat, Toplumsal Boyutlarıyla Alevilik, Istanbul 2005.
DEVELLIOĞLU Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2000.
ERSAL Mehmet, Alevi Inanç-Dede Ocaklarına Bir Örneklem Veli Baba Sultan Ocağı, Köln 2009.
KAYGUSUZ ISMAIL, Aleviliğin Inanç- sal ve Toplumsal Yol Kardeşliği Musahiplik, Istanbul 2004.
GÜLENSOY Tuncer, Türkiye Türkçesindeki Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlü- ğü, C.I, Ankara 2007.
GÜNŞEN Ahmet, “Kırşehir, Hacıbektaş, Kaman ve Keskin Yöresi Abdallarının Gizli Dilleri: Teberce” V. Uluslar arası Türk Dili Kurultayı Bildiriler I, 20-26 Eylül 2004, Ankara 2004, s. 1315-1343
GÜNŞEN Ahmet, “Türkiye Türkçesi Ağızlarında ‘Alevi-Bektaşi’ Anlamlı Söz Varlığı Üzerine”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara 2009, S. 52, s. 101-124.
GÜNŞEN Ahmet, “Gizli Dil Açısından Alevîlik-Bektaşilik Erkân ve Deyimlerine Bir Bakış”, Turkısh Studies-Türkoloji Araş- tımaları, S. 2/2, s. 328-350.
KAYMAZ Zeki, Türkiye’deki Gizli Diller Üzerine Bir Araştırma, Izmir 2003.
KORKMAZ ESAT, Alevilik ve Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Istanbul 2005.
NOYAN BEDRI, Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, C. 1-8, Istanbul 1998- 2010.
ÖGEL Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, C.3, Ankara 2000.
TÜRK DIL KURUMU, Büyük Türkçe Sözlük, Ankara 2005.
TÜRK DIL KURUMU, Derleme Sözlü- ğü, C. 8, Ankara 1993.
ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Istanbul, 2005.
YILDIRIM Faruk, “Teber Dili”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve şifreler, Istanbul 2008.
Dipnotlar
1) Alevi-Bektaşi inanç sisteminin terminolojisi ve kullanılan gizli diller üzerine önemli yayınlar yapılmıştır: Zeki Kaymaz, Türkiye’deki Gizli Diller Üzerine Bir Araştırma, Izmir, 2003; Ahmet Günşen; “Kırşehir, Hacıbektaş, Kaman ve Keskin Yö- resi Abdallarının Gizli Dilleri: Teberce” V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildiriler I, 20-26 Eylül 2004, Ankara 2004, s. 1315- 1343;”Türkiye Türkçesi Ağızlarında ‘AleviBektaşi’ Anlamlı Söz Varlığı Üzerine”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara 2009, S. 52, s. 101-124; “Gizli Dil Açısından Alevîlik-Bektaşilik Erkân ve Deyimlerine Bir Bakış”, Turkısh Studies-Türkoloji Araştımaları, S. 2/2, s. 328-350; Faruk Yıldırım, “Teber Dili”, Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve şifreler, Istanbul 2008, s. 52-74. Yukarıda künyesi verilen eserlerin sayısını çoğaltmak mümkündür. Kaymaz’ın kitabında önemli Alevi zümreler olan “Geygel, Abdal, Çepni, Tahtacı”ların dilleri üzerine önemli bilgiler verilmiştir. Eserde terminolojik anlamlandırmanın üzerinde durulmakla birlikte dil incelemelerine önem verilmiş- tir. Yıldırım’ın çalışması da Abdal dili olarak bilinen Teber dili üzerinedir. Çalışmada dil hususiyetleri yanında terminolojik adlandırma ve Abdallar üzerine dil hususiyetlerinden yola çıkarak bilgiler aktarılmıştır. Günşen’in, birinci yayını da Teberce üzerinedir. Ikinci ve üçüncü yayınları ise Alevi-Bektaşi terminolojisi üzerinedir. Terimlerin anlamlandırılmasında mevcut yayınlardan ve derlemelerden yararlanıldığı görülmektedir. Saha üzerine yapılan yayınlardan bir kısmını özetlemeye çalış- tığımızda mevcut yayınların ritüelik terimleri barındırmakla birlikte görsel öğelerden uzak olduğu görülmüştür. Ritüel ve pratiğe dayalı terimlerin izahında görsel unsurların ve ritüelik uygulama sırasının terimlerin anlaşılmasında önemli bir faktör olduğu söz konusu yayınlardan da anlaşılmaktadır. Bu yayınlar dışında akademik zümreler ve alaylı yazarlar tarafından doğrudan terminoloji üzerine yayınlar da ortaya konulmuştur. Örnek olarak Esat Korkmaz, Alevilik ve Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Istanbul 2005 vb. sözlük boyutunda yayınlar olmuştur. Yine doğrudan terminolojik bir araştırma olmayıp da ritüel ve inanç sistemi bağlaımında içerisinde terminolojik bilgiler barındıran eserler de ortaya konulmuştur. Makalenin giriş ve amaçlarında da belirttildiği üzere bu yayın farklı bir persfektiften ve uzun alan araştırmalarından elde edinilen verilerin mukayeseli olarak ritüelik sıra ile 26 YOL 44 analiz edilerek ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Kaynak kişi dizini gözden geçirildiğinde de bu durum anlaşılacaktır. şimdiye kadar yapılmış çalışmaların kritik edilmesi bir makale boyutunda mümkün olmadığı için yayınımızda konu bütünlüğünün bozulmaması bağlamında amaçlara odaklanılmıştır.
2) Bu çalışmada Ankara, Çankırı, Bursa, Eskişehir, Çorum, Tokat, Ordu, Isparta, Afyon illerinde yapılan alan araştırmalarında elde edilen veriler kullanılacaktır. Veriler kulanılırken anlatılan terminoloji merkezli adlandırmalar hem ritüelik hem de adlandırma merkezli farklılıkları ile sunulmaya çalışılacaktır. Terimler, ritüeldeki inanç pratiği sırasına göre verilecektir. Bu sebeple çok alt başlığa girmeden inanç pratiği merkezli bir terim verildikten sonra inanç pratiğinin açıklanmasında geçen diğer terimler veya inanç pratiği için kullanılan farklı adlandırmalar metin içerisinde italik yazı ile verilecektir.
3) Bunlar; Musahip Kurbanı Cemi, Ikrar Kurbanı Cemi, Görgü Kurbanı Cemi, Abdal Musa Kurbanı Cemi, Dar Kurbanı Cemi, Nevruz Kurbanı Cemi, Muharrem(Aşure) Kurbanı Cemi, Kızıldeli Kurbanı Cemi, Gençler Kurbanı Cemi, Kızlar Kurbanı Cemi, Dikir Kurbanı Cemi, Düş- kün Kurbanı Cemi, vb. adlarla yapılmaktadır.
4) Tasvirde temel alınan ritüel zümresi Çubuk Havzası Alevi Ocakları olarak bilinen beş ocağın (şah Kalender Veli Ocağı, Seyyid Hacı Ali Turabî Ocağı, Seyyid Cibali Sultan Ocağı, Hacı Muradı Veli Oağı, Hacı Mehemmed Abdal Ocağıdır.) Musahip Kurbanı Cemidir. Bu beş ocağın 9 il 60 yerleşim birimine dağılmış bir talip topluluğu mevcuttur. Terimlerin ritüel izahı yapılırken bu ocakların kendi içlerindeki ve farklı ocaklarla olan ritüelik ve terminolojik farklılıkları da verilecektir.
5) Babagan Bektaşilerinde, Dedegan Bektaşilerin bir kısmında Musahiplik yoktur. Onlar ikrar üzerine hizmetlerini yaparlar. Babagan Bektaşileri, inanç zümresine dahil olmak için soy ve evlilik şartı aramazlar. “Mücerred Ikrarı” da alırlar. Babagan Bektaşilerinde musahip terimi, bir babaya aynı anda ikrar veren iki derviş için kullanılır. Aynı anda ikrar veren iki Bektaşi dervişi birbirini musahip kardeş olarak görür.
6) Bu ritüelde bir makaleye konu olabilecek kadar inanç pratikleri içermektedir. Bu sebeple ayrıntıya girmeden “mürebbi” kelimesi merkezli değerlendirmeyi uygun gördük.
7) Ankara Çubuk, Çankırı şabanözü bölgesinde “beş esma” adına niyazlar yapılır. Bazı bölgelerde beş esma yerine “üç esma” niyazı yapılmaktadır.
8) Bu namaz sadece musahip kurbanına has bir namaz olmayıp bütün cemlerde taliplerin cem evine ilk geldiklerinde yerlerine oturmadan dede huzurunda kıldıkları namazdır. Dede bir talibin evine ziyarete gittiğinde de talip namaz kılabilir.
9) Erkân Çubuğu: 80 ile 120 cm boylarında bir ağaç dalıdır. Erkân çubuğu için bölgelere göre değişen ağaç dalları kullanılır. Kesilen dalın kabuğu soyulur ve ateşle dağlanır. Inanç sistemine göre değnekte kırk boğum, budak olması gerekir. Bunda inanç sistemindeki “dört kapı, kırk makama” ve “kırklara” gönderme vardır. Günümüzde erkân çubuklarında kırk boğum, budak şartı aranmamaktadır. Inanç pratiğinde ağaç kültüne dair izler vardır. Bu değnek kutsaldır. Özel bir kutuda veya bezde saklanır. Hizmet olacağı zaman kurban ve dua ile çıkarılır. metler bitince yine aynı şekilde temiz bir yerde muhafaza edilir.
10) “Bacı-kardeş” terimi ile anlatılmak istenilen iki ailenin erkek ve bayanlarının birbirini kardeş olarak görmesidir. Iki aile bir olmaktadır. Artık sen ben yoktur. Birlik vardır. Bu sebeple çiftlerden birbirlerinin eşleri ile parmak çatarlar. Onun eşi, diğerinin eşine kardeş olmuştur. Çocukları birbiri ile evlenemez. Musahipliler artık dünyevî işlerde olsun, bâtınî işlerde olsun bir olmuşlardır. Birinin bir suçu varsa diğeri de onunla o suçu çeker. Borcu varsa öder.
11) Musahip Hutbesi, Musahip olacak taliplere okunan birkaç sayfadan oluşan bir hutbedir. Konumuz doğrudan bu olmadığı için hutbenin orjinalini vermedik. Hutbeler ocaklara göre değişmektedir. Aynı ocağın farklı talip köylerinde okunan hutbelerde bile farklılıklar bulunmaktadır. Bu sebeple musahip hutbeleri üzerine ayrı bir yayında içerik ve ritüelik analiz yapılacaktır.
12) “Gaham” teriminin kullanımı ve anlamlandırması ile ilgili derleme sözlüğünde bir tarama yaptığımızda Azerbaycan Türkçesinde akraba hısım anlamında kullanılan “kaam, gohum” kelimesine ulaş- mak mümkün olmaktadır. Türkiye coğ- rafyasında tespit edildiği yerleşim birimlerine baktığımızda bu kelimenin kullanıldığı coğrafyada Azeri Türkleri (Iğdır) veya Alevi nüfusun yaşadığı (Isparta- Senirkent, Ankara-Kalecik, Eskişehir-Merkez) yerleşim birimlerini tespit etmek mümkün görülmektedir (TDK Derleme Sözlüğü 1993, 2577). Derleme sözlüğünde kelimenin tespit edildiği yerleşim birimlerinde bizimde alan araştırması yapma şansımız olan Isparta Senirkent ve Ankara Kalecik’te Alevi zümre tarafından kelimenin kullanılmaya devam etmediğini gördük. Yaşlı kaynak kişiler ile görüştüğü- müzde terimi hiç duymadıklarını belirttiler. Derleme sözlüğünde kelimeyi bizim tespit ettiğimiz Çorum Alaca’da kullanımına dair bir bilgiye rastlanılmamıştır.
/sö