Anadolu’daki Alevi topluluklar açısından Muharrem ayı ve Muharrem orucu denildiğinde Sünni toplulukların uygulamaları ile olan benzerlikleri yanında farklılıklar da bulunmaktadır. Sünnilik ve Şiilik inancında Ramazan ayında oruç tutmak en önemli ibadetler kapsamında görülmektedir. Alevilere göre ise oruç denildiğinde akla öncelikle Kerbelâ olayı ve Muharrem orucu gelir. Muharrem orucu klasik anlamda bir oruç olmanın dışında bir yas dönemini ifade etmektedir. Bu dönemde insanlar Kerbelâ olayını hatırlar ve İmam Hüseyin’i anmak ve anlamak için gözyaşı dökerler. Buradaki amaç zalime karşı çıkıp mazlumdan yana olmak, zalimin karşısında zulme boyun eğmemektir. Eline, diline, beline sadık olup insanca ve onurluca yaşamaktır. Bu makalede bu iki uygulama, mensubu bulunduğum Dede Garkın Ocağı ve bunun etki alanında bulunan topluluklardaki Muharrem orucu ve aşure anlayışı ile uygulamaları esas alınarak anlatılmaktadır.
Giriş
Muharrem, Hicri takvimin ilk ayı olup 1 Muharrem, Hicri yılbaşıdır. Hic ri takvim hicreti esas alır. Hicret, Miladi takvime göre, 622 senesinde puta tapanların Hz. Muhammed ve çevresindeki Müslümanlara, Mekke’de hayat hakkı tanımaması üzerine Medine’ye göç etmelerini başlangıç kabul eden ve Ay’ın Dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Ülkemizde kullanılan Miladi takvim ise Hz. İsa’nın doğumunu milat kabul eder.1
Halife Ömer’in dönemi içinde hicretin 17’nci yılında Hz. Ali’nin öneri siyle alınan bir kararla hicretin olduğu yıl, Hicri takvimin birinci yılı ve o yılın Muharrem ayı da Hicri Kameri takvimin birinci ayı olarak kabul edilmiştir. HicriKameri takvim Ay’ın Dünya’nın etrafında dönüşüne göre tamamlanır. Bundan dolayı İslamiyet’teki dini gün ve bayramlar Miladi takvime göre her yıl bir önceki yıldan 10–11 gün önce gelmektedir.
Muharrem ayı her ne kadar oruç olarak algınsa da on ikinci günden son ra yapılan Aşure ile hem orucu hem de aşureyi birlikte anımsatır. Aşure, Arapça’da 10 anlamına gelen “Aşara”2 sözcüğünden türemiştir, onuncu gün anlamındadır. Türkçe’ye ise Arapça’dan geçmiş ve “Aşure” olarak kullanılmaktadır.
1. Muharrem Ayı ve Oruç
1.1. Muharrem Ayı
Muharrem ayı haram aylar olarak tanımlanan aylardan birisidir ki; bu ay lar hicri yılın3 son iki ayı olan Zilkâde, Zilhicce ve gelen hicri yılın ilk ayı Muharrem ile bir de ortada bulunan yedinci ay Recep ayıdır. Recep ayı ortada ve tek ay sayıldığından bu aya, Recep’ülfeda, yani yalnız Recep denirdi. “Haram Aylar” olarak kabul edilen bu aylarda4 oymaklar arasında savaşlara ve çatışmalara son verilir, halk her yerden Kâbe’yi ziyaret için Mekke’ye gelir ve panayırlarda alışveriş yapardı. Ayrıca bugünlerde aralarındaki anlaşmazlıkları, hakem kurulu katında gidermeye çalışırlardı.
Kur’an’da haram aylarla ilgili ayette şöyle söylenmektedir: “Sana haram ayı, yani onda savaşmayı sorarlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O’na ve Mescidi Haram’a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır” (Bakara, 2/217)…
Bu aylar cahiliye devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş yapılması ve kan dökülmesi yasak olan, aynı zamanda barış dönemi olan Kameri aylar demektir. “Haram Aylar” nitelemesinin, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha çok ceza verilecek olmasına dayandığı da ifade edilmiştir. Bu dört ayın hürmeti, öteden beri süregelen dini bir uygulamadır. Hz. İbrahim ve İsmail peygamberler zamanından beri Araplar, bu esasa riayet etmiş, cahiliye devrinde bile bu kural bozul mamıştır. Yukarıda verilen Kur’an ayetinden de anlaşılacağı gibi, bu aylara saygı dışı davranışlar en büyük günah sayılırdı.
Arap Yarımadası’nın her yerinde, özellikle Hicaz’da çok eskiden beri yılın haram (yasak) aylarında savaş yapılmaz, kan dökülmezdi. Hz. Muhammed döneminde de Araplar, istedikleri zaman savaşabilmek ve avlanabilmek için bir yıl “Muharrem” ayını haram saymışlar, bir yıl da Muharrem’den sonra gelen “Safer” ayını haram saymaya başlamışlardı. Bu hileye başvuran Araplar, böylece savaş yapılması yasak olan bu ayı, başka bir ay sayarak savaşa giriyorlardı. İşte bu kasıtlı ve hileli yöntem, Hicretin 8. yılında şu ayetle kaldırıldı: “Haram ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki onunla, inkâr edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haramlaştırırlar ki Allah’ın ya sakladığının sayısını denkleştirip Allah’ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz” (Tevbe, 9/37).
İslamiyet, Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği Hanif5 dinî esaslarının devamı ni teliğinde olması sebebiyle o geleneğin değerlerinin de sahibidir. Dolay sıyla Muharrem ayını değerli kılan tarihi olayları önemser. Diğer yandan İslam’ın zuhurundan sonra da Muharrem ayı dini, sosyal ve tarihi öneme haiz olaylara sahne olmuştur. Bu durum Muharrem ayını İslam kültürü açısından daha da ön plana çıkarmaktadır.
1.2. Muharrem Orucu
Yeryüzündeki birçok dinde var olan oruç değişik biçimlerde de olsa mevcut olan bir ibadettir. Bu nedenle oruç, İslam’a ya da İbrahimî dinler6 denilen dinlere özgü bir ibadet değildir. Bazı dinler oruç ibadetini bir kısım yorum ve gerekçelerle terk etmişken bazıları da yeni düzenlemelerle sürdürmeye devam etmektedir.
Oruç sözcüğünün Arapçadaki karşılığı olan ‘sıyam’ ve ‘savm’, (Meryem, 19/26): “Yeme, içme, yürüme, konuşma” gibi eylemlerden uzak durma anlamlarına gelmektedir. Konuşmamaya ve sessiz kalmaya da ‘savm’ denil mektedir. Oruç ibadetindeki asıl nokta nefsi terbiye etmek, iyi ahlaklı bir insan olmaktır. Tanrı boş yere insanları aç bırakıp cezalandırmaz. Orucun gerçek anlamı kişinin kötülüklerden uzak durarak iyi ahlaklı olup gerçek anlamda kendini bilen insan olmasıdır. Dinsel literatürde oruç, Tanrı’nın rızasını kazanmak ve nefsi terbiye etmek için yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durma anlamına gelmektedir. Bu şekliyle değerlendirdiğimiz zaman nefsi terbiye için yapılan tüm etkinlikler oruç olarak değerlen dirilebilir.
İslam öğretisine göre oruç tüm peygamberlere emredilen bir ibadettir. Nitekim Kur’an’da “Ey İman sahipleri, oruç sizden öncekilerin üzerine yazıl dığı gibi sizin de üzerinize yazılmıştır. Böylece korunmanız umulmaktadır” (Bakara, 2/183.) denilmektedir.
Bununla birlikte daha önceki peygamberlerin döneminde emredilen oruç ibadetinin zamanı konusunda açık bir bilgi bulunmamaktadır. Bu hususta Kur’an dışı kimi kaynaklar, İslam’dan önce Arap aylarından Muharrem’de oruç tutulduğunu nakletmektedir.
İslami akımlardan olan Sünnilik ve Şiilik inancında Ramazan ayında oruç tutmak en önemli ibadetler kapmasında görülmektedir. Buna karşın Sünni ve Şii topluluklar öğretinin dışında ya da öğretinin kesin ve keskin işareti nin dışında ya Muharrem orucunu ya da Muharrem ayındaki bazı uygu lamaları yerine getirmektedirler. Alevilerin Muharrem orucu anlayışı ile Sünni, Şii ve diğer sufi tarikatlar (Kadiriler, Rufailer vb.) arasındaki temel fark; Muharrem orucunu tutan Alevi canların ikrarlı olmaları ve bir pir, mürşid veya dede ocağı etrafında yapılanmış olmaları gerektiğidir.
Bulunduğum yörede yapılan cemlerde dede talibin görgüsorgusunu ya parken görülmekte olan canlara “Muharrem matemi hak mı?” diye sorar (Dedekargınoğlu 2010: 292).
Alevilere göre oruç denildiğinde akla öncelikle Muharrem orucu gelir. Mu harrem orucu ya da diğer bir adıyla “On iki İmam orucu” tutmak Anadolu, Rumeli, Irak ve İran’daki Alevilere has bir uygulamadır. Yaygın bir kanaa tin aksine “On iki İmam orucu” Hz. Ali’ye ve Ehli Beyt’e bağlılıklarıyla bilinen Şii, Caferi ve Arap Alevilerince7 zorunlu bir oruç olarak görülmez. Şii ve Caferiler, İmam Hüseyin’in şahadet günü olan 10 Muharrem’i yas günü olarak anarlar fakat orucu tutmazlar. Son yıllarda Arap Alevilerinde (Nusayri) (Melikoff 1994: 26, 34) de Muharrem orucu tutanların arttığı gözlenmektedir.
Genel itibariyle oruç, “sakınmak, uzak durmak” demektir. Alevi inancında esas olarak yıllık oruç geçerlidir. Yıllık orucun temelini eline, diline, beline sahip olmak oluşturur. Buna el orucu, bel orucu, dil orucu denilir. Bu nedenle de oruç salt tutulmak için tutulan değil amacı ile kişinin özleştiği bir inanç pratiği şeklindedir. Muharrem orucunun tutulmayan günleri için kaza orucu tutulması söz konusu değildir. Bir başkasının yerine vekâletle oruç tutulmasına da erkânda yer yoktur
Anadolu’daki Aleviler açısından Muharrem ayı dendiğinde akla he men Kerbelâ ve orada yaşanan facia gelir. Bunun içindir ki Aleviler 10 Muharrem’i bir matem günü olarak değerlendirirler. Çünkü 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680)’de Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Ali’nin oğlu İmam Hüseyin, Emevi hükümdarı Yezîd’in emriyle Kûfe Valisi İbni Ziyâd’ın görevlendirdiği ashâbtan Sa’d b. Ebu Vakkas oğlu Ömer’in (Ebu Mihnef 2010: 129141) kumandası altında gönderilen ordu tarafından etrafı sa rılıp yanındaki 72 kişiyle – beraber – şehit edildiler (Aktan 2011: 279). Bu şehitlerin defnedildiği ve türbelerinin bulunduğu Irak’taki yerin adı “Kerbelâ”dır (Köksal 1984: 113).
İmam Hüseyin’in Yezid orduları tarafından Kerbelâ’da günlerce aç ve susuz bı rakılıp daha sonra da başı kesilmek sureti ile şehit edilmesinden dolayı Muhar rem ayının ilk 12 günü Alevilerin matem günüdür. On iki gün boyunca oruç ve yas tutan Aleviler, böylece İmam Hüseyin’in Kerbelâ’daki direncini anarken Yezid’in İmam Hüseyin’e ve ailesine yaptığı vahşeti lanetlerler.
Yezit ordusu Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i ve ona uyanları (onun yol arka daşlarını), Ehli Beyt evlatlarını Hicri 61 yılının ilk ayı olan Muharrem’in ikinci günü kuşatmış, yedinci günü Fırat Nehri’nin suyunu kesmiş, onun cu günü de İmam Hüseyin ve yanındakileri şehîd edip Ehli Beytini esir etmişti. Bu facia, İslam âlemini üzüntüye boğmuş, bu münasebetle de her hangi bir yerde yiyecek içecek kalmazsa “Burası Kerbelâ’ya döndü.” deyi miyle bu facia hatırlanır olmuştur. Ehli Beyt muhipleri, İmam Hüseyin’i ziyaret etmeyi büyük bir sevap ve bir vicdan borcu bilirler. Kerbelâ’ya gi demeyenler de oldukları yerde ziyaret ederler. On iki imamın beşincisi ve İmam Hüseyin’in torunu İmam Muhammed Bakır, “Her gün Âşûrâ, her yer Kerbelâ” buyurarak İmam Hüseyin’in her gün ve her yerde ziyaret edi lebileceğini (anılabilineceğini) bildirmiştir (Gölpınarlı 2004: 186).
1.3. Muharrem Orucunun Tutulma Zamanı
Alevilerce Muharrem Orucu dendiğinde akla hemen Kerbelâ’da İmam Hüseyin’in yaşadığı tarihsel olay gelmektedir. Bu acı olay mevsimsel olarak Miladi Ekim ayında gerçekleşmiştir. Şimdi birileri kalkıp Muharrem ayı içerisinde olan bir olayı, Ekim ayı içerisinde ve sabit bir günde uygulama ya koymaya çalışıyor. Nitekim Hz. Muhammed ve Hz. Ali devrinde de Muharrem ayı, yıl içinde dönmüştür. Kerbelâ olayından sonra İmam Zey nel Abidin ve ondan sonra gelen imamlar ve onun soyundan gelen Hacı Bektaş Veli döneminde de Muharrem ayı yıl içinde dönmüştür. Bu yolu sürenler dün Muharrem orucunu nasıl tutup yaşamışlarsa, bugün de yeni bir şey icat etmeden oruçlarına ve Allah rızasına devam etmelidir.
Kurban Bayramı Hicri takvime göre Zilhicce ayının 10. günü başlar. Kur ban Bayramı’nın 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem orucu için niyet edilir ve oruç başlar. Muharrem orucu Hic ri aylardan ilk ay olan Muharrem ayının birinci günü başlar. Ancak bazı yörelerde üç gün önceden de oruca başlayanlar olur. Bu üç günlük oruç, Masum u Paklar8, Müslim Akîl9 ve Hür Şehit10 için tutulan oruçtur.
1.4. Muharrem Orucuna Hazırlık
Doğup büyüdüğüm ve çocukluğumun geçtiği Büyükcamili (Dedekargın) Köyü Çorum’un Alaca İlçesine bağlı bir Alevi Türkmen köyüdür. Günü müzden yaklaşık elli yıl kadar önce Muharrem ayında yaşananlardan bah setmek istiyorum: Muharrem ayı yaklaşırken köy halkını bir telaş alır ve Muharrem orucu hazırlıkları da başlardı. Muharrem ayına denk gelebile cek şekilde düğün, nişan, sünnet gibi etkinlikler kesinlikle olmazdı. Çünkü bu ay tam anlamıyla bir yas dönemiydi. Yas olunca günlük yaşamda da birtakım kurallar uygulanırdı. Eğlence olmayan bu ayda, hiçbir canlıya kıyılmadığı için, kurban dahi kesilmez. Et yenmez, içinde canlı embriyo olduğu için yumurta da yenmez, sofrada bıçak bulundurulmaz, zevk ve sefa içerisinde bulunulmaz, saç ve sakal tıraşı olunmazdı.
Alevi inancı şekilciliğe takılıp kalmayı değil, özü benimser. Aklın ve ilmin yolundan ayrılmaz. Önemli olan İmam Hüseyin`in ve diğer Kerbelâ şehit lerinin çektiği acıyı ve zorlukları zihninde, kalbinde ve gönlünde duymaktır. Onlar gibi düşünüp onlar gibi yaşayıp onlar gibi inanmaktır. Zalime karşı çıkıp mazlumdan yana olmaktır. Eline, diline, beline sadık olup insanca, onurluca yaşamak ve onlara layık olmaktır. Ölmeden önce ölmek, öldükten sonra yaşamaktır. Bir anlamda yaşayan ölü olmamaktır. Yarın Hakk’ın hu zuruna alnı açık, yüzü pak çıkmaktır. Onların bıraktığı onurlu mirasa sahip çıkmaktır. Muharrem orucunun sahuru yoktur. Belirlenmiş bir iftar vakti de yoktur. Oruç tutulmadan önce şöyle niyet edilir:
Bismi Şah, Allah… Allah…
Tüm peygamberlerin tuttuğu Muharrem orucunu ve mâtemini tutacağım için şükürler olsun. Bana kolaylıklar ve sabretmeyi nasip eyle yarabbi.
Erenlerin himmetine, Hak-Muhammed-Ali aşkına, İmam Hüseyin ve Kerbelâ şehitlerinin susuzluk niyetine. Kerbelâ şehitlerinin temiz ruhlarına, matem orucu niyeti ile Hz. Fatima Anamızın şefaatine, On iki İmam, On dört Ma sum Pâk’ın şevkine, On yedi Kemerbest hürmetine hazır gaip, gerçek erenlerin yüce himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola. Yuh münkire, lânet Yezid’e, rahmet mümine. Allah eyvallah, gerçeğe Hû.
Akşam olup güneş batınca oruç açılır. Yatmadan önce niyet edilir. Niyetten sonra Muharrem orucu başlar. Oruç açımında yenilen yemeklerin yanında dahi su içilmez ancak vücudun su ihtiyacı hoşaf, komposto, ayran, çay ve kahve gibi sulu içeceklerden karşılanır. Burada suyun yasak olması, Kerbela’da Hz. Hüseyin’in susuz bırakılmasına matuftur. Özellikle Muharrem’in yedin ci gününden itibaren orucun dozu daha da artar. Genç olanlar Kerbelâ’da susuzluğun tam başladığı gün olan yedinci günü akşamı oruç açmayı yedi üzüm tanesi ile yapar, gece yemek bile yemeden ertesi akşam oruç açmaya kadar orucunu devam ettirir. Buna “uğundurma” denir.
Alevilerde oruç açma Sünnilerin Ramazan ayında tuttukları oruç gibi iftar saati gelince her şeyi imsak saatine kadar rahatlıkla yemek ve içmek şeklin de değildir. Yani belirlenmiş bir iftar vakti yoktur. Oruç açarken top sesi, ezan sesi gibi işaretler beklemezler. Güneş batınca oruçlarını açarlar. Bu oruçta gösteriş olmaz, şamata yapılmaz, zengin sofralar kurulmaz, eğlence düzenlenmez, kahkaha ile gülünmez, bıçakla soğan dahi kesilmez. Oru cumuzun en önemli pratiklerinden biri, suyun kesinlikle içilmemesidir. Aleviler bu ayda mersiye okuyarak keyif verici her tür şeyden uzaklaşarak İmam Hüseyin ve yol arkadaşları için gözyaşı dökerek Kerbelâ acısını her Muharrem ayında yaşarlar. Oruç açmada okunan dua ise şu şekildedir:
Bismi Şah, Allah… Allah…
Yarabbi! Senin rızan için oruç tuttuk. Ehlibeytinin sevgisi ve muhabbeti aş kına matem yaşıyoruz. Niyetlerimizi, niyazlarımızı ve oruçlarımızı dergâhı izzetinde kabul eyle Can ve baş vererek senin Hakk yolundan ayrılmayan mazlum Kerbelâ şehitlerinin ve şehitler Şahı İmam Hüseyin aşkına rahmetini ve yardımlarını bizlerden esirgeme. Orucumuzu ve yaşanılan matemi sırrı Kerbelâ hakkı için kabul eyle yarabbi. Duası bizden kabulü Allah’tan ola. Gerçeğe Hû.
Geleneksel olarak Muharrem ayı süresince akşamları oruç açıldıktan sonra evlerde toplanılır. Bu toplanma şekli bugün, özellikle kentlerde cemevle rinde icra edilmektedir. Bilenler oradakilere “Kerbelâ Vakası”nı anlatır ya da bu konuda Fuzuli’nin Saadete Ermişlerin Bahçesi (Hadikat’üs – Süedâ), Kumru (Kenzül – Mesâib), Gülzârı Hasaneyn ve Hüsniye gibi Kerbelâ ola yını anlatan kitaplar ve makteli Hüseyinler okunur, mersiyeler söylenir. Böylece Muharrem ayı boyunca İmam Hüseyin’in Kerbelâ’da zalimin kar şısında uğradığı zulmü, yakınlarıyla birlikte katledilişini; bazı insanların makam, mevki ve dünya nimetleri karşısında inandığı değerlerden nasıl vazgeçtiklerini bu kitaplar üzerinden okuyarak öğrenip tartışırlar.
Muharremin yedinci günü ki bu gün Kerbelâ’da İmam Hüseyin ve yanın dakilerin sularının tamamen tükendiği, Fırat Nehrine ulaşmanın imkânsız olduğu, yani tam anlamıyla susuzluğun başladığı gündür. İşte, bu yedinci günde talipler oruç açma saatlerine yakın bir vakitte köyde bulunan bir Dede ailesinin evine gelerek bir kap ile su alırlar ki bu su öyle fazla mik tarda değildir. Kişi başına düşen su miktarı yarım çay bardağı kadar ancak vardır. Gelirken elleri boş olarak gelmez, hangi kap ile su alacaksa o kabın içine imkânları dâhilinde yiyecek, içecek cinsinden bir şeyler koyarak onu dede evine bırakırlar. Getirdiği kaba su alarak dedenin duası ile evine gö türürler. Evde bulananlar akşam orucunu o suyla açarlar.
1.5. Muharrem Orucunun Mahiyeti
Oruç, sadece aç kalmak değildir. Oruç, tüm bedenin oruçlu olma halidir. Oruçlu olan kimse eliyle, diliyle, beliyle kısacası, tüm azaları ile oruçlu ol malıdır. Oruç aynı zamanda nefsin ıslah edilmesi için yapılan bir ibadettir. Oruç, Allah rızası için tutulmalıdır. Oruç deyince hemen aklımıza hiçbir şey yememek ve aç durmak gelir ki oruç bu değildir. Oruç vücudun bütün azalarının orucudur yani beden orucudur, bunları şöyle sıralayabiliriz:
Elin orucu: Oruçlu olan bir kimse, hiçbir vesile ile harama el uzatmamalıdır.
Dilin orucu: Oruçlu olan kimse hiçbir vesile ile yalan, küfür, dedikodu ve gıybette bulunmamalıdır.
Belin orucu: Oruçlu olan bir kimse, zinadan ve şehvetten uzak durmalıdır.
Gözün orucu: Oruçlu olan bir kimse, hiçbir şeye kötü gözle bakmamalıdır. Gafletten uzak durmalıdır.
Kulağın orucu: Oruçlu olan bir kimse, tüm kötü fiillere kulağını kapamalı, yasaklanmış olan şeyleri duymamalıdır.
Nefsin orucu: Oruçlu olan kimse, tüm nefsanî duygulardan uzak durmalı dır, şehvetten kendisini korumalıdır.
Kalbin orucu: Oruçlu olan kimse, her an Allah’la beraber olduğunu bilme li, hiçbir vesile ile Allah’tan uzak olmamalıdır, bir an için tefekkürden uzak kalmamalı ve vermiş olduğu nimetlerden ötürü, Allah’a şükretmelidir.
Ruhun orucu: Cenabı Allah’ın kendi öz cevherinden ve tertemiz olarak bize verdiği ruhumuzu, manevi duygularla beslemeliyiz, çünkü ibadet ru hun gıdasıdır.
İradenin oruç: Cenabı Allah en mükemmel olarak yarattığı insana, diğer varlıklardan fazla olarak “irade sıfatı” vermiştir. Oruç tutabilen bir kimse, iradesine hâkim kimsedir. Nefsimiz bizden pek çok şey isteyebilir. Eğer biz, nefsimizin her istediğini ona verecek olursak, onun tutsağı oluruz. O vakit irademiz elimizden gitmiş, onun tutsağı olmuş sayılırız. Ama acıktığı zaman yemek, susadığı zaman su vermezsek, herhangi bir kötülüğe sebep olabilecek fiili yerine getirmezsek, o vakit biz irade sahibi sayılırız ki bu da bizi kemâlâta ulaştırır.
1.5.1. Oruçlu İken Yapılmayan Davranışlar
Muharrem ayının ilk 10 gününde çamaşır yıkanmaz, tıraş olunmaz11, hayvan kesilmez. Süslenilmez, aynaya bakılmaz. Düğün yapılmaz, saz çalınmaz, türkü söylenmez, eğlence ve oyunlar yapılmaz. Ağaç kesilmez, böcek öldürülmez. Muharrem ayı matem ayı olduğu için dört hafta süresince cem yapılmaz. Elli iki hafta olan bir yılın dört haftası matem dönemi olduğu için cemlerin 48 Perşembe yapılmasının nedeni de budur.
Oruç açıldıktan sonra da cinsel ilişki olmaz, sigara ve içki içilmez, et yenilmez, su içilmez (Ancak hoşaf, ayran vb. sulu gıdalar alınabilir, ama badakla, tasla kafaya dikilerek içilmez, kaşık kullanılarak içilir). Orta Anadolu’daki Aleviler yasaklarla ilgili şöyle derler:
Dokuzunda don (çamaşır değiştir), onunda yun (banyo yap), on birinde tıraş (sakal tıraşı), on ikisinde aş (kurban kes/aşure kaynat).
2. Aşure
2.1. Aşurenin Anlamı
Onuncu gün anlamına gelen “Aşure” sözcüğü Arapça’da 10 anlamındaki “Aşara” sözcüğünden türemiştir. Hicrî senenin ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günü Müslüman topluluklarca “Âşura Günü” olarak kabul edilmiştir. Âşura gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bu günde Cenâbı Hakk’ın on peygamberine, on çeşit ikramda bulunarak kutsiyetini arttırdığına inanılan olaylar şunlardır:
Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin Aşûra günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sorduğunda. “Bu hayırlı bir gündür. Bu gün, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ben Musa’ya sizden daha lâyığım.” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını söyledi.”12
Hz. Âdem’in tövbesi Âşura günü kabul edilmiştir. İdris Peygamber’in göğe çıkması bu günde olmuştur. Hz. İbrahim’in ateşte yanmaktan kurtulduğu gündür. İsmail Peygamber o gün doğmuştur.
Hz. Yakup’un, oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
Hz. Eyyûb hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
Hz. Musa Âşura gününde denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömdü. Yunus Peygamber balığın karnından Âşura günü kurtuldu.
Hz. İsa o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseldi.
Hz. Nuh’un gemisinin 40 gün 40 gece su içinde kaldıktan sonra, tufandan kurtulup sular çekildiğinde Cudi Dağı’na oturduğu o gündür. Yine bu inanışa göre Hz. Nuh gemide kalan erzakların hepsini karıştırıp bir çorba pişirilmesi ni söylemiş. O günün anısına çorbanın yapımına devam edildi.
Muharrem orucu ve aşure günü ile ilgili olarak bazı hadislerde şöyle buyurulmuştur:
“Her kim Aşure Günü’nde ailesine, ev halkına ve komşulara ikramda bulunursa, Cenabı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ihsan eder.”
“Kim Aşure Günü on Müslüman’a selam verirse bütün müminlere selam vermiş gibi sevap alır.”
“Kim bu gün bir yetimin başını okşarsa, Allah onun her kılına karşılık cennete bir derecesini yükseltir.”
“Kim Aşure Günü zerre kadar bir şey sadaka verse Allah ona Uhud Dağı kadar sevap verir. O sevap kıyamet gününde mizanında yer alır.”
2.2. Alevilerde 10 Muharrem
Aleviler 10 Muharrem’i yukarıda anlatılanlardan biraz daha farklı algılar ve yorumlarlar. Şöyle ki; 10 Muharrem yani Aşura, Hicri 61 senesi Muhar rem ayının onuncu gününde (10 Ekim 680) erdemli, ilkeli, dürüst; şefkat li, mert ve yiğit bir kahramanın zamanın zalimleri tarafından kundaktaki çocuğa varıncaya kadar bütün yakınlarıyla birlikte acımasızca, susuz olarak şehit edildikleri günün adıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in torunu, Hz. Ali’nin oğlu İmam Hüseyin ve yanındaki 72 kişi Emevi Hükümdarı Yezid’in emriyle Kerbelâ’da günlerce aç ve susuz bırakıldıktan sonra şehit edildikleri için o gün Alevilerce “matem” günüdür.
Kerbelâ olayını unutmayan ve her yıl bu yası tazeleyerek Emevilere düş manlığını canlı tutan Ehli Beyt taraftarlarına karşı Yezid ve Emevi ha nedanı bu katliamı örtbas etmek için hayalî bir sürü iyi olayın bu gün gerçekleştiğini iddia ederek bu günlere bir çeşit bayram havası vermişlerdir.
Hâsılı o günün bir bayram günü olduğuna, hatta Hz. Peygamberin o gün doğ duğuna dair hadisler uydurmuşlar, o günü bir bayram günü gibi kutlamışlardır. (Süyûti 1317: 6164). Aliyy’ülKaarî de bu yalan hadislerin bir kısmını Mevzûatû Kebir’inde nakleder ve bunların İmam Hüseyin’in katilleri tarafından uyduruldu ğunu da bildirir (Aliyy’ülKaarî’den aktaran Gölpınarlı 2004: 33).
Cenâbı Hakk’ın on peygamberine, on çeşit ikramda bulunarak kutsiyetini arttırdığına inanılan olaylarla ilgili anlatımlardan en çok Hz. Nuh ile olan anlatımın etkisi vardır. Ehli sünnet gruplar arasında da o günün Nuh Pey gamberin gemisinin karaya oturduğu, gemide kalan hububatlardan oluşan bir çorba yapıldığı inancı kabul edilerek aşure yapıp konu komşu ve eşe dosta dağıtılması bir gelenek hâlini almıştır. Aşurenin yapılışı ve içerisine konulan malzemeler açısından Anadolu’daki İslami gruplar arasında farklı lık yoktur. Ancak aşurenin kaynatılma tarihi farklıdır.
Bu anlatımların her ikisinde de aşurenin çıkış noktası olarak Nuh Peygam ber ile ilgili olan anlatımlar kabul edilir. Ancak normalde Aşura Günü’nde yani 10 Muharrem’de yapılması gereken Aşure Çorbası bu tarihin Kerbelâ’da İmam Hüseyin’in şehit edilmesi gününe denk geldiği ve Alevi toplulukların en büyük yas günü olduğu için Aşure çorbasını Muharrem’in 12’sinde ya parlar. Adına da “Matem Çorbası” derler. Bu çorbanın Muharrem’in 12’sin de yapılma nedenini şöyle anlatılır: Ehli Beyt’i sevenler 10 Muharrem’de Kerbelâ’da İmam Hüseyin’in de şehit edilmesi ile Ehli Beyt’in soyunun kesildiğini düşünerek büyük üzüntüye kapıldılar. İmam Hüseyin’in şehade tinden sonra ailesi Yezid ordusu tarafından Kufe’ye götürülmek üzere yola çıkarıldı. Ancak Kufe’ye gelindiğinde gördüler ki Ehli Beyt’in soyu kesilme miştir. İmam Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin hayattadır.13
Aşurenin kaynatılması konusunda Alevi topluluklar arasında onuncu ve on ikinci gün olarak farklı uygulamalar vardır. Ancak bulunduğum çevredeki Ale viler 12. güne oruçlu olarak başlarlar. Öğle saatlerinden itibaren matem çorbası dedikleri aşure hazırlıkları devam eder ve aşure hazırlandığı zaman oruç aşure ile açılır. Alevilerin kente gelmesiyle birlikte bu uygulama Muharrem’in 12. günü oruçlu, 13. gün aşure günü şeklinde uygulanmaya başlanmıştır.
Aşure gününde İslamî ve toplumsal açıdan oldukça büyük önem taşıyan birçok olay gerçekleşmiştir. Müslümanlar arasında Aşure denen çorbanın pişirilip gelen misafire ikramı; komşulara dağıtılması geleneği komşuluk ilişkilerini geliştirmek, hayır işlemek, hediyeleşmek, gönül almak ve top lumsal birlikteliği devam ettirmek için güzel bir vesile olmuştur.
2.3. Aşurenin Yapımı ve İkramı
Matem Orucu bitiminde Aşure pişirilir. Aşure, tatlı bir çorba olup birlikte yenir veya evlere dağıtılır. Aşure çorbasında et bulunmaz. Ana malzemesi aşurelik buğday olan aşure çorbası fasulye ve nohut gibi bakliyat; fındık, ceviz, kuru üzüm, kuru incir, kuru kaysı gibi meyvelerden oluşan 12 deği şik ürün katılarak ve şeker ilave edilerek yapılır.
Aleviler; Kerbelâ’da İmam Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’in sağ kurtuldu ğu için mutludurlar, bu nedenle çorba tatlı olur. Muharrem ayında Aleviler bir araya gelerek birlikte mersiyeler, şiirler, deyişler, Alevi önderlerinin kah ramanlık öykülerini okurlar, anlatırlar, söylerler.
Aşure Lokması için okunan dua şu şekildedir:
Bismi Şah, Allah… Allah…
Bârekallah. Şehitler Şahı İmam Hüseyin Efendimizin ve Kerbelâ şehitleri nin yüce ruhlarının şad olması için bârekallah. Cümle erenlerin ruhu için bârekallah. Yurdumuzun, Ulusumuzun, Cumhuriyetimizin esenlikte olma sı için bârekallah. Ordularımızın güçlü olması için bârekallah. Ahrete gö çenlerimiz ve bugün yaşayanlarımız için bârekallah. Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket vermesi için bârekallah. Muhammed Mustafa, Aliyye’l Mürtezâ, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve Kerbelâ Şehitleri hakkı için el Fâtiha ve salâvat. Gerçeğe Hû…
Aşure yendikten sonra okunacak dua ise şu şekildedir:
Bismi Şah, Allah… Allah…
Allah, Muhammed, Ali, On iki İmam Efendilerimizin ruhu revanları, şâd ve han dan ola. Münkir ve münâfıklar mat ola, müminler şâd ola. Lokmalarımız dertlere devâ ola. Mâtemi Hasan ve Hüseyin ola. Cümlemize haklı, hayırlı kısmetler veril mesi için Nurı Nebi, Keremi Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli demine Hû…
Sonuç ve Öneriler
Bu çalışmada Muharrem ayı, Muharrem orucu ve Aşure ile ilgili olarak genelde İslam toplumunun bakışını, özelde de bu topluluk içinde yer alan Alevilerin bakışını yansıtmaya çalıştık. Aleviler, bu oruçla Kerbelâ olayının üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen her seferinde bir tercih yapar lar; bu tercih zalime karşı ezilenin yanında olmak, mazlumları, haksızlığa uğrayanları anlamak, onların sesi olmak ve zalimliğe karşı direnmektir. Kerbelâ, bize bu bilinci ve duyguyu verir. Bu yüzdendir ki Aleviler, sadece Kerbelâ’da değil, şekillendiği coğrafya öncelikli olmak üzere tüm dünyada kim haksızlığa uğramışsa ayrım gözetmeksizin onun yanında yer almayı bir vicdani görev saymıştır. Alevilere göre Ehli Beyt, Hz. Muhammed’in kendilerine bir emanetidir. İmam Hüseyin mazlumluğun ve direnişin, Yezid de zalimliğin sembolüdür. Matem orucuyla Aleviler, öbür dünyadaki cennete ulaşmaktan ziyade İmam Hüseyin’in bize bıraktığı değerleri yaşat mayı esas alır.
Muharrem ve Hızır gibi diğer sayılı günlerde tutulan orucun manası üze rine bu değerleri hayatımızın her anına uygulamalıyız. Örneğin bir kimse, ikrar verip musahip olur, muntazam olarak HakMuhammedAli yoluna devam ederse, her sene görgüden geçip üzerinde kul hakkı bulundurmazsa, hayat boyu oruçlu sayılır. O Allah’tan, Allah da o kulundan razı olur.
Bazı peygamberler için kurtuluş veya müjde günü sayılan on Muharrem günü, Hz. Peygamber’in torunu Hz. İmam Hüseyin ile yakınları için felaket ve musibet günü olmuştur. Aleviler, Kerbelâ acısı başta olmak üzere, On iki İmamın acılarını anmak ve anlamak için, Muharrem ayını matem ayı olarak kabul ederler. Amaç bu acıları tekrarlamak ya da öç duygularını körüklemek değildir. Muharrem mateminin amacı; bu türlü acıların bir daha yaşanmaması için gerekli olan insanlık değerlerini ve Alevi öğretisini özümsemektir. Bunun içindir ki matem süresince cana kıyılmaz, hiçbir canlıya eziyet edilmez, kur ban kesilmez ve et yenmez. Kalp kırmamak, dili ile bir kimseyi incitmemek, kimse hakkında dedikodu yapmamak Muharrem mateminin temel ilkesidir. Matemden amaç, kendine eziyet yapmak değil, yapılabilecek kötülüklerin ve katliamların bir daha olmaması için anmak ve unutmamaktır.
Kerbelâ katliamında İmam Zeynel Abidin’in hasta olması nedeniyle kur tulması ve Ehli Beyt soyunun devam etmesinden dolayı Allah’a şükredilir ve şükür kurbanı kesilir. Bu nedenle Aşure (matem) çorbası 12 günlük orucun ardından yapılır. On iki değişik malzemeden oluşan Aşure çorbası yapılarak Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi ve onunla beraber şehit olanların hatırası ve ruhları için pişirilip dağıtılır.
Muharrem ayında yaşadığımız Aşure geleneğimiz, toplumumuzun birlik ve beraberliğinin açık bir göstergesidir. Aşure ise paylaşmanın, dayanışmanın, birlikteliğin simgesi olmuştur.
Hüseyin DEDEKARGINOĞLU
Dede Garkın Ocağı Dedesi, Ankara
Dipnotlar
- TDK Büyük Türkçe Sözlük’te ‘milat’: Hz. İsa’nın doğduğu gün. 2. mec. Herhangi bir olayın başlangıcı.
- ‘Aşura’ sözcüğünün Sâmî diller arasında ortak bir sözcük olduğu düşünülmektedir. Sami dil ailesi Orta Doğu’da yaygın olan antik dillerin çoğunu kapsamaktadır. Bunların arasında Arapça, İbranice ve Aramice en fazla konuşulan Sami dillerdir (bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Sami_dil_ailesi).
- Hicri takvimde yılın ayları: Muharrem, Safer, Rebîulevvel, Rebîulâhir, Cemâziyelevvel, Cemâziyelâhir, Recep, Şâban, Ramazan, Şevvâl, Zilkâde,
- Peygamber Veda Haccı sırasında, Mina’da söylediği hutbede şöyle buyurmuştur: “İşte zaman, hakikaten Allah Teâlâ’nın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumu gibi bir devre girdi: Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haramdır ki; üçü birbirinin ardında Zilkade, Zilhicce, Muharrem, biri de Cumâdâ ile Şa’ban arasındaki Receb’dir” (Buhârî, Tesîru Süre. 9, 8; V, 204; Müslim, Kasâme, 29; II, 1305).
- “Haniflik”; saf, pak, duru, tertemiz anlamına gelmekte ve Allah’a şirk koşmamak demektir. İslâm li teratüründe ise câhiliye döneminde her türlü sapıklıktan ve putperestlikten yüz çevirerek Hakk’a yönelmektir. İslam öncesi Arapların dini hayatı içinde kendilerine Hanif denilen ve Allah’ın varlığına inananlar da vardı (Fığlalı 2008: 56).
- İbrahimî Dinler: Tek tanrılı olup İbrahim Peygamberin soyundan gelen peygamberlere nispet edilen dinler. İslâm kültüründeki semâvî dinler kavramı zaman zaman İbrahimî dinler kavramına karşılık ola rak kullanılmasına rağmen birebir aynı dinleri karşılamaz. Semavî dinler daha kapsamlı olup İslam’da İbrahim’den öncekiler de dâhil Âdem’den beri indirildiğine inanılan ve bugün unutulmuş bütün dinleri içine alır.
- Arap Alevilerine “Nusayri” de Ancak bu tanımlama Arap Aleviler dışındaki gruplar tara fından kullanılan bir tanımdı (Aksoy 2010: 201).
- ‘On dört Mâsûm u Pâk’: Alevîlikte küçük yaşta şehit edilen Ehli Beyt ve On iki İmam’ın oğulları için kullanılan bir kavramdır. Yaşları küçük olduğu için “pâk” ve “mâsum” diye adlandırılmıştır. Caferîlikte de “On dört Mâsûm” denilen bir kavram bulunmaktadır. Alevîlikteki On dört Mâsûm u Pâk’tan farklı olarak Muhammed Mustafa, Fatıma Zehra ile On İki İmâm’ı kapsamaktadır (Gölpınarlı 2004: 249).
- Müslüm Akîl: İmam Hüseyin’in amcaoğludur. Kûfe’de İmam Hüseyin adına biatları kabul ederken çocukları İbrahim ve Muhammet ile birlikte şehit düştü (Köksal 1984: 68).
- Hur Yezîdi Riyahî: İmam Hüseyin’in yolunu keserek onu Kerbelâ’da konaklamaya zorlayan Yezit Ordu sunun Komutanı. Daha sonra İmam Hüseyin’in haklılığına inandığı için ”Senin yolunu ilk ben kestim, canımı da senin yoluna ben feda edeceğim” diyerek İmam Hüseyin yanında yer alarak savaş meydanına çıkan ve şehit olan komutan. Hur, Aleviler tarafından Kerbelâ şehidi olarak kabul edilir (Ebu Mihnef 2010: 163165).
- Geleneksel kesimde hâlâ Muharrem ayına özgü uygulamalar olarak varlığını koruyan (banyo yapma ma, tıraş olmama, aynaya bakmama, çamaşır yıkamama gibi) kimi pratiklerin çağdaş yaşam içerisin deki uygulama zorluğu nedeni ile uygulamadan kaldırıldığı görülmektedir.
- Buhârî, Savm, 69; II, 251; Müslim, Savm, 127; I,
- Bu aynı zamanda Kevser Suresi’nin de doğru olduğu anlamına geliyor: Muhammed’in erkek ço cukları doğmuş, fakat yaşamamışlardır. Bunun için ona düşmanlık besleyenler, ondan bahsederken soyu kesik, zürriyetsiz anlamına gelen “ebter” sıfatını kullanırlardı. Bu sözleri duyan Hz. Peygamber buna çok üzülürdü. Hz. Peygamber’in bu üzüntüsünü gidermek için Kevser Suresi indirildi. Bu surenin açıklaması kısaca şöyledir: “Şüphesiz ki biz sana Kevser’i (Kevser, Hz. Peygamber’in kızı ve Hz. Ali’nin eşi olan Hz. Fatima’nın diğer adıdır.) verdik. Senin zürriyetin ondan devam edecektir. Artık Rabbin için ibadet et. Asıl soyu kesilecek olan sana ebter diyenlerin ta kendisidir” (Kevser, 10813).
Kaynaklar
AKALIN, Şükrü Haluk (2011). Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yay.
AKSOY, Erdal (2010). “Nusayrilerin Sosyal Yapıları ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye’de Yaşayan Bu Topluluğa Devletin Yaklaşımları”. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. S. 54, s.199212.
AKTAN, Ali (2011). İslam Tarihi: Başlangıcından Emevilerin Sonuna Kadar. Ankara: Nobel Yay. DEDEKARGINOĞLU, Hüseyin (2010). Dede Garkın Süreğinde Cem. Ankara: Yurt Kitap. EBU MİHNEF (2010). Kerbelâ Vakıası, Vak’atu’tTaf. İstanbul: Kevser Yay.
FIĞLALI, Ethem Ruhi (2008). Günümüz İslam Mezhepleri. İzmir: İzmir İlahiyat Vakfı Yay.
GÖLPINARLI, Abdülbâki (2004). Tasavvuf ’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İs tanbul: İnkılâp Kitabevi.
KÖKSAL, M. Asım (1984). İslâm Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Faciası. Ankara: Akçağ Yay. MÉLIKOFF, İrène (1994). Uyur İdik Uyardılar. İstanbul: Cem Yayınevi.
ÖZTÜRK, Yaşar Nuri (2001). Kur’anı Kerim Meali (Türkçe Çeviri). İstanbul: Yeni Boyut Yay. SÜYÛTÎ (1317). ElLeâl’ilMasnûa Fî’lAhâdîs’ilMevzûa. C. 1. Kahire.
İlgili Bağlantı
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/88787
/sö