Asıl adı Alayi Gaybi (Alaeddin Gaybi)’dir. 14. asrın ortalarında Alaiye/Alanya’da doğmuştur. Doğum tarihi H. 742/M. 1341-42’dir. Babası Alaiye begi Hüsameddin Mahmud; dedesi Alaeddin Bin Yusuf’tur. Alaiye begleri ailesi Karamanoğulları’ndan gelmektedir. Bir rivayete göre aynı ailenin bir tarafı da Anadolu Selçuklularına dayanmaktadır (Güzel 2009: 600). Bektaşiler tarafından Kaygusuz Sultan olarak anılan Kaygusuz Abdal’ın hayatını Menakıpname’den edinilen bilgilerden öğrenilmektedir.
Menakıpname’de Kaygusuz’un ailesi, doğumu ve çocukluğu hakkında kesin bilgi yoktur. Menakıpname‘ye göre Alaiye Sancağı Beyinin oğludur. Çocukluğunda bütün ilimleri tahsil etmiş aynı zamanda da silahşörlük, pehlivanlık, avcılık gibi yeteneklere de sahiptir. Menkıbeye göre genç Gaybi, bir gün avlanmaya çıkar. Bir geyiğe rastlar ve ona ok atar. Ok, geyiğin koltuk altına saplanır. Yaralı geyik, koşa koşa Elmalı’da Abdal Musa’nın tekkesine ulaşır ve içeriye girer. Arkasından koşan Gaybi de tekkeye girer, dervişlere başvurur. Nihayet Abdal Musa’nın huzuruna çıkan Gaybi, işi anlatır, geyiğini ister. Abdal Musa, koltuğunun altından vücuduna saplanmış bir oku çıkararak, oğul der okun bu mu? Gaybi, attığı oku tanıyınca Abdal Musa’nın ayaklarına kapanır ve artık tekkeden çıkmaz.
Kaygusuz mahlasını alan Gaybi Beyi babası aratır, Abdal Musa tekkesinde olduğunu haber alınca Teke Beyine müracaat eder. Teke Beyi, Abdal Musa ile savaşa kalkışır ancak onun manevi kudreti karşısında mağlup olur. Kırk yıl Abdal Musa’ya hizmet eden Kaygusuz, nihayet piri tarafından Mısır’a şeyh olarak gönderilmiş, Mısır’da bir tekke kurarak yolunu yaymış ve orada vefat ederek tekkedeki mağaraya gömülmüştür (Gölpınarlı 2013: 11).
Mahlasını alışı da Menakıpname’de şöyle anlatılır: Gaybi, beyzadeliği tamamen terk etmiştir. Maddi dünyanın tüm zenginliklerini bir yana itmiş, dervişliği tercih etmiştir. Zahir âlemin kayıt ve bağlarından nefsini soyutlamıştır. Bu yüzden Abdal Musa “Gaybi, kaygudan reha buldun, şimdiden sonra Kaygusuz oldun” demiştir. Böylece mahlası Kaygusuz olmuştur (Güzel 2004: 53-54).
Kaygusuz Abdal’ın tarihî hayatıyla ilgili olarak doğum yeri ve yaşadığı devir hakkında başlıca dört görüş vardır. Rıza Nur, Ahmet Sırrı Baba, M. Fuad Köprülü, S. Nüzhet Ergun, Agâh Sırrı Levend, Nihad Sami Banarlı Kaygusuz Abdal’ın 14. yüzyılın ikinci yarısı ile 15. yüzyılın birinci yarısında yaşadığını kabul etmektedirler. Muhtar Yahya Dağlı, İlhan Başgöz, Ahmet Kabaklı ise Kaygusuz Abdal 15. yüzyılda yaşadığını belirtmektedirler. Abdülbaki Gölpınarlı ise birkaç değişik görüş belirtmekle birlikte Rıza Nur ve Köprülü’nün fikrini benimsemektedir. Vasfi Mahir Kocatürk ise biri Alaiyeli diğeri Rumelili olmak üzere iki “Kaygusuz Abdal” kabul etmektedir. Ona göre Alaiyeli Kaygusuz Abdal 14. yüzyılda yaşamış ve Abdal Musa’ya mürit olmuştur. Rumeli’de yaşayan ve Vize’ye bağlı Saray kasabasından olduğu için “Sarayî” mahlasını taşıyan ikinci Kaygusuz Abdal ise 15. yüzyılda yaşamaktadır (Güzel 2004: 68-80).
Kaygusuz Abdal’ın Alaiye Sancağı Beği oğlu olduğu konusunda bütün araştırmacılar aynı fikirdedir. Kaygusuz Abdal’ın ailesi hakkında bilgi edinmek için Alaiye beylerini araştırmak gerekmektedir. Alaiye Beyleri hakkında ilk bilgi İbni Batuta’dan edinilmektedir. Bundan sonra ilk kayıt 1361 yılına aittir. Kıbrıs Kralı Pierre, Alaiye beyini kendisine tabi etmek ister ancak başarısız olur. Tevarih-i al-i Selçuk’ta yer alan rivayetlerden yola çıkarak Alaiye beyinin Selçuklu soyundan olduğu da zikredilmektedir (Güzel 2004: 80-85).
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda Kaygusuz Abdal’ın asıl adının Gaybi olduğu üzerinde fikir birliğine varılmıştır. Menakıbname’de de Gaybi adı açıkça geçmekle birlikte bunun daha çok ikinci bir ad ya da mahlas olduğu düşünülmektedir. Kaygusuz Abdal’ın Minbername’sinde yer alan Aşık olsam adum tenbel Alayi/Eğer sofi isem dirler mürayi mısralarıyla Kaygusuz adının Alayi olduğu açıkça ifade edilmektedir. Alaiye beyleri arasında Alaeddin isimli bir şahsın bulunması ve ayrıca bu beylerin Selçuklu sultanlarından geldiği hakkındaki rivayet neticesinde aile içinde Alaeddin adının kullanıldığını göstermektedir. Gaybi Beye “Kaygusuz” mahlasını veren şeyhinin tarikat geleneğine uygun olduğu görülmektedir. Dünya kaygılarından uzak olma gibi tasavvufi bir anlamla bu mahlas uygun görülmüştür. Kaygusuz kelimesi Bektaşiler arasında esrar ve pilav anlamında da kullanılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın kullandığı mahlaslar arasında Kaygusuz Baba, Baba Kaygusuz, Kaygusuz Sultan, Kaygusuz Sultan Abdal, Miskin Kaygusuz, Miskin Sarayi, Kul Kaygusuz yer almaktadır (Güzel 2004: 85-88).
Menakıpnameye göre Kaygusuz Abdal, Mısır’a gitmiş, Hicaz’da hac görevini yapmış ve Bağdat yoluyla tekrar Abdal Musa Tekkesine dönmüştür. Kaygusuz Abdal’ın Mısır, Hicaz, Suriye ve Irak’taki seyahatlerini yalnızca menakıpnameden öğrenmekteyiz. Bunu destekleyen tarihî bir vesika bulunmamaktadır. Kaygusuz Abdal’ın Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastır’da da bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın ölüm tarihi hakkında tarihî bir kayıt bulunmamaktadır. Mısır’daki son Bektaşi şeyhlerinden Ahmed Sırrı Baba bir kaynak belirtmeden Kaygusuz Abdal’ın M. 1444’te vefat ettiğini belirtir. Kaygusuz Abdal’ın mezarı hakkında iki rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin ilkinde Kaygusuz Abdal Mısır’da vefat etmiştir ve mezarı buradaki Mukattam Dağında bir mağaradadır. Diğer bir rivayete göre ise Kaygusuz Abdal, Elmalı’ya bağlı Tekke köyünde bulunan Abdal Musa türbesinde gömülüdür (Güzel 2004: 89-96).
Kaygusuz Abdal’ın eserleri manzum, mensur ve manzum-mensur karışık şekilde bir hayli fazladır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda onun mecmualarda yer alan birkaç şiiri ile Gevhername, Minbername gibi küçük mesnevileri neşredilmiştir.
- Manzum eserleri;
1.Divan: Kaygusuz Abdal’ın mürettep bir divanı yoktur. Ancak Marburg nüshasını tanıtan Barbara Flemming Kataloğunda Kaygusuz Abdal’ın bu nüshada 288a-340b varakları arasında toplu hâlde bulunan önemli şiirleri divan adı altında verilmektedir. Bu şiirlerin sayısının ise 130’un üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Marburg nüshasının önemli yerlerine serpiştirilmiş olarak ayrıca on altı şiiri daha vardır. Marburg nüshasından başka Nuruosmaniye nu:4905’de 44, Ankara Genel Kitaplığı nu: 52’de 31, Süleymaniye Kitaplığı nu: 441/1’de 4, Millet Kütüphanesi Ali Emiri bölümü nu: 909’da 4, nu: 979’da 64, Belediye Kütüphanesi Osman Ergin bölümü nu: 663’de 9, Menakıbname, AG nüshasında 7 şiir yer almaktadır. Kaygusuz Abdal’ın Dolabname adlı 39 beyitlik kasidesi ile iki Terci-i Bend, iki Terkib-i Bend, iki müstezad ve Salatname adlı şiirini de Divanı içinde değerlendirmek gerekmektedir. Kaygusuz Abdal bu şiirlerinde Allah, insan-ı kâmil, aşk, gönül, zikr, vahdet, edeb, dünya gibi tasavvuf konularından bahsetmektedir. Bazı şiirlerinde önemli yiyecek adları, hayvan, bitki, maden, kozmik âlem ve eşya isimleri geçmektedir. Hece ile yazılan şiirler şathiye karakterindedir. Kaygusuz Abdal, Dolapname’de insanın ancak Allah’ın fazlına dayanması gerektiğini belirtmektedir. Salatname’de kendisine namazın ne olduğunu soranlara hiddetli bir edayla beş vakit namazın teker teker kaç rekât olduğunu, hangilerinin farz, hangilerinin vacib ve sünnet olduğunu ve bunların yıllık miktarını söyler.
2.Gülistan: Kaygusuz Abdal, Gülistan’da vahdetin üstündeki perdeyi açarak vahdeti anlatır. Öncelikle la-mekânı, ezeldeki vahdet-i vücudu anlatmakla başlar. Kâinatın ve Hz. Âdem’in yaratılışı ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Âdem peygamberden sonra Şit, Nuh, İbrahim, Musa, Davud, İsa ve Hz. Muhammed’den bahsedilir. Eserin bu kısmı giriş niteliği göstermektedir. Bundan sonraki büyük bölümünde ise tasavvuf ve dervişlikle ilgili konular anlatılmaktadır.
3.Mesneviler: Yazmalarda mesnevi başlığı altında Kaygusuz Abdal’ın üç mesnevisi vardır. Bunlar “Mesnevi-i Baba Kaygusuz” adı altında verilmiş, ikinci ve üçüncü mesneviler, “Mesnevi-i Sani” ve “Mesnevi-i Salis” adıyla adlandırılmıştır. İkinci mesnevi için Marburg nüshası için “Küçük Mesnevi” adı kullanılmaktadır. Üç mesnevide de belirli bir konu bulunmamakta tasavvufi vecd ve heyecan etrafında şekillenmektedirler. Mesnevilerde Kaygusuz Abdal, lirizmin zirvesine ulaşmaktadır.
4.Gevhername: 71 beyitlik kısa bir mesnevidir. Vahdet-i vücud görüşünü, deryadan kenara atılan gevher teşbihiyle dile getirmektedir. Gevher’in canı Hz. Muhammed’dir. Eser, Hz. Muhammed’i methetmek için kaleme alınmıştır.
5. Minbername: 58 beyitten meydana gelmektedir. Nefsi bilmek üzerine kurulmuştur.
- Mensur eserleri;
1.Budalaname: Eserin adı Risale-i Kaygusuz ya da Budalaname olarak geçmektedir. Kaygusuz Abdal, insan aklının kör ve topal olduğunu akl-ı maaş ile Hakk’ın bilinemeyeceğini söylemektedir. Kendini bilmek, gönül, hakikati bilmek gibi konuları işlemektedir.
2. Kitab-ı Miglate: Eser, Budalaname’nin sonundaki rüya ile başlar. Bir derviş sürekli rüya görmekte ve her defasında karşılaştığı şeytanla mücadele edip onu yenmektedir.
3. Vücud-name: İnsan vücudunun çeşitli uzuvlarıyla dinî-tasavvufi ve kozmik kavramlar arasında teşbihler yapan, ilişkiler kuran bir eserdir.
- Manzum ve Mensur Eserleri;
1.Dil-guşa: Eser, mesnevi tarzında kafiyelenmiş uzun bir şiirle başlar. Burada vahdet-i vücud anlatılır. İnsanlara dünyanın malına kapılmaması, kendilerini tanımaları tavsiye edilir. Eserde uzun Farsça bölümler vardır. Bir dervişin tasavvuf umdelerini anlatması ile devam etmektedir.
2.Sarayname: Mensur ve manzum olarak kısaca Allah’a yalvardıktan sona bu cihanın bir saray olduğunu, içindeki insanların her birinin bir işe daldığını ve cihanın sahibini düşünmediklerini, kendilerine peygamber gönderildiğini yine onların “nakş”a bağlanıp “nakkaş”ı fikreyleyemediklerini anlatan mesnevi kafiyeli bir şiir söyler. Fasıl başlığı altında cihan anlatılır. Dünyaya gelmekteki maksadın Allah’ı tanımak ve ibadet etmek olduğu anlatılmaktadır.
15. yüzyıldan itibaren Yunus Emre’den ilham alan ve düşüncesi, dünya görüşü, din telakkisi, terimleri ve kendine has edasıyla halk edebiyatı içinde dinî bir zümre edebiyatı hâlinde bütünleşen Alevi-Bektaşi edebiyatı meydana gelmiş ve Kaygusuz Abdal, bu edebiyatın ilk mümessili ve kurucusu vasfını kazanmıştır. Kaygusuz Abdal da Yunus gibi hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır. Tasavvuftan, dinden, mezheplerden, mezhep hükümlerinden, ayet ve hadislerden, büyük sufilerden, İran klasik edebiyatındaki unsurlardan bahsettiğine ve her iki vezni de kudretle kullandığına göre iyi bir tahsil görmüştür. Birçok şiirinde esrarı öven Kaygusuz’un bu iptilası, Bektaşilerle Aleviler tarafından esrara “Kaygusuz” adının verilmesine sebep olduğu gibi aynı zamanda bu iptila onun şiirlerinde de tesir etmiştir. Kaygusuz Abdal, tam anlamıyla orijinal ve gerçekten de kudretli bir şairdir. Kaygusuz Abdal’ın nesirlerinin örülüşü de oldukça başarılıdır. Cümleler gayet kısa, seciler tekellüfsüzdür, kelimeler ahenklidir. Dili ise sade ve öz bir Türkçedir. Yer yer kullanılan yabancı sözler bile Türkçeye mal olmuş sözlerdir. Bazı şiirlerinde Sarayi mahlasını da kullanan Kaygusuz’un bilhassa müstehzi edasında, Yunus Emre’nin tesiri görülmektedir. Fakat bu tesir bir taklit mahiyetinde kalmamış, orijinalitesinin potasında erimiştir (Gölpınarlı 2013: 10-14).
Kaygusuz Abdal, 14.yüzyılın sonlarıyla 15.yüzyılın ilk yarısında yaşadığı için şiirleri Eski Anadolu Türkçe’sinin bütün özelliklerini sergilemektedir. Kelime kadrosu da son derece zengindir. Eserleri incelendiğinde şiirlerinin büyük oranda aruz vezniyle yazıldığı görülmektedir. Hece vezniyle yazdığı şiirleri çok fazla değildir. Bu şiirlerde 7’li ve 8’li vezinleri kullanmıştır. Kaygusuz Abdal uyak konusunda da oldukça özgür davranmıştır. Tam ve zengin uyakların yanında yarım uyaklar da sıklıkla görülür. Şiirlerinde dikkati çeken özelliklerden biri de Arapça-Farsça sözcüklerle Türkçe sözcükleri uyaklamasıdır. Tahkiyeden delil ve ispat yoluna kadar bütün anlatım şekillerini kullanmıştır. Tekrir, seci, mecaz, atasözleri ve deyimler, halk söyleyişleri de kullandığı anlatımların içinde sayılabilir. Kaygusuz Abdal’ın 3700 beyitlik Gülistan’ı, 1017 beyitlik “birinci mesnevisi”, 390 beyitlik “ikinci mesnevisi”, 370 beyitlik “üçüncü mesnevisi”, 520 beyitlik “Dilgüşa”sı, 1690 beyitlik “Sarayname”si, 70 beyitlik “Gevhername”si, 61 beyitlik “Minbername”si olmak üzere müstakil sekiz mesnevisi bulunmaktadır. Bunların toplam beyit sayısı da sekiz binin üstündedir. Bunların altısı müstakil mesnevi; ikisi manzum-mensur karışık mesnevidir. Bu durumda Kaygusuz Abdal’a hamse sahibi şair demek yanlış olmaz. Hatta Türk Edebiyatı tarihinde Ali Şir Nevai’den de önce olması sebebiyle Kaygusuz Abdal’ı Türk Edebiyatında ilk hamseci şair olarak da tanımlamak gerekmektedir.(*)
Eserlerinden Örnekler
İlahi
Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil
Gerçi et ü deridir
Cümlenin serveridir
Hakk’ın kudret sırrıdır
Gayre bakmak hoş değil
Adem mana-yı mutlak
Ademdedir nutk-ı Hak
Ademden gafil olma
Nefsi de serkeş değil
Ademdedir külli hal
İlm ü hikmet güft ü kal
Adem katında alem
Dane-i haşhaş değil
Adem odur ey hoca
Gıdası mana ola
Maksud ademden ahi
Hayal ile düş değil
Kendi özünü bilen
Maksudun bulan kişi
Hakk’ı bilen doğrudur
Yalancı kallaş değil
Bu Kaygusuz Abdal’a
Aşık demen dünyada
Nakş ü suret gezetir
Maksudu nakkaş değil
Gölpınarlı, Abdülbaki (2013). Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet. İstanbul: Kapı Yay. 81-82.
Şathiye
Yücelerden yüce tanrı
Gunduzlerden gece tanrı
İsmin vardir cismin yoktur
Sen benzersin hiçe tanrı
Yücelerden yüce gördüm
Erbabsın sen koca tanrı
Bu allahlığı sen nerden
Satın aldın kaça tanrı
Ali ile bir olmuşsun
Bir mektepte okumuşsun
Ali olmuş hafız kelam
Sen okursun hece tanrı
Kıldan bir köprü yapmışsın
Gelsin kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen sen geç tanrı
Yaratmışsın bağ-u cennet
Kulların etsinler sohbet
Cehennemi ne yarattın
Be akılı koca tanrı
Unuttuk diye namazı
Bizi ateşe atarsın
Kul yanması abes değil
Gel bas kızgın saca tanrı
Senin kulların anılır
Atası anası ile
Senin anan baban yoktur
Benzersin bir pice tanrı
Seni her yerde görürüm
İçin dışını bilirim
Sırrın halka faş edersem
Halin nice olur tanrı
Kaygusuzum der buradan
Cümle mahluku yaradan
Kaldır perdeyi aradan
Gezelim beraber tanrı
Gazel
Koyun bine yeticeğiz
Sürmeğe de yarağ olur
Beş yüzünü satıcağız
Harçlanmağa gereğ olur
Bine sayılır birisi
Ell’iki teke derisi
Pabucuma yorağ olur
Bin batmandan olsa kazan
Ustager değil mi düzen
Hayranlık esince cana
Bengilik de gereğ olur
Doymaz isen yalvar Hakk’a
Nazar kıl bucağa yüke
On sekiz kalınca yuka
Tam gönlümce gevreğ olur
Kaygusuz Abdal bulunca
Gel otur pilav gelince
On tekne hamur gelince
Bir onarı çöreğ olur
Gölpınarlı, Abdülbaki (2004). Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi. İstanbul: İnkılap Yayınevi. 175.
Dolapnâme
Sual ettim bugün ben bir dolaba
Niçün daim sürersin yüzün aba
Niçün bağrın deliktir gözlerin yaş
Sebeb neden dolaştın bu itaba
İnildinden delindi dertli bağrım
Firakından ciğer döndü kebaba
Ne zulmetti sana bu çerh-i gerdun
Ki derdin defteri sığmaz kitaba
Dolab eydür eya gözüm çiragi
İşitmeğe cevabım aç kulağı
Benim budur sorarsan sergüzeştim
Ki ben yaylar idim bir yüce dağı
Geçirmiştim seradan göklerimi
Eriştirdim süreyyaya budağı
Durağa derneşüben kaumu kuşlar
Budağunda tutarlardı otağı
Öterdi tuti vü kumri vü dürrac
Geçirdim bir zaman bu resme çagi
Heves bağında can mürgi gezerken
Üzüldü ömr kuşunun tuzağı
Kaza koptu meğer dest-i Huda’dan
Ki bir şahs irişüb saldı nacağı
Delüben bağrımı taktı kemendi
Sürüdüler dolaştım her sokağı
Sokaklarda niçe müddet yaturken
Gelen geçen ururlardı ayağı
Demir mıhlar dokundu yütrgimr
Kaza destiyle çerhin çomagi
Zekerya gibi bağrımdan delüben
Dolap içün düzelttiler yerağı
İnilerüm ben anda dost deyüben
Gözüm yaşi sular büstan ü bağı
Felek kime tatırdı bir kaşik bal
Sonunda sunmada tas ile ağı
Şüleyman kim sürerdi tahtını yel
Son ucu toprağa kodu yanağı
Skender kim cihanı Kaf ber Kaf
Tutup hükmiyle sürmüştür yasağı
Gezip zulmet ararken ab-ı hayvan
Dolu zehr ile sundular eyağı
Kani Kayser kani Kisra kani Sam
Belürmez bunların yurdu durağı
Cihanın varlığı baştan başa hep
Bela yurdudürür mihnet ocağı
Resul buna çü beyt-ül-ankebut der
Pes ol olur m(n)ekeslerin durağı
Baka ehli fenada mülk edinmez
Bakadır onların yeri durağı
Alai Gaybi bundan tekke kılmaz
Hak’ın fazlıdürür ancak dayağı
Sabır seccadesin altına almış
Tevekkülden kuşanmıştır kuşağı
Sözünü Kaygusuz arife söyle
Ne bilsün sükkeri dana buzağı
Güzel, Abdurrahman (2004). Kaygusuz Abdal (Alaaddin Gaybi). Ankara: Akçağ Yay. 192.
Gazel
Dost senin yüzünden özge
Ben kıble-i can bilmezem
Pirin hüsnünü severim
Bir gayrı iman bilmezem
Bana derler ki şeyatin
Senin yolunu azdırır
Ben şu zerrak sufilerden
Gayrı bir şeytan bilmezem
Sufi-i salus nedendir
Hüsne münkir geçindiği
Ne aceb bela geliptir
Şu ki ben dosttan bilmezem
O şah-ı hüsnün aşkına
Özümü viran kılmışam
Kaygusuz Abdal’dır adım
Cübbe vü kaftan bilmezem
Gölpınarlı, Abdülbaki (2004). Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi. İstanbul: İnkılap Yayınevi. 180.
Nefes
Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urum Abdalları postun eğrine
Bağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Urum Abdalları gelir dost deyü
Eğnimizde aba hırka post deyü
Hasteleri gelir derman isteyü
Sağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Hind’den bazerganlar gelir yayınır
Pişer lokmaları açlar doyunur
Bunda aşıkları gelir soyunur
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya
Meydanında dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğünür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Her matem ayında kanlar saçarlar
Uyandırıp Hak çerağın yakarlar
Demine hu deyip gülbang çekerler
Nurlar gelir şahım Abdal Musa’ya
İkrarıdır koç yiğidin yuları
Muannidi çeksem gelmez ileri
Akpınar’ın Yeşilgöl’ün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Ali’m almış Zülfekarın destine
Sallar durmaz Yezitlerin kasdına
Tümen – tümen Gene Ali’nin üstüne
Sırlar gelir şahım Abdal Musa’ya
Benim bir isteğim vardır Kerim’den
Münkir bilmez evliyanın sırrından
Kaygusuz’am ayrı düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa’ya
Gölpınarlı, Abdülbaki (2013). Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet. İstanbul: Kapı Yay. 50-54.
Bundan Sana Ne
Ademi balçiktan yogurdun yaptin,
Yapip da neylersin, bundan sana ne
Halk ettin insani saldin cihana
Salip da neylersin bundan sana ne
Bakkal misin teraziyi neylersin
Isin gücün yoktur gönül eglersin
Kulun günahini tartip neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Katran kazanini döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Emreyle yilana tamuyu yutsun
Söndür su atesi bundan sana ne
Sefil düstüm bu alemde naçarim
Kildan köprü yaratmissin geçerim
Sol köprüden geçemezsem uçarim
Geçir kullarini bundan sana ne
Kaygusuz Abdal der cennet yarattin
Cehenneme nice kullari attin
Nicesin ates-i ask ile yaktin
Yakip da neylersin bundan sana ne
Kaynakça
(*) YRD. DOÇ. DR. BERNA AYAZ
Gölpınarlı, Abdülbaki (2004). Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi. İstanbul: İnkılap Yayınevi.
Gölpınarlı, Abdülbaki (2013). Kaygusuz Abdal, Hatayi, Kul Himmet. İstanbul: Kapı Yay.
Güzel, Abdurrahman (2004). Kaygusuz Abdal (Alaaddin Gaybi). Ankara: Akçağ Yay.
Güzel, Abdurrahman (2009). Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı El Kitabı. Ankara: Akçağ Yay.