Osmanlı kaynaklarında adı sıkça geçen, ancak günümüz araştırmacılarınca pek değerlendirilmeyen Kalender Çelebi’nin ya da diğer adıyla Şah Kalender’in Anadolu Türk tarihi açısından önemi çok büyüktür. Çok büyüktür; çünkü Bektaşiliği derleyip toparlayan, biçimleyen ve kurallara bağlayan Balım Sultan’ dan sonra Bektaşi postuna oturmuş bir şahsiyettir. Bektaşi dergahının en  görkemli ve en itibarlı bir zamanında bu posta oturan ve büyük saygınlığı olan bu yüce kişi neden durup dururken Osmanlı yönetimine karşı isyan önderliği yapmıştır. İşte bundan dolayı çok önemlidir. İkincisi kendisinden  hemen önce Hacı Bektaş  postunda oturan Balım Sultan’ın Osmanlı padışahı 2.Bayazıt tarafından büyük itibar görmesi ve Osmanlı devleti ile Bektaşi dergahının ilişkilerinin en pekişmiş döneminde ilgi ve itibarını, rahatlığını  bırakarak neden kellesini Osmanlı askerlerine vermiştir? İşte Şah Kalender’in Türk tarihi açısından önemi buradadır. Bu nedenle de Alevi Bektaşi araştırmacılığında büyük öneme sahiptir.

Osmanlı vakanüvislerinin Kalender Çelebi tanımında hep şu tümce öne çekilir: “Hacı Bektaş Veli’nin Kadıncık Ana’nın burun kanı damlasıyla olan Nefes oğlu Habip Efendi evladından olmakla, hayli kudret ve kuvvet sahibiydi”[1] yine başka bir kaynakta şu bilgilerle tanımlanmaktadır: “Kalender Hacı Bektaş Veli’nin torunlarındandır. Yani Hacı Bektaş Veli’nin, Kadıncık Ana’dan burun  kanı damlasıyla doğan öz oğlu Habip Efendi’nin soyundan gelmektedir”[2]

Kalender Çelebi’nin yaşamına ilişkin çok fazla bilgi bulunmazken başkaldırının başlaması, bastırılması konusunda vakanüvislerin bütün eserlerinde birbirlerine denk düşen yazılar vardır. Yine kaynaklara göre soyu üzerinde bir değerlendirme yapılırsa; Celalettin Ulusoy’un bilgileri şöyledir: “1- Hacı Bektaş Veli,  2- Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli 1310-1402), 3- Seyit Ali oğlu Resul Bali (1361-1441), 4- Seyit Ali Sultan oğlu Mürsel Bali (1384-1438), 5- Mürsel Bali oğlu Balım Sultan (1473-1516), 6- Mürsel Bali oğlu Kalender Çelebi (1476-1527)” [3].

Osmanlı tarihçilerinden Solakzade de şöyle bir soy kütüğü çıkartmıştır. “1- Kadıncık Ana, 2- Habip Efendi oğlu Resul Çelebi, 3-Resul Çelebi oğlu Balım Sultan, 4- Balım Sultan oğlu İskender Çelebi, 5- İskender Çelebi oğlu Kalender Çelebi”. [4]

Görüldüğü gibi hemen bu iki bilgi zıtlaşıyor. Birincisinde Kalender Çelebi Balım Sultan’ın kardeşi gösterilirken, ikincisinde torunu olarak karşımıza gelmektedir. Amasya  Tarihi yazarı da şu bilgiyi vermektedir: “Hacı Bektaş Veli evladından olduğunu iddia eden nefes oğlu demekle meşhur Kalender Şah bin Habip Efendi bin İskender bin Balım Sultan bin  Resul Çelebi “[5]. Burada da başka bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Bu bilgiler içinde  Balım Sultan’ın torunu, Habip Efendi’nin oğlu olduğunu görmekteyiz. Bektaşi Dedebabalarından Bedri Noyan başka bir görüş ortaya koyar ve Osmanlı kaynaklarını ve özellikle Peçevi tarihini tanık göstererek şöyle söyler: “Görülüyor ki, Kalender’e  Hace Bektaş evladından demek yanlıştır. Zaten, Balım Sultan’ın da Hace Bektaş soyundan gelmediği açıkça bilinmektedir. Kalender, çevresine adam, yani kuvvet toplayabilmek için bu saygın isimlerden faydalanma yoluna sapmış bir insandır” [6]ç

Görüldüğü üzere Bektaşiler ve Çelebiler çekişmesi hep birbirini yalanlar niteliktedir. Bu çekişmeler yüz yıllarca sürmüş olup günümüzde de bu tür yalanlamalarla  sürüp gitmektedir. Biz burada her ikisinin de birbirlerini yalanlamalarına, birisinin kendisine kaynaksız soy uydurması, diğerinin de karşı tarafı bertaraf etmesi, küçük düşürme düşüncesi hem bilimsel araştırma anlayışına uymamakta. hem de doğru bir anlayış olmamamaktadır.

Bizi ilgilendiren bu konuda Şah Kalender’in varlığı ve yaptıkları, ardında bıraktıklarıdır. Yoksa Bedri Noyan Dedebaba’nın “Hacı Bektaş’da böyle bir  Kalender yoktur” [7] söylemiyle gerçekleri ters yüz edemeyiz. Celalettin Çelebi’nin soy kütüğündeki aktarımlar da sırf kendilerini müdafanın ve isbatın bir neticesi gibi görülmektedir. Ancak yeni bilgi, bulgu ve kaynak ortaya çıkarsa konunun daha verimli hale geleceği de bir gerçektir.

1526 yılında Hacı Bektaş postnişini Kalender Çelebi isyanını bütün  Osmanlı kaynakları teyit etmektedir. Biz yine koşullar üzerinde durmaya çalışalım ve kaynaklardan aktarma yapalım “Anadolu Türklüğünden almak istediklerini kendi dilleriyle açıkça söylemiş bir takım vatansız ve hain serseriler paşalık; vezirlik ve serdarlık sıfatlarıyla Anadolu Türkü’nün başına musallat edilmiş, Karaman oğullarının, Şiilerin, Dulgadır Beylerinin ve sairenin tenkili bahanesiyle bu serserilerin işlemedikleri cinayet kalmamıştır. İşte bundan dolayı bu seferki vaziyet Anadolu’da rüzgar ekmiş olan Osmanlı idaresinin fırtına biçmesi demektir.” [8]

Bu alıntının yazarı, bir taraftan Kalender Çelebi isyanını eleştirirken bir taraftan da isyanların asıl nedenlerinden bir tanesini açıkça ortaya koymaktadır. Bu ise devlet yönetiminden Türklerin  tamamen dışlanması, devşirme yöneticlerin Osmanlı devletinin en tepe noktalarına yerleştirilip, kendi halkının kıyımını kolaylaştırmak olduğu da başka bir gerçektir.

Ancak şunu da açıkça belirtmekte yarar vardır ki; gerek Kalender Çelebi isyanı gerekse Osmanlı’da ki bütün isyanların ana nedeni iktisadi olaylardır. Halkın yoksul bırakılışı, ağır vergiler, yöre beyleri ve kadıların doyumsuzluğu, inanç baskısı, şer’i uygulamalar, yalan ve yersiz ihbarlara kanıtsız inanma ve tek taraflı ceza, halkın toprak ve mülkiyet edinimindeki haksızlıklar ve bu bağlamda yığınların toprağa bağlı köle durumuna sokulmasıdır.

Bunun karşısında ise yönetenlerin zevk ve sefası, gelişen Osmanlı imparatorluğunda sürekli mutlu azınlıkların ortaya çıkması, köylü ve üreten esnafın yoksullaşmasına neden olmaktadır.

“Alevilerin giriştikleri ayaklanmaların nedeninin gerçekten de Alevilik olmadığı, tam tersine sosyo-ekonomik koşullar olduğu kendiliğinden anlaşılır.” [9]

Kalender Çelebi bir şiirinde bu nedenleri açıkça ortaya koymaktadır :

Hor bakma fukaraya sakın ey ehl-i hüner

Surete etme nazar sirete bakıp ekser [10]

“Kanuni Sultan Süleyman döneminde Baba Zinnun ve Kalender tehlikeli isyanlar çıkardıları görülmüş ise de, bunlar daha çok Kızılbaş eğilimli ve göçebe yaşantılı Türkmenlere dayanmışlardı ki, bu türden topluluğu Osmanlı- Türk siyasi ve toplumsal yapısı içinde kabul ediyoruz” [11]

“Bu ayaklanmalar mezhebi mahiyette görünüyorlarsa da, hadiselerden anlaşılacağı gibi gerçekte iktisadi sebeplerle ilgilidir.” [12]

Özellikle 16.yüzyıl, isyanların ve halka yapılan zulümlerin doruk noktasıdır. Bu yüzyıl içinde yapılan haksızlıkların hattı hesabı yoktur. Osmanlı uleması içinde Ebu Suud ve İbn-i Kemal’in; ki Yavuz, Kanuni ve 2.Selim devirlerinde en etkili  ve sınırsız yetki kullanan devlet adamlarıdır. Ve yaptıkları adeta cellatlıktır, kıyımdır, katliamdır. Her düşündüklerini, kendilerine ve inandıkları davaya ters gelen her şeye karşı bayrak açmak, ortadan kaldırmak için hem padişahın onayını almak hem de bunları yasalaştırmak onların en önemli görevleridir. Dönemlerinde düşünen, yazan, konuşan kim aydın ortaya çıkarsa hemen kelleleri uçmaktadır. Oğlan Şeyh, Molla Kabız, Molla Lütfi gibi sünni aydınlar bile kellelerini bu Osmanlı ulemasından kurtaramamışlardır. Çünkü bunlar konuşmuşlar, yazmışlar, düşünmüşler ve düşüncelerini de açıklamaktan korkmamışlardır.

Mustafa Akdağ bu dönemi ve isyana neden olan koşulları şu sözlerle pekiştirmektedir:

”1537 fermanı ile başlayan sıkı dinsel kovuşturmalar, halk için dayanılması güç bir baskı biçimine dönüştü. Hele 1548’de Ebu Suud’un (Yavuz döneminde İbni Kemal’le birlikte çok fesat çıkardılar, o zaman İstanbul müftüsüdür. -G.ÖZ-) şeyhülislamlığa getirilmesi, toplum hayatını dinsel baskı ile düzene sokma görüşünü sanki kanunlaştırdı. Başka dinden olanlar için, kendi  inançlarına göre hareket özgürlüğü diye bir şey kalmadı.”  [13]

Burada şunu da kesin belirtmekte yarar vardır ki; Osmanlı uleması başka dinlere göstermiş olduğu hoşgörüyü Alevilere asla göstermemiştir. Yavuz Selim’den başlayıp Kanuni, 2. Selim  ve 3. Murat’la odaklaşan  Aleviliği ve Alevileri yok etme noktası yer yüzünde hiçbir dinsel ve mezhepsel gruba uygulanmamıştır. 4. Murat ve 2. Mahmut dönemleri bu tür uygulamaların en katmerleştiği dönemlerdir. Ayrıca bu iki padişah, ata mirası olan ve Alevilerce kurulan devletin tüm aygıtlarını Aleviler aleyhine  çok iyi kullanmışlardır.

Bırakalım sıradan isyanı, Kalender Çelebi gibi rahatı, mevkisi, konumu, sevgisi, idealleri ve geleceğe bırakacakları kültür ve sanat mirasını hiçe sayarak isyan ettiren nedenler açıkça görülmektedir. Halkın  dayanma gücünün kalmaması, yoksulluğu, sürekli fetva ve fermanlar bu güzel şahı da isyan ettirebilmişti. Kalender, rahat makamında şiirlerini yazıp halkı yanında köle yapma yerine, kendisine Anadolu’nun  çeşitli yerlerinden şikayete gelen halkın sesine kulak verdi. Bir de dirlikleri elinden alınmış beyler, rütbelerinden olmuş, sürgün ve kovulmuş paşalarla birlikte Alevisi, Sünnisiyle bütün yoksul halk, Kalender’in çevresinde kement olmuşlardı.

1526 yılı yazı; henüz ekinler tarladan toplanmamış, mal davar ortadayken, bu mevsimde bir isyan bayrağı çekmek de nedir?

Kanuni Sultan Süleyman ordusuyla Macaristan içlerine doğru ilerlemektedir. Sadrazam İbrahim paşa canından çok sevdiği Kanuni’nin bütün yetkilerini kullanmaktadır. Halkın deyimiyle  “gâvurdan dönme ” sadrazam, durmadan yasalar çıkartmakta, kadılara padişah adına fermanlar göndermektedir.

Halk çiftini çubuğunu bırakmış, kazmasını, kalıcını, dirgenini eline almış, bölük bölük Kırşehir yolunu tutmuştu. Kimi Maraş’dan, kimi Antalya, İzmir ve Kars’dan sökün edip akıyordu bozkırın küçük tepeciklerindenö Malya Ovası’na doğru.

Yıl 1526. Hacı Bektaş beldesi olağan üstü bir kalabalık, atlıların biri girip biri çıkıyor. Bir ay içinde binler onbinleri bulmuştu. Kayseri-Sivas kavşağında kalabalıklar çoğalmaktaydı.

Kalender Çelebi’ye bu mevsimde bu kadar  başkaldırıya cesaret veren nedenlerin başında, Dulkadıroğulları aşiretinin de büyük rolü olmuştur. 1522 yılında Dulkadıroğlu aşiretinin beyi Ali Bey’in  beş oğlu ile birlikte öldürülmesi, dirliklerinin elinden alınması, muazzam servet ve beylerini kaybeden bu aşiretin de Osmanlı’ya başkaldırmak için bahane beklemesinden ve Kalender’i sürekli teşvik etmesinden başka çıkar yolu kalmamıştı. “Vilayeti Türkman’daki vaki timarlara devlet hazinesi adına el konuldu.” [14] “Ali bey imparatorluktan ayrılmak ve istiklalini ilan etmek fikrine düştü. Şehsuvaroğlu Ali Bey’in serveti çoktu, Osmanlı hazinesi ise bu dönem korkunç bir ekonomik darlık içindeydi.” [15]

İşte Kalender isyanını teşvik eden ve bütün gücüyle isyana katılan Dulkadirlioğlu aşiretinin durumu. Bunun dışında Sünni, Alevi demeden Anadolu yoksulu bu hareketin içindeydi. ”Kalender Çelebi isyan bayrağını açar açmaz kısa sürede çevresinde 30.000 kişi toplandı. Kalender Çelebi ayaklanması o güne kadar Osmanlı’ya karşı girişilen en büyük eylemdi. Türkmenlerin hemen hemen tümü Kalender Çelebi’nin yanında yer almıştı.” [16]

Kalender Çelebi ayaklanması öncelikle Nevşehir, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Maraş, Kazova çevresinde etkili oldu. Ancak Osmanlı ile ilk çatışmalar Tokat ve Sivas arasında çıkmıştır. Daha  sonra güneye doğru inilerek Maraş-Elbistan taraflarında güç toplanmıştır. Sanırız ki, bu bölgede Dulkadırlıoğlu’nun büyük etkisi vardır. İkinci bir neden de Safavi bölgesine yakın olmasıdır.

Oldukça etkili olan  Kalender isyanı, Kanuni Sultan Süleyman’ın  Macaristan seferini yarıda keserek İstanbul’a gelmesine neden olmuştur. Osmanlı güçlerinin en önemli bir bölümünü isyanı bastırmakla görevlendiren padişah, en güvenilir adamlarını savaşın başına geçirmiş olup, bunlardan Anadolu Beyler Beyi Behram Paşa ile Karaman Beyler Beyi Mahmut Paşa isyanın üzerine yürümüş, ancak başarı sağlayamamışlardır. Bu kez Alaye Beyi Sinan Bey, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi Mustafa Bey ve birçok devlet görevlisi savaşta öldürülmüşlerdir. Her giden paşanın yenilgisi padişahı büyük bir telaşa itmiş ve Sadrazam İbrahim Paşa’yı büyük yetkilerle  donatarak bu işi bitirmeye göndermiştir.

Aksaray’a varan İbrahim Paşa bütün çevre kuvvetlerini toplamış ve isyanın üzerine takibe gitmiş, ancak düşman askerlerinin kendi askerlerinden kat kat büyük olduğunu anlayan İbrahim paşa, akıllı davranışlarla, isyanın üzerine gitmemiş çevresiyle bir durum değerlendirmesi yaparakö dirlikleri elinden alınan Dulkadirlileri ve Kalender’in etrafındaki bazı etkili beyleri, toprak ve dirliklerinin verileceği garantisiyle Kalender’den koparmış ve bazı etkili kişilere verebileceklerini verme vaadinde bulunmuştur. Bu vaatler bazı güçleri Kalender ordusundan uzaklaştırmıştır. Bazı kesimler  bölük bölük menfaatlarının ve  geleceklerinin peşine düşerek yeniden Osmanlı güçlerine katılmışlardır. Dört-beş bin kişilik bir gücü kalan Kalender yanında kendisine ihanet etmeyen  Dulkadiroğlu  Veli Bey’le birlikte  Nurhak dağına çekilmiştir. Osmanlı’nın güçlü askerleri moral bozukluğuna düşen Kalender askerlerini yenerek Kalender Çelebi’nin ve Veli Bey’in  başlarını vücutlarından ayırarak, başlarını  Kanuniye götürmüştür.

Ancak sevenleri daha sonra başı kesilmiş Şah kalender gövdesini Hacı Bektaş’a, dergaha kadar götürme cesaretini göstermişlerdir. Bu gün Hacı Bektaş Dergahında, Balım Sultan türbesinin hemen içindeö girişte sol tarafta küçük bir alanda, adsız ve sessizce yatan Kalander  Çelebi, halk tarafından unutulmuş ve unutturulmaya çalışılmıştır.

Kalender Çelebi isyanı, yeni bir umudun sönüşü ve şiddetin daha da yükselişini beraberinde getirmiştir. İsyanın bastırılması başka isyanları ortadan kaldırıyor muydu? Elbette hayır. Düzendeki başı bozukluklar, çarpıklıklar, yağmalar yeniden güçlenerek sürüyordu. Daha isyanın birisinin sıcaklığı geçmeden bir başkası baş gösteriyor, Anadolu adım adım her yöreden yeni liderler, yeni ölümler ortaya çıkartıyordu.

1527 yılı yenilgisi, Alevi-Bektaşiliğe büyük darbe indirmiş ve Hacı Bektaş tekkesi 1551 yılına kadar kapatılmış ve 1551 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın eniştesi Ali Paşa, Hacı Bektaş postnişinliğine tayin olmuştur. Ancak zaman içinde Ali Paşa Bektaşilikten etkilenerek bu görüşü benimsemiş ve Bektaşilerin ilk Dedebabası unvanıyla postun sahibi olmuştur. Bu tarihten sonra  Hacı Bektaş postunda hiçbir Çelebi oturamamıştır. Bu post, hep seçimle göreve gelen Bektaşi Dedebabalarının olmuştur.

Kaynakça

Gülağ Öz

[1] Solakzade’den aktaran Gülağ Öz, İslamiyet Türkler Alevilik,2. Baskı s.212

[2]  Peçevi Tarihi c.1 s.92 Kültür Bak.Yayınları 1982 Ank.

[3]  Celalettin Ulusoy, Hacı Bektaş Veli Ve Alevi Bektaşi Yolu, Hacı Bektaş 1980, s.68,69

[4]  Peçevi tarihi c.1, s.92

[5]  Hüseyin Hüsamettin Amasya Tarihi, c.3.s.293, Aktaran: Bedri Noyan, Bektaşilik Alevilik c.1    s.124

[6]  Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle  Bektaşilik Alevilik,c.1,s124

[7]  Bedri Noyan age. S.124

[8]  İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarih Kronolojisi, c 2, s.123

[9] Çetin Yetkin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimler, İst.1980, s.174-176

[10] A.Haydar Avcı, Kalender Çelebi Ayaklanması AAA Yay. 1988 s.70

[11]  Prof.Dr. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadfi ve İçtimai Tarihi, Tekin yay.1979 Ist.C.1,s.64

[12]  Faruk Sümer, Oğuzlar Türkmenler s.172

[13] Mustafa Akdağ, age. C.1.s.467

[14]  İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı tarihi,cilt 2,s.310 1988 Tarih Kurumu yayını,Aktaran A.H.Avcı age.

[15]  Tabakatü’l memalik , Aktaran İ.Hakkı Uzunçarşılı, age.c.2,s.310

[16]  Peçevi Tarihinden  aktaran Gülağ Öz, İslamiyet Türkler Alevilik,Kalender Çelebi Bölümü s.212 Uyum yay.

/sö