Prof. Irene Mélikoff, 1917 Rus devriminin önünden Avrupa’ya kaçan petrol zengini bir Azeri ailenin birisi erkek, iki çocuğundan kız olanıdır. Erkek olan uzun zaman önce Kanada’da yerleşmiş olup bir iş adamıydı ve yıllar önce orada vefat etmişti. Mélikoff kardeşlerin babaları aristokrat bir Azeri beyefendisi, anneleri ise Rus kökenli, sarışın, çok güzel ve zarif bir hanımdır. Devrimden hemen bir gece önce aile Bakü’yü terk ettiğinde, Irene Mélikoff henüz bir bebektir. Ama tıpkı annesi gibi, sarışın, mavi gözlü bu bebek ileride, onun zekâ ve güzelliğine, zarafetine vâris olacaktır.

Gerelateerde afbeelding

Iréne Mélikoff (7 Kasım 1917, St.Petersburg – 8 Ocak 2009, Strasbourg)

Almanya üzerinden Fransa’ya geçen aile artık orada yaşamlarını devam ettirdiler. Ne anne, ne de baba, bu küçük kızın ileride dünyanın en önde gelen Türkologlarından biri olacağını o zamanlar şüphesiz ki bilemezlerdi, ama onun en iyi bir şekilde eğitim alması için de her imkânı kullanmışlar, özel hocalardan müzik ve dil eğitimi almasını sağlamışlardı. Aile içinde Türkçe ve Rusça konuşulduğu için, daha çocuk yaşta iki dili öğrenen Irene, Paris’teki orta eğitimi esnasında Grekçe ve Latince ile tanıştı. Sorbonne Üniversitesi’ndeki öğrencilik yılları, onda şarkiyat alanına, ama özellikle Türkoloji’ye merak uyandırdı. Bunda herhalde babasının da katkısı olmalıdır.

Mélikoff üniversite eğitimi sırasında büyük Fransız Türkoloğu Jean Deny’nin ve ünlü Şarkiyatçı ve Anadolu Selçuklu tarihi uzmanı Claude Cahen’in de öğrencisi oldu. Bu üniversite yıllarında ünlü Şark Dilleri Mektebi’nde (Ecole des Langues Orientales) Dr. Adnan Adıvar’ın Türkçe derslerine devam etti, hem de Farsça öğrendi. Bu arada ünlü matematikçi Salih Zeki’nin oğlu Faruk Sayar’la tanıştı ve onunla evlendi. Bu evliliğinden üç kızı oldu. Bunlardan halen birisi Slavist, diğeri Türkolog’dur. Mezun olduktan sonra kocası ve kızlarıyla Türkiye’ye gelen Mélikoff, İstanbul’da ileride mesleğindeki birikim ve ilerlemesini sağlayacak olan bir çevre edindi, kayınvalidesi Halide Edip Hanım vasıtasıyla, Cumhuriyet’in kurucu kadrosu hakkında çok önemli izlenimleri dinleme imkânını elde etti. Fakat evliliği fazla uzun sürmedi ve tekrar Paris’e döndü. CNRS ( Centre National de la Recherche Scientifi que) adıyla dünyaca ünlü bilimsel araştırma kurumunda çalışmaya başladı. İngilizcesini, Almancasını ve İtalyancasını geliştirdi. Nitekim onun bu zengin dil alt yapısı, sağlam bir kariyer yapmasına ve uluslararası platformda kısa zamanda tanınmasına vesile oldu.

Mélikoff, İran kültür ve edebiyatı, tarihi, Rus kültür ve edebiyatı ve tarihiyle de meşgul olmakla beraber, asıl mesaisini Türkoloji alanına hasretmekteydi. Özellikle Anadolu sahasında meydana getirilmiş Türk destan edebiyatı ürünleri onun çok ilgisini çekmekteydi. Bu yüzden ilk araştırmalarını bu alana yoğunlaştırdı ve ilk yayınlarını bu alandaki incelemeleri teşkil etti. Nitekim Türk edebiyatına olan ilgisi onu, ünlü İtalyan Türkoloğu Alessio Bambaci’in – ne hikmetse hâlâ Türkçeye kazandırılamayan Türk Edebiyatı Tarihi isimli eserini Fransızcaya çevirmesine yol açtı (Histoire de la Littérature Turque, Paris 1968). Bu arada Ebûmüslimnâme üzerindeki çalışmaları onun dikkatini Türkiye’deki Alevi Bektaşi toplumu üzerine çekti. Bu onun bilimsel hayatında artık bütünüyle kendini adayacağı çok verimli yeni bir sayfa açmıştı.

Mélikoff artık aradığı yolu bulmuştu. Kendi ifadesine göre, “Türkiye’de Sünni İslam’ın dışında ikinci bir İslam anlayışının gizliden gizliye yaşamakta olduğunu fark etmişti”. Bu keşif onu çok heyecanlandırmış, egzotik duygular içinde bu zümreleri yakından tanıma arzusunu uyandırmıştı.

Danişmendnâme üzerindeki doktora çalışmalarını bitirdikten sonra CNRS’deki araştırmacılık yıllarında Türk edebiyatının muhtelif konuları üzerinde değişik makaleler yayımladı. Bir süre sonra, asıl kariyerini yapacağı yeni bir göreve atandı. Hocası Claude Cahen’in Sorbonne’a gitmesiyle boşalan Strasbourg Üniversitesi’ndeki Türkoloji Enstitüsü’nün (Institut d’Etudes Turques) başına getirildi. Bir yandan Sorbonne’daki Henri Massé, Claude Cahen gibi büyük şarkiyatçıların metotlarından esinlenirken, bir yandan da belki Türkoloji alanındaki çalışmalarını derinden etkileyecek olan Fuat Köprülü’yü tanıdı. Strasbourg’da bir yandan Türk dili, kültürü, tarihi ve edebiyatıyla ilgili lisans dersleri, mastır ve doktora ders ve seminerleri vererek Türkoloji alanında öğrenci yetiştirmeye çalışırken, bir yandan da araştırmalarına devam ediyordu. Artık yayınlarının konusu büyük ölçüde Alevilik Bektaşilik idi.

Özellikle 1970’li yıllardan sonra bu alanda yayımladığı makaleleri, hep önemli konulara problemlere dokunan, bunları derinlemesine analiz ederek çözmeye çalışan nitelikte idi. Bu arada da, o zamanlar enstitüde Türkçe okutmanlığı yapan asistanı Catherine Périer d ^Hauterive ile hemen her yıl Türkiye’ye geliyor, değişik yörelerde alan araştırmaları yapıyor, çeşitli Alevi ve Bektaşi gruplarıyla diyalog kurarak gözlemlerde bulunuyor, veriler topluyor onları anlamaya çalışıyordu. I. Mélikoff tam otuz yıldan fazla bir zamanını Alevi Bektaşi incelemelerine hasrederek geçirdi. Araştırmalar, bilimsel seyahatler, telif faaliyetleri, düzenleyici ve katılımcı olarak bilimsel toplantılara, kongre ve sempozyumlara, kolokyumlara katıldı. Türkoloji ve Fars etütleri alanında, aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu birçok doktora öğrencisi yetiştirdi. Bunlar içinde bugün, özellikle ortaçağ Türkiye’sinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki kültürel ilişkiler ve alış verişler, dini ve kültürel yaşam konusunda dikkate değer araştırmalar yayımlayan Michel Balivet (Marsilya, Aix-en-Provence üniversitesi), tasavvuf tarihi alanında aynı şekilde değerli çalışmalar yürütmekte olan Thierry Zarcone (CNRS) gibi, Fransa’dan, Cezayir ve Tunus’tan, Türkiye’den, İran’dan ismini uluslararası alanda kabul ettirmiş bazı başarılı akademisyenler var.

Buraya kadar kısaca özelliklerini anlatmaya çalıştığımız I. Mélikoff’un bilimsel faaliyetlerini ve katkılarını başlıca şu kategoriler içerisinde özetlemek mümkündür:

  • Bilimsel yayınları:

Yukarıda da kısaca temas edildiği üzere, I. Mélikoff’un ilk bilimsel yayınları, kitap ve makale olarak Türk destan edebiyatının Anadolu’daki temel metinleri üzerine oldu. İlk kitabı, Aydınoğlu Gazi Umur Bey’in destanını anlatan Le Destan d’Umur Paşa: Dustûrnâme-i Enverî (Paris 1954)’dir. Fakat asıl doktora tezi olan Dânişmendnâme üzerindeki çalışmasını La Geste de Melik Danişmend: Etude Critique du Dânişmendnâme (Paris 1960, 2 cilt) adıyla bundan altı yıl sonra yayımladı. Bu eserin birinci cildi inceleme ve Fransızca çeviri, ikinci cildi ise latinize tenkitli Türkçe metinden oluşuyordu. Son yıllarda bu çalışmasını yeniden gözden geçirerek yeniden basıma hazırlamakla uğraşıyordu, ama ömrü vefa etmedi. Fakat onun asıl Alevilik Bektaşilik alanına yöneltecek kitabı, 750 tarihinde Emevi İmparatorluğu’nun sonunu getiren ve böylece Abbasîlere hilafet yolunu açan, ama ilk fırsatta bizzat onlar tarafından ortadan kaldırılan ünlü İranlı ihtilalci Ebû Müslim-i Horasânî’nin destanını anlatan Abu Muslim: Le Port-hache du Khorassan (Paris 1962) oldu. Bu İranlı kahramanın gerçeküstü macerasının Türkler arasında teşekkül etmiş olup, pek çok eski ezoterik inancı da yansıtan hikâyesinden oluşan Ebûmüslimnâme denilen metin onu büyülemişti.

Hocanın Türk edebiyatına dair bu kitaplarının dışında, bu edebiyatın pek çok da değişik konularına el atan makalesi vardır. Bunlardan biri de aynı destan zincirinin bir halkası olan Battalnâme ile ilgilidir.

Yukarıda da vurgulandığı üzere, I. Mélikoff’un 1970’lerden sonraki hemen bütün yayınları artık Alevilik Bektaşilik üzerine olacaktır. Bunlardan çok azı De l’Epopé au Mythe: Itinérarire Turcologique (Les Editions Isıs, İstanbul 1995) (Destandan Efsaneye: Turkoloji Yolunda) ve Au Banquet des Quarante: Exploration au Coeur du Bektachisme et Alevisme (Les Editions Isıs, İstanbul 2001) (Kırklar’ın Meclisinde: Bektaşilik ve Aleviliğin Kalbine Giden Arayış) isimli kitaplarda toplanabilmiştir.2

Onun Alevilik ve Bektaşilik hakkındaki bütün araştırmalarında ele aldığı konuların ve vardığı sonuçların bir özeti durumunda olan son monografi si, Hadji Bektach: Un Mythe et ses Avatars: Genese et Evolution du Soufi sme Popülaire en Turquie (Brill, Leiden 1998) (Hacı Bektaş: Bir Mit ve Tecellileri: Türkiye’de Halk tasavvufunun Doğuş ve Gelişimi) isimli kitabı oldu.3 Mélikoff bu kitabında Bektaşiliğin ve Aleviliğin inanç ve ritüellerinin tarihsel perspektif ışığında kökenlerini, ilk defa ortaya çıkarmağa ve işlevlerini açıklamağa çalışmış ve ilginç bir takım hipotezler ortaya atarak dikkate değer tespitler ve yorumlar yapmıştır. O bu çalışmalarında son derece titiz bir metotla hareket etmekte, sosyolojik, antropolojik ve teolojik verileri dikkatli bir analiz yeteneğiyle kullanmayı bilmiştir. I. Mélikoff daha önceki yayınlarında olduğu gibi bu kitabında da genellikle F. Köprülü’nün perspektifinin dışına pek çıkmamış, Anadolu halk İslam anlayışının köklerini Orta Asya faktörü ve Şamanizm çerçevesinde aramıştır. Onun son yıllardaki ilgi çekici teorisi bu çerçevede şekillenmiştir. Ona göre Hz. Ali güneş kültünün İslamlaşmış biçimidir ve Alevilik’te bu yüzden, eski Türk inançlarında güneşin simgesi olan turna kuşu kutsaldır. Turna aynı zamanda Hz. Ali’nin simgesidir. 

  • Turcica Dergisi:

Bugüne kadar, her yıl bir sayı olmak üzere, kırka yakın sayısı yayımlanmış bulunan bu uluslararası dergi, ilk defa Paris’te I. Mélikoff tarafından kurulmuş olup editörlüğü vefat edinceye kadar onun üstündeydi. İlk sayısı 1969 yılında yayımlanan Turcica, daha ilk sayısından itibaren ihtiva ettiği kaliteli makalelerle Türkoloji dünyasının Batı’daki ilk bağımsız bilimsel yayın organı olarak büyük bir prestij kazanmış olup, aynı prestiji bugün de başarıyla sürdürmektedir. Son yıllarda dergide yayımlanan makalelerde, edebiyat, dil ve folklor alanında bir yoğunlaşma göze çarpmaktadır. Turcica, bugün Türkoloji alanında Batıda sayıları giderek artan dergilerin anası sayılabilir. 

  • Bilim dünyasına katkısı:

Bunların ve canlı eserleri olan, bilim dünyasına kazandırdığı öğrencilerinin dışında, I. Mélikoff’u asıl her zaman hatırlarda tutacak ve saygıyla anılmasına vesile olacak olan şey, kendinden önce pek müntesibi bulunmayan, özellikle Türkiye için ne kadar önemli ve hayati olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılan Bektaşilik ve Alevilik alanındaki araştırmaları, ideolojik yaklaşımlardan ve temelsiz spekülasyonlardan kurtararak bilimsel bir çerçeveye oturtmuş olması, böylece Türkoloji alanında yeni bir araştırma disiplinine hayatiyet kazandırmış bulunmasıdır. Bu hem Türkiye için, hem uluslararası Türkoloji için, hem de bizzat Bektaşiler ve Aleviler için ona borçlu olduğumuz çok önemli hizmettir. Bugüne kadar Türkiye’de, kendisini yakından tanımadıkları ve çalışmalarını okumadıkları için onun bu büyük katkısını yeterince değerlendiremeyenler ve sırf uğraştığı konulara duydukları antipati yüzünden ona soğuk bakanlar hep olmuştur, hâlen de vardır. Ama onlar, her şey bir yana, sadece şu son söz konusu ettiğimiz husus üzerinde ciddi olarak düşünecek olurlarsa, eminiz ki bu düşüncelerinden vazgeçeceklerdir. Hatırasını saygı ile anıyoruz.

Dipnotlar: 1. Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, el-mek: ocak@hacettepe.edu.tr 2. Bu makaleler külliyatının Türkçe çevirileri yapılmış olup,bunların dışında, kısmen Türkiye’deki, ama daha çok dışarıdaki bilimsel dergilerde pek çok makalesi vardır. Bunların da bir araya getirilmesi gerekir. 3. Bu kitap, I. Mélikoff’un Türkçe çevirmeni olan Turan Alptekin tarafından Hacı Bektaş: Efsaneden Gerçeğe (Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 1998) adıyla tercüme edilmiş ve dört baskı yapmıştır. Fakat görüldüğü gibi Türkçe başlık orijinal başlığı tam olarak yansıtmaz.

Ahmet Yaşar OCAK

Kaynakça

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52

/sö