Hurufiliğin amacı varlığın hakikatinin harfler aracılığıyla kavranarak yine harflerle Allah’ın varlıkta müşahede edilmesi ve O’na ulaşılmasıdır. Harflerin, aralarında öncelik ve sonralık olmayıp tek bir hakikat olduğunu kabul eden Hurufiler doğal olarak ilgilerini harflerin yekununa hasretmişlerdir. Onlara göre mümkün olan tüm sesleri ifade eden azami harf sayısı 32’dir ki bu Fars alfabesinin harf sayısıdır. Kuran alfabesinin 28 harfi de, 32 harfi içinde barındırmaktadır. Zira 29. harf olarak kabul edilen lamelif harfinin eczasında (eczanın, harfin okunuşunda ortaya çıkan harfler olduğunu hatırlatalım) tekrarsız olarak 4 çeşit harf (l, m, e, f) ortaya çıkmaktadır. İşte lamelif’ten ortaya çıkan bu 4 harf, Farsçada olup Arapçada olmayan dört harfin ki bunlara mucem harf denir, kaim-i makamıdır. Hurufi felsefesi Arap ve Fars alfabesinin işte bu 28 ve 32 harfi üzerine kuruludur.
Hurufiliğe göre varlık, harflerin yani tanrısal kelamın zuhurudur. Harflerden hareketle tüm varlıkta tanrısal kelamı dolayısıyla tanrıyı müşahede etmek mümkündür ve gereklidir. Kâmil bir insan, kendi yaratılışında bu ilahî kelimeleri müşahede ederek vuslat makamına, yani Allah’ın zat ve sıfatına ulaşmış olacaktır.
Varlık ve harfler arasındaki ilişki konusunda ilk nokta, yaratılmış olan her şeyin, Kuran’da belirtildiği şekliyle Allah’ın kün yani “ol” emriyle varlık sahnesine çıkmış olmasıdır. Allah’ın kelâmı olan bu emir, harflerden oluşmaktadır. Dolayısıyla varlığın özünde harfler vardır ve her bir yaratılmışın varoluş sebebi harflerdir.
Allah’ın, varlığı yaratırken buyurduğu “ol” emri, O’nun kelamıdır ve kelam, Allah’ın sıfatlarından biridir. Nasıl ki renk, koku, şekil gibi sıfatlar bir cismin kendisinden yani zatından ayrılamazsa Allah’ın sıfatı olan kelam da tanrısal kişilikten yani Allah’ın zatından ayrı düşünülemez. Kuvvet-i ezelînin 32 kelimeden başka sıfatı yoktur ve bununla zuhura gelir. Bu 32 kelime de onun zatından ayrı değildir, bilakis zatın aynısıdır. Yani harflerden oluşan Allah’ın kelamı, Allah’ın zatından ayrı değil O’nun zatının aynıdır.
Diğer taraftan her bir varlığın bir ismi vardır ki bu isimler harflerden oluşmaktadır. Bu isimler, varlığın bizzat kendisiyle ki buna müsemma (isimlenen) denir, doğrudan ilişkilidir. Zira, söz konusu ismi oluşturan harflerde bazı değişiklikler yapıldığında, bu isim artık vaz’ edilmiş olduğu müsemmayı karşılamayacak ve göstermeyecektir. Buradan hareketle, isim ve müsemmanın aynı olduğu sonucuna ulaşılır ki bunu, her bir varlığın aslında harflerden ibaret olmasıyla da ifade edebiliriz.
Varlık ile harfler arasındaki ilişkiyi açıklayan diğer bir nokta ise, harflerin varlıktaki bilfiil ve bilkuvve mevcudiyetidir. Örneğin iki cismi birbirine vurduğumuzda ortaya bir takım sesler çıkmaktadır ki bu sesleri biz harflerle ifade ederiz. Cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ortaya çıkan bu ses, onlarda harflerin bilkuvve var olduğunu göstermektedir. Canlılardan hayvanlar ise cansızlardan farklı olarak sesleri yani harfleri bilkuvve olarak değil bilfiil ortaya çıkarmaktadırlar. Ancak, her hayvan, mevcut tüm seslerden sadece bir kısmını telaffuz edebilmektedir. Canlılar içinde ontolojik olarak en üst noktada bulunan insan ise, kainatta mevcut olan tüm sesleri bilfiil telaffuz edebilen tek canlıdır. Kuran’da Allah’ın Hz. Âdem’e esma-i küllü yani tüm isimleri öğrettiği zikredilir [2/31]. Meleklerin Âdem’e secde etmelerinin bir nedeni de Âdem’deki bu bilgidir. Hurufilere göre, Âdem’e Allah’ın öğretmiş olduğu esma-i küll, mevcut tüm sesleri ifade eden 32 harftir.
Varlığın temeli olan, bilkuvve veya bilfiil varlıkta bulunan harfler, tüm bunların yanında, fiziksel olarak da tüm varlıkta görülmektedir. Örneğin hayvanlarda bulunan 2 göz deliği, 2 kulak deliği, 2 burun deliği ve bir ağız boşluğunun toplamı 7’dir. 4 unsurla çarpıldığında ise 28 olmaktadır. Var olan her şeyi simetrik iki parçaya ayıran ve hatt-ı istiva denilen çizgiyi yüzün ortasından geçirdiğimizde bu deliklerden ağız boşluğu ikiye ayrılarak 8 boşluk oluşturur. 4 unsurla çarpımı da 32’ye eşittir. Elde edilen bu 28 ve 32 sayıları, ilahî kelamın varlıkta kendini göstermesi, diğer bir ifadeyle ilahî zuhurun varlıktaki izleridir. Bu noktada 32 harfin zuhuru olan 32 alamete sadece hatt-ı istiva ile ulaşılabildiği için, hatt-ı istiva 32 harfin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bitkilerin yapraklarını iki eşit parçaya ayıran damar, hurma ve buğday gibi bitkilerin çekirdeklerini de iki eşit parçaya ayıran çizgi, horozun ibiği, gergedanın boynuzu, devenin dudağındaki yarık, tüm bunlar hatt-ı istivaya yani 32 harfe işaret eder.
İnsan ise esma-i küllün yani 32 harfin tamamının vücudunda hatlar şeklinde zuhur ettiği tek canlı olması hasebiyle varlık zincirinde en üst konumda yer almaktadır. İnsan, yüzünde 2 kaş, 4 kirpik ve bir saç olmak üzere 7 hatla dünyaya gelmektedir. Bu hatlar insanın yüzüne anne karnında iken yazıldığı için ümmî hatlar olarak isimlendirilir. Bu 7 hat, dörder unsurdan oluştuğundan özünde 28 hattır. Hatt-ı istivanın geçirilmesiyle, saç hattı ikiye bölündüğünden 8 hat elde edilir ki bu durumda dörder unsurdan oluşan bu hatlar bize 32 hat olur. Diğer canlıların vücutları kıllarla kaplı olduğundan yüzdeki bu hatlar sadece insanda müşahede edilmektedir.
Erkeklerde buluğ çağına ulaştıktan sonra yüzün iki tarafındaki sakal, bıyığın iki tarafı, iki burun deliğindeki kıllar ve çene altı olmak üzere 7 hat ortaya çıkar. Bu hatlara ebî hatlar denir. Hatt-ı istiva ile çene altındaki hattın ikiye bölünmesiyle 8 hat zahir olur. Bu hatlardan da 28 ve 32 alamete ulaşılır. Diğer taraftan 7 ümmî hattın çıktığı 7 mahal vardır ki bunların toplamı 14’tür. Ebî hatlar da aynı şekildedir. 7 ayetten oluşan ve her namazda okunan Fatiha suresini tanımlayan seb’u’l mesânî (tekrarlanan yedi) terimi Hurufi felsefesinde aynı zamanda yüzdeki bu hatları ifade etmektedir.
İnsanda ilahî kelam olan 28 ve 32 harfin zuhuru bunlarla sınırlı değildir. Bir insanın ağzında 28 veya 32 diş vardır. Vücudunda toplam 12 delik vardır ve hatt-ı istiva geçtikten sonra 16 delik ortaya çıkar. Mahalleriyle birlikte bu deliklerin sayısı 32 olur. İnsan vücudunda 360 parça kemik, damar, sinir vardır. Bu da 6 kere 28 ve 32’ye eşittir ki insan vücudunun 6 yönden 28 ve 32 harfin mazharı olduğunu ifade eder. İnsanın sağ ve sol ellerindeki parmaklarda toplam 28 mafsal vardır. Hurufi metinlerde örnekler bu minval üzere çoğaltılmıştır.
İnsan 28 ve 32 harfi telaffuz edebilen ve vücudunda hatlar aracılığıyla harflerin mükemmel bir şekilde zuhur ettiği tek canlı olmasıyla “Ahsen-i takvim”dir. İnsandaki bu mükemmel zuhurun ifade ettiği mana insanın, ilahî kelamın diğer bir deyişle Allah’ın tam bir mazharı olduğudur. Nitekim bir hadiste de “Allah, Âdem’i kendi sureti ve rahman sureti üzerine yarattı” denmiştir.
Fatih Usluer
[Yazarın, Hurufiliği Sünniliğe bağlama iddiası ve çabası hariç bu kitapta önemli bilgiler mevcut]
Kaynakça
/sö