Şekilcilkten, dogmalardan ve katı kurallardan uzak; Tanrı-İnsan-Doğa sevgisi, hoşgörü, gönül ve ruh temizliğine dayanan Alevilik (Bektaşilik, Kızılbaşlık), Şeriat, Tarikat ve Marifet kapılarından geçip Sır-rı Hakikat’a giden bir yoldur.
Dört Kapı-Kırk Makam ilkeleri, yüzaltmış menziliyle doğruluğu, temizliği, “nefsine, hiddetine, eline, beline, diline sahip olmayı” daha açık bir deyişle, ilim ve irfan yoluyla eksiksiz ve noksansız kamil insan olmayı emreder. Halk arasındaki ifadesiyle, “şeriatta bu benim şu senin; ne de benimdir.” Hakikat Kapısı senliğin benliğin yok edildiği birlik kapısıdır. Bu makamda “atam gök, anam yerdir.”
Mürşid-i kamil (olgun ve yetkin insan) olmanın manevi aşamaları olan dört kapının (Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat’ın) onardan kırk makamı ve yüzaltmış menzili (mertebesi) vardır. Belli simgelerle ifade edilen Dört kapının anlamı hakkında tasavvuf çevrelerince çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Konuyla ilgili bilgiler, daha çok İmam Cafer Sadık’ın Buyruk ve Hace Bektaş Veli’nin Makalat adlı yapıtlarında yer almaktadır. Buna göre;
-
Kapı: Şeriat (Hukuk) Kapısı (eski tanımıyla alem-i nasut)/ Beloğlu; simgesi yel’dir (hava).
-
Kapı: Tarikat (Yol) Kapısı (alem-i ceberut)/Yoloğlu; simgesi od’dur (ateş).
-
Kapı: Marifet Kapısı (alem-i melekut) /Atam gök, anam yer; simgesi su’dur.
- Kapı: Hakikat Kapısı (alem-i lahut)/İloğlu, kemâloğlu; smgesi topraktır.
İmam Cafer Sadık’a göre;
-
Şeriat gemidir, tarikat deniz, marifet gavvas (dalgıç), hakikat ise dürr’dür (inci). Pir olacak kimsenin gemiye binip tarikat denizinde yüzmesi ve marifette dalgıç olup, hakikat incisine erişmesi gerekir.
-
Şeriat yakın olmaktır; tarikat kendini ispatlamaktır; marifet sözün gerçek anlamını bilmektir; hakikat vasıl olmaktır (Hak’ka ermektir).
-
Şeriat kulluk etmektir; tarikat bilmektir, marifet ermektir, hakikat görmektir.
-
Şeriat tendir; tarikat ettir; marifet iliktir; hakikat candır.
-
Şeriat işitmektir; tarikat görmektir; marifet anlamaktır; hakikat bilmektir.
-
Şeriat kapıdır; tarikat eşiktir; marifet sövedir (çerçevedir) hakikat kilittir.
-
Ve diğer bir tanıma göre, Şeriat çerağdır; Tarikat fitildir; Marifet yağdır; Hakikat şuledir (ışıktır). İmdi (Şimdi, buna göre) taliplere dahi öyle gerektir ki; çerağ gibi doğru duralar; fitil gibi yanalar; yağ gibi eriyeler; nur gibi şule vereler. Erenler meydanından dönmeyeler. Tarikat hâlinde duralar, dahi hakikatten çıkmayalar; mürebbiden, müsahipten dönmeyeler; talip olalar, kalıp olmayalar…
Hakikat dil ile ikrâr, kalp ile tasdik, vücut ile ameldir. Hakikat Hak yoludur. Hakikata giren taliplerin külli işlerinin Hak’ka layık olması gerekir. Diğer bir tanımla Hakikat hem doğru rah-ı kadimdir (ulaşılan ezelden beri sürüp gelen doğru bir yoldur) ve hem doğru binadır.
Halk arasındaki çeşitli tanımlara göre;
-
Şeriat: Enbiyanın yolu; Tarikat: Evliyanın yolu; Marifet: Nefsini bilmek; Hakikat: Hak’ka varmaktır.
-
Şeriat: Din Kur’an; Tarikat: İman; Marifet: İlam; Hakikat: Yapmaktır, görmektir.
-
Şeriat: Muhammed’in kavli; Tarikat: Ali; Marifet: Hasan; Hakikat: Hüseyin’dir.
-
Şeriat: Çerağ (delil); Tarikat: Fitil; Marifet: Yağ; Hakikat: Şuledir (ışık).
-
Şeriat: Doğu; Tarikat: Batı; Marifet Kuzey; Hakikat: Güney’dir.
-
Şeriat: Yel; Tarikat: Ateş; Marifet: Su; Hakikat: Toprak’tır.
-
Şeriat: Musahiplik (kardeşlik); Tarikat: Aşinalık; Marifet:Peşinelik; Hakikat: Çiğildaşlık aşamasıdır.
-
Şeriat: İlkokul; Tarikat: Ortaokul; Marifet: Lise; Hakikat: Üniversite’dir.
-
Şeriat abdesti, su ile olur. Tarikat abdesti, pir elinden biat etmek ile olur. Marifet abdesti, nefsini bilip Rab’bini tanımak ile olur. Hakikat abdesti, öz kendi ayıplarını görüp sairlerin ayıbını örtmek ile olur.
-
Şeriat: Anadan doğmak; Tarikat: İkrar vermek (dil ile ikrar vermek, kalp ile tasdik etmek); Marifet: Nefsini bilmek; Hakikat: Mürşid-i kâmil olmak; Hak’kı kendi özünde, kendi özünü Hak’ta görmek ve Hak ile Hak olmaktır.
İnsanın oluşumundaki doğa unsurlarının önemini vurgulayan Hace Bektaş Veli ibadetleri, yaşam biçimleri ve düşünceleri itibariyle insnaların yer aldıkları makamları şöyle açıklamaktadır:
-
Bölük; abidlerdir (sofular, Tanrı’ya kulluk edenler). Bunlar şeriat kavmidir ve asılları yeldir. Yel hem safidir hem de kavidir. (hem şifa vericidir hem de kuvvetli) Zirâ ki, yel esmeyince daneler samanından ayrılmaz. Eğer yel esmeseydi mecmu-u âlem (bütün âlem) kokudan helâk olurdu… Abidlerin taatleri (ibadetleri) namaz, oruç, zekat ve hac’dır. Aruzları: Dünyayı terk etmek ve ahireti sevmektir.
-
Bölük; zahidlerdir (dini emirlere aşırı bağlı olanlardır) Bunların aslı od’dandır (ateştendir) Bunlar tarikat taifesidir. Od gibi dünü gün yansalar gerektir. Bunların ibadetleri her zaman Allah’ı anmak ve zikretmektir.
-
Bölük; ariflerdir. Bunlar marifet kavmidir. Aslı sudur. Su, hem arıdır hem arıtıcı. Arifler de hem arıdır (temiz ve saftır) hem arıtıcı. Ariflerin ibadetleri tefekkür (düşünme) ve seyirdir (gerçek varlığa ulaşmak). Zirâ, cümle nesne canla dirilir, can ise marifetle. Marifetli can erenler canıdır; marifetsiz can hayvanlar canıdır. Can iki türlüdür. Biri candır, biri can-ı candır. Bir nicelerin canı, bir nicelerin teni ölür. Canları ölenlerin tenleri hayatta yaralı, gönülleri hastadır. Tenleri ölüp canları ölmeyen aşıklardır, ariflerdir.
Yunus Emre’nin “ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil”; “her dem yeni doğarız, bizde kim usanası” dizeleriyle de ifade ettiği gibi; hakikate, gerçek varlığa ulaşan aşıkların, ariflerin ruhunun ölmediğini, ölümsüzleştiklerini görürüz. Alevilerde vefat eden bir can için öldü tabiri yerine daha çok “Hak’ka yürüdü”, “Hak’kın rahmetine kavuştu” , “Kalıp değiştirdi” , “Menziline erdi”, “Ruhunu teslim etti”, “Cemale kavuştu” gibi deyimlerin kullanılması işte bundandır. Bu, tenasuh kuramındaki ruh göçünü; ruhun ölmezliğini, Hak’tan gelip tekrar Hak’ka dönüşü ifade eder.
-
Bölük; muhiblerdir (sevenler, aşıklar). Bunların aslı topraktandır. Toprak, teslim-i rıza olmaktır. Muhib dahi teslim-i rıza olmaktır. Nitekim peygamber buyurur: “Küllü şey’in yerciu ila aslihé” yani “her nesne aslına döner” demektedir. Bunlar, hakikat kavmidir. İbadetleri münacattır (Tanrı’yı özünde bulmaktır)ç Eğer muhiblere sorsalar ki; “Tanrı’yı nasıl bildiniz?” muhiblerin yanıtı şudur: “Tanrı’yı kendi özümüzde bildik ve hem kendi özümüzü Çalap Tanrı’da bildik. Sözümüzün delili, şartı budur ki, Hz. Resul buyurur ki: “Men arefe nesehu, fekad arefe Rabbehu”. Yani “Her kim kendisini tanırsa; nefsini, özünü bilirse, Tanrı’yı bilmiş olur.”
Zirâ, zahidin 70 yıllık ibadeti arifin bir anlık tefekkürüne (düşüncesine); arifin 70 yıllık tefekkürü ise muhibin bir anlık münacatına (yakarışına) eşittir.
Şeriat, tarikat yoludur varana,
Hakikat, marifet andan içeri
diyen halk ve Hak aşığı Yunus Emre, İmam Cafer Buyruğu’nda da belirtildiği gibi, şeriatı bir gemiye, hakikatı deryaya benzetmektedir.
Şeriatın haberin şer ile diyem işit
Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır
Ol geminin tahtası ne kadar muhkem ise
Deniz mevc uruncağız soyub uşadasıdır
Bundan içeri haber dinlegel benden ey yar
Hakikatın kafiri şer’in evliyasıdır
Yunus Emre, başka bir şiirinde ise dört kapıyı şöyle tanımlar:
Evvel kapı şeriat / emri neyhi bildirir
Yuva günahlarını / her bir Kur’an hecesi
İkincisi tarikat / kulluğa bel bağlaya
Yolu doğru varanı / yargılaya hocası
Üçüncüsü marifet / can gönül gözün açar
Tutalım olsun sevap / arş’a değin yücesi
Dördüncüsü hakikat / ere eksik bakmaya
Bayram ola gündüzü / kadir ola gecesi
Bu şeriat güç olur / tarikat yokuş olur
Marifet sarplık durur / hakikattır yücesi
Dervişin dört yanında / dört ulu kapı gerek
Nereye bakarısa / gündüz ola gecesi
Ona eren dervişe / iki cihan keşfolur
Onun sıfatın över / ol hocalar hocası
Aşık Yunus bu sözü / mahal diye söylemez
Ma’na yüzün gösterir / bu şairler kocası
Kaygusuz Abdal’a göre: “Ademin başı arştır ve cesedi kandildir ve ruhu nurdur ki her biri bedene hayat verir”:
Alemde karakış, Şeriat gibidir
Yaz, Tarikat gibidir
Güz; Marifet gibidir
Bahar, Hakikat gibidir
Ve Adem dahi bu vech üzerine gelir geçer.
Ana rahmi, Şeriat gibidir
Cihana gelmek, Tarikat gibidir
Cihanda durmak, Hakikat gibidir.
Cihanda gitmek, Marifet gibidir.
İngiliz yazarı John Kingsley Birge, 1973’de yayınlanan “The Bektashi Order of Dervishes” adlı yapıtında dört kapının anlamını bir Bektaşi mürşidinden edindiği bilgilere dayanarak şöyle açıklamaktadır.
Şeriat: Ortaodoks Sünnilik’teki yasalar
Tarikat: Gizli dinsel sistemin öğretileri ve pratiği
Marifet: Mistik Tanrı bilgisi
Hakikat: Gerçeği özümsemek ve yaşamaktır.
Birge, şekeri örnek göstererek konuya şöyle açıklık getirir: “Şekerin sözlükteki tanımı şeriat; tanımının yetersizliğini anlamak tarikat; şekerin tadına bakmak marifet; ben şekerim demek ise hakikattir.”
Alevi mistisizminin ve Alevi öğretisindeki vahdet-i vücut/vahdet-i mevcut felsefesinin öncülerinden ve düşünürlerinden Hallac-ı Mansur (Ebu’l Muğis Hüseyin bin Mansur el-Hallac el Beyzavi, Beyza/Tur 857-Bağdat 26 Mart 922), “Tavasin” adlı yapıtında, hakikata giden yolların dar; yolcunun karşısında doymaz ateşler, engin çöller olduğunu ve bu zorlu yolların kırk duraktan oluştuğunu belirtmektedir. Hallac-ı Mansur’a göre alevin ışığı, gerçekliğin bilgisidir (gerçeği arayan insan bu ateşin etrafında dönen pervanedir); alevin sıcaklığı gerçekliğin gerçekliğidir; onunla birleşme (tek oluş) ise gerçekliğin doğrusudur (başka bir deyişle, hakikatin Hak’kına, yani ilahi vahdete ermektir).
Hallac-ı Mansur’a göre bu 40 Durak (makam) şu aşamalardan oluşur:
1.Yöntem (adab), 2. Korku (rahab), 3. Yorulma (nasab), 4. Arama (talab), 5. Şaşırma (acab), 6.Yıkılma (atab), 7.Tutku (şarah), 8. Doğruluk (nazah), 9. İçtenlik (sıdk), 10. Yoldaşlık (rifk), 11.Özgürleşme (litk), 12. Gösterme (tasvih), 13. Dinginlik (tarvih), 14. Anlama (tamyiz), 15. Tanık olma (şuhud), 16. Oluş (vucud), 17. Sayım (add), 18. Çabalama (kada), 19. Eski duruma dönme (rada) 20. Yayılma (imtidad), 21. Hazırlanma (idad) 22. Kendini yalıtma (infirad), 23. Bağlanma (inkiyad), 24. Çekim (murad), 25. Görüntü (hudur), 26. Uygulama (riyada), 27. Dikkat (hiyata), 28. Yitirilen şeyler için üzülme (iftikad), 29. Direnme (islitad), 30. Dikkate alma (tadabbur), 31. Şaşırma (tahayyur), 32. Düşünme (tafakkur), 33. Sabır (tasabbur), 34. Yorumlama (taabbur), 35. Onaylama (rafd), 36. Güçlü eleştiri (nakd), 37. Uyma (riaya), 38. İşaret alma (hidaya), 39. Başlangıç (bidaya), 40. Son durak, arınmış ve gönlü temiz insanların ulaşabileceği Durak’tır. O yücelikte ben, biz veya sen yoktur; ben biz sen ve O hep biriz.
Eski Konya Valisi Cemal Bardakçı 1945’te yayınlanan “Kızılbaşlık Nedir?” adlı yapıtında dört kapıyı şöyle tanımlar: “İnsan, Şeriat kapısında eloğludur. Yani bir baba ve ananın evladı, maşıdır. O, bu mertebede yalnız kendini düşünür; kendi şahsi düşünceleri, arzuları, menfaatleri peşinde koşar. Tarikat kapısında yol oğludur. Yani kendi benliğinden bir miktar fedakarlık yaparak bir mefruka (grup), bir zümreye bağlanır. Burada da gereken terbiye ve irşadı aldıktan sonra hakikat kapısının tokmağını vurur. İloğlu olur, yani cemiyete devredilir. Bundan sonra ailenin de zümrenin de malı değildir. Cemiyet için düşünür onun için çalışır, yaşar. Bu makamda da gerektiği kadar duraklayan, erenlerin sohbetinden faydalanan can, marifet kapısının eşiğinden içeriye adım atar. Artık “atam gök, anam yerdir” der, benliğinden büsbütün sıyrılır, çıkar. İyiliği, kötülüğü, kahrı, lütfu bir görür. Hiçbir hadise karşısında acı ve sevinç duymaz, her şeyi “eyvallah”la karşılar, “hasıl-ı varlık” denizinde kaybolur gider. İnsanlığın gayesi ve hedefi budur. Bu mertebeye ulaşanlara “Arif” derler. Bunlar marifet makamına yükselince, artık kâinatta Tanrı’dan başka bir varlık görmezler, her şeyi Tanrı’nın başka tecellisi sayarlar. Böyle olunca da ellerinden, dillerinden, bellerinden herhangi bir fenalık, kötülük çıkması ihtimali kalmaz. Böyleleri insanlık sıfatını, vasfını kazanmış, hak etmiş olurlar.
Alevi cemlerinde, özellikle ikrar ayininde, yola girmek isteyen talip ve musahip canlar, Mürşit huzurunda ve Mansur darında ikrar verip nasip alırken, her şeyden önce “Dört Kapı-Kırık Makam” ilkelerini bilmeleri ve bu aşamalardan geçmeleri gerekir.
KIRK MAKAM
“… Kul, Çalap Tanrı’ya Kırk Makam’da erer, ulaşır, dost olur. O Kırk Makam’ın onu, Şeriat; onu Tarikat; onu, Marifet; onu da Hakikat içindedir…”
-Hace Bektaş Veli-
I. ŞERİAT KAPISININ ON MAKAMI
- İlim
- İlim öğrenmek
- İbadet etmek
- Haramdan uzak durmak
- Ailesine faydalı olmak
- Çevreye zarar vermek
- Sünnet ve cemaat; Peygamberin emirlerine uymak
- Şefkatli olmak
- Temizliğe dikkat etmek
- Yaramaz işlerden sakınmak
II. TARİKAT KAPISININ ON MAKAMI
- Tövbe, istiğfar etmek
- Bir Mürşide bağlanıp eğitim görmek; irşad olmak
- Temiz ve sade giyinmek
- İyilik etmek
- İnsanlık yolunda hizmet vermek
- Haksızlıktan korkmak
- Ümitsizliğe düşmemek; Allah’ın merhametine sığınmak
- İbret almak
- Hayırsever, misafirperver ve hoşgörülü olmak
- Özünü fakir görmek, alçakgönüllü olmak
III. MARİFET KAPISININ ON MAKAMI
- Edep
- Bencillikten, kin ve intikamdan uzak olmak
- Sabır ve kanaat
- Utanma / haya
- Nefsine uymamak
- Cömertlik
- Tolerans, hoşgörü
- İlim
- Marifet
- Ariflik; kendi özünü bilmek
IV. HAKİKAT KAPISININ ON MAKAMI
- Turab olmak (toprak olmak; alçakgönüllü olmak)
- Hiç kimseyi ayıplamamak; insanlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmak
- Yapabileceği hiç biriyiliği esirgememek, elinden gelen hizmeti ve yardımı yapmak
- Allah’ın her yarattığını sevmek
- Tüm insanları bir görme; yetmişiki millete aynı nazarla bakmak; din, dil, ırk, renk ve cinsiyet ayrımı gözetmemek
- Birliğe yönelme; Tanrı insan ve doğayı bir görmek
- Gerçeği gizlememek
- Manayı bilmek
- Hakikat sırrına ermek
- Allah’ın varlığına kavuşmak; Hak’kı kendi özünde, kendi özünü Hak’ta görmek; Hak ile Hak olmak.
Görüldüğü gibi, Alevi-Bektaşi öğretisinde asıl amaç, Dört Kapı-Kırk Makam denilen belli eğitim aşamalarından geçerek, kâmil (olgun, yetkin) insan olmaktır; ariflerin, velilerin makamı olan “sır-rı hakikat”a varmaktır. Konuyu toparlarsak;
Şeriat dildedir, tarikat canda,
Gönül dost evidir, mihmandır anda;
Bunca velilerin mekanı kande,
Hakikat elinde seyri bildin mi?
Kaynakça
Kul Hüseyin; http://hunkarvakfi.org/bilgi/Alevilik/Alevilikte-Dort-Kapi-Kirik-Makam-Ilkeleri
/sö