Çorum Katliamı’nın canlı tanığı olan ve tehlikeyi görerek ailesini kurtarmaya giden Bayram Ardık, o dönem yaşanan çatışmaları ve saldırılar karşısındaki direnişi anlattı. “Çorum anti-faşist halk direnişidir!” diyen Ardık, “Katliama karşı direniş zorunluydu, yoksa ölürdük!” ifadesini kullanıyor. Çorum Katliamı sırasında direnişe katılarak halkı savunduğunu söyleyen Ardık, onlarca insanın üzerine benzin dökülmek suretiyle fırınlarda yakıldığını ve hastanelerin basılarak, yaralıların katledildiğini hatırlatıyor.

28 Mayıs 1980 günü ırkçı-faşist saldırılarda “Kana Kan İntikam” haykırışlarıyla başlayan Çorum Katliamı 10 Temmuz 1980’e kadar yaklaşık 1.5 ay devam etti. Saldırılarda 57 Alevi yurttaş katledilirken, 300’e yakın yurttaş yaralandı. Çatışmalardan dolayı ev ve işyerleri tahrip edilen Aleviler şehri terk etmek zorunda kaldı. Dönemin kanalı TRT ise “Çorum’da Alaaddin Cami’sine patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı” asılsız haberi ile Alevileri işaret ederek, katliamı meşrulaştırmaya çalışmıştı.

Çorum Katliamı’nın canlı tanığı olan ve tehlikeyi görerek ailesini kurtarmaya gelen Bayram Ardık, o dönem yaşanan çatışmaları ve saldırılar karşısındaki direnişi PİRHA‘ya anlattı.

Bayram Ardık katliamda askerdir. Haberlerden yaşanan çatışmaları duyar ve yönünü Çorum’a çevirir. Saldırıların ilk başından beri ailesi ve mahallesini korumaktan hiç çekinmez. Saldırıların artacağını ve katliamla yüzyüze kalacaklarını farkettiklerinde tek kurtuluşun direnmek olduğunu görür ve barikat kurulur. Saldırılar, tekbirler, hunharca katledilenler, yakılan ev ve işyerleri. Katliamcıların püskürtülmesinde direnen Ardık, halkın da dediği gibi artık “Çorum Generali”dir.

İşte Bayram Ardık’ın gözünden Çorum Katliamı ve direniş:

“ÇORUM, ANTİ-FAŞİST HALK DİRENİŞİDİR!”

Bayram Ardık öncelikle katliam öncesindeki Çorum’un siyasal dengelerini, o günün Türkiye’sini ve yaşatılmak istenen katliama karşı adım adım gelişen direnişe değiniyor.

“Çorum katliam girişimi ve olayları olarak lanse edilen sorunun ana tespiti ve en doğru bakışı antifaşist halk direnişidir. Bunu söylememizin en önemli nedeni Maraş ve diğer illerdeki katliam girişimlerine karşılık devrimcilerin Çorum’un demografik yapısından kaynaklı böyle bir katliam girişiminin olabileceğinin tespitini düşünerek hazırlık yapmış olması katliam girişimine karşı direnişi doğuran ana meseledir. Çorum kısmen Karadeniz ve İç Anadolu’da yer alan biri ildir. Alevi nüfusunun Sünni nufusuna göre yoğunluğunun yüzde 35 olmasından dolayı dikkat çeker. Kürtler, Çerkesler ve değişik halkların yaşadığı bir yerdir. Yavuz Sultan döneminde de büyük tesikat ve mecburi iskanlar yapılmıştır. Aleviler Çorum’da Kale mahallesi, Milönü ve Bahçelievler çevresinde yoğunlaşmıştır. Alevilerin ekonomide de şu veya bu şekilde söz sahibi olmaları katliam için bir işarettir. Devrimci geleneğin köklü olduğu bir geleneğe dayanması da ayrıca bir gerekçedir. Devrimciler orada halkın sorunları ile ilgili önemli eylemler yapmışlardır. Bende 1969 yılında ortaokul öğrencisi iken Çorum Devrimci Kültür Derneği üyesiydim. Haşhaş mitingi diye bilinen ve Çorum’da halkın ve köylülerin yoğun katılımı ile gerçekleştiği bu miting önemli şeyler doğurmuştu. Alpagut olayları diye bilinen kamu kuruluşu Alpagut Dodurga Kömür İşletmesi’nde toplu iş sözleşmesinin tıkanmasına karşılık işçilerin işletmeye el koyup kendilerinin çalıştırmasıyla kâra geçildiğini ispatlamışlardır. Üretim ve yönetimde de söz sahibi oldukları zaman paylaşımcı sonuçların çıkabileceğini ispat ettikleri önemli bir olaydır. Bir Paris Komünü deneyi gibi üretim ve yönetime sahip olunması canlılığın yaşandığı bir ildir Çorum. Bütün bunları biraraya getirince demografik yapısında da Alevi nüfusunun yüzde 35’lik oranının aydın, eğitimli yanlarının da dikkate alınması saldırı gerekçesine dönüşmüştür”

“ALEVİ MAHALLELERİ, FAŞİSTLER TARAFINDAN SERİ ATEŞ ALTINDAYDI”

Katliama karşı direnişin zorunluluğuna değinen Ardık “Direniş mecburdu yoksa ölürdük” diyerek şu ifadeleri kullanıyor.

“Maraş’taki o katliamda savunmasız durumda yakalanan insanların yaşadığı o vahşete karşılık Kürt Hareketinde yaygın olan bir söz vardır. Denir ki; Birileri isot tarlanıza girmiş ise onlara karşı mücadele etme direnme ruhu da ortaya çıkar! O ruh ki bütün kazanımların sağlanmasına ışık tutmuş bir ruhtur. Maraş örneğindeki bir katliamı yaşamak istemeyen ve bundan ders çıkaran insanlar mal, can ve namuslarını korumak için ellerinde olan silah ve değişik savunma araçlarıyla barikat kurarak faşistlerin ve devletin saldırılarını püskürtüler. Maraş benzeri bir katliamın olmasını önlediler. Çorum’da ölenlerin çoğu faşist ve gericilerdir. Halkı kışkırtan ve camilerde Kızılbaşların propagandası yapan gerici çetelerdir. Bizzat silahlarıyla Alevilerin ve demokratların yaşadığı mahallelere saldıran faşişt grupların yaşadığı kayıplardır. Barikatlarda yapılan savunma saldıranların kayıp vermesine yol açtı. Onun dışında Aleviler içinde iki devrimci vardır. Diğer öldürülenler masum, kendi halinde ve faşistlerin yoğun olduğu yerlerde gezerken tanınıp katledilmişlerdir. İyi bir savunma, iyi bir antifaşist taktikleri yaşanmıştır. Benim o dönemde Sosyalist Gençlik Birliği üyesi olan yeğenim Selahattin Ardık köyüne giderken faşistler tarafından araçtan indirilip öldürülmüştür. Yine tıp fakültesi öğrencisi Süleyman Atlas polis aracıyla yaralanmış, panzer içerisinde öldürülmüştür. Bunlar dışındakiler halktan kadın, erkek ve 6o yaş üstü insanlardır. Ki bunlarda vücutlarına da tecavüz edilip fırında yakılarak vahşetle katledilmiştir” diye belirtti.


                   


“DEVLET OLMAKSIZIN HİÇBİR FAŞİST SALDIRI GERÇEKLEŞMEZ”

Ardık yaşadığı tecrübeden ve devletin ana karakterinden çıkardığı sonuçlardan hareketle Alevi toplumunun bu katliamlardan doğru sonuçlar çıkarması gerektiğini belirtiyor. “Bu önümüzdeki süreç için Çorum’daki antifaşist halk direnişi bize şöyle bir ders vermeli. Bu ülke demokratik bir hale getirilinceye kadar ırkçı, Müslüman ve Sünni karakterli devlet yapısı ve onların destekleyeceği faşist güruhların her an bir katliam yapma karakterleri vardır” ifadelerinde sonra “Bunu düşünerek her zaman tetikte olmak lazım. Bu şöyle anlaşılmamalıdır; bu mezhep, inanç düşmanlığından kaynaklı bir hoşgörüsüzlük değildir. Devletin göz yumması, desteklemesi ya da toleransı olmayan hiçbir faşist saldırının olması mümkün değildir. Bu da devletin örgütlenme sisteminden kaynaklıdır. Onun için Türkiye’de devletin bu katliamlardan beslendiği unutulmamalıdır. Bunun için düşüncede de olsa hazırlıklı olmak ve mücadele edilmesi dersini çıkarmak zorundayız” değerlendirmesinde bulundu.

“DİRENİŞE KATILDIM, HALKIMI SAVUNDUM”

Çorum katliamında saldırıların dozunun en yüksek olduğu dönemde direnişe katılan ve yaşananlara birebir tanık olan Ardık; “Ben, Çorum olaylarına son 10 gün ve o büyük Cuma saldırısında katıldım. O zaman Çorum’da değildim. Orada mücadele arkadaşlarım ve ailem vardı. Televizyonlardan, haberlerden katliam girişimlerini ve barikatların olduğunu duyunca artık Çorum’dan uzak kalamazdım. O zaman askerdeydim ve bir biçimde fırsat bularak ailemin, arkadaşlarımın ve doğduğum şehrin ne durumda olduğunu görmek için gittim. Son 10 günlük yöresel çatışmaların, faşistlerin ve polislerin panzerlerle barikatlara kadar gelmeleri, sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi ile demokratların tutuklanması ve faşist çetelere saldırı alanının açılması planlı, programlıydı” ifadesinde bulundu.

“CUMA NAMAZINDAN SONRA BÜYÜK SALDIRI BAŞLADI”

Katliam ve çatışmalar öncesi yaşanan gelişmelerin aslında bir nevi kendisini adım adım hissettirdiğini ve bunun da farkında olduklarını dile getiren Ardık; “Olaylar başlamadan önce Çorum Emniyet Müdürü Rafet Üçerli’nin vali olarak atanması, emniyette değişikler yapılması ve polis teşkilatında faşistlerin kurduğu POL 1 örgütünün yoğun olarak çatışma bölgelerinde olması tesadüf değildi. Bu çatışmalarda bu örgütlenmeden polislerin öldürüldüğü söyleniyordu. Bu açıkça gösteriyor ki faşistler ve devlet kurumları birlikte planlayarak katliam girişimini yaşattılar. Ben Cuma saldırısı da dahil olmak üzere son 10 günde bulundum. Son 10 günde çatışmanın en yoğun olduğu Köpeklik Bağları ve Aşıklar Tepesi faşistlerin yoğun olarak bulunduğu mahalle hattıydı. Ondan sonra oraya Yeşil Hat denmeye başladı. O hat sigorta hastanesinin olduğu bir bölgedir. O bölgede son Cuma günü 7-8 yerde binalar üzerinden uzun namlulu silahlarla Aleviler ve demokratların yaşadığı mahallelere korkunç seri ateşler edilmeye başlandı. Bir önceki çatışmalar yerlerinde Alevilerin boşaltmak zorunda kaldığı evleri ve dükkanları yağmalayıp yaktıkları bilinen şeylerdi. Son Cuma günü uzun namlulu silahlarla büyük bir saldırı başlatıldı. Ateş edilen bahçe ve binaların çevresinde yüzlerce insanın kafaları gözüküyordu. Eğer halkın, devrimciler ve demokratların direniş ve silahlı karşı koyuşu olmasaydı faşistler topluca Kale, Milönü ve Bahçelievler mahallelerine girip sokakta yakaladıkları insanlara Maraş örneğindeki gibi vahşetleri yapmaları mümkündü. Fakat 1.5 saat süren ve çatışmada barikatları aşamayacaklarını anladıklarında araya asker girdi. Silahlı çeteler ve güruhlar anında kayboldu” diye belirtti.

“YEŞİL HAT İLE HEDEFLEDİKLERİ ALEVİLERİ ORTADAN KALDIRMAKTI”

Yeşil Hat adı ile anılan hattın esas olarak Alevilerin tümden katledilecek olan yerleşim yerleri olduğunu belirten Ardık; “O büyük karşı koyuştan sonra bir daha Çorum’da saldırı gerçekleşemedi. Yavaş yavaş sönümlendi gitti. Cuma çatışmasının yaşandığı Yeşil Hat denilen yerde bulunan Aleviler evlerini satarak daha gerilere gitmek zorunda kaldı. Kısmen yıllarca halk arasında bir şey olabilir tedirginliği sürdü. Sünnilerin ağırlıkta olduğu bölgelerdeki aileler katliama uğramamak için ne bulduysa Kale, Milönü ve Bahçelievler mahallelerine sığınmak zorunda kaldı. Evlerine dönemediler ve ucuza sattılar. Ucuza da ev kapatmak isteyen emlakçılar büyük vurgunlar yaptı” dedi.

“EVLER YAKILIYOR, HALK BODRUMDA VE DİRENİŞ BÜYÜYOR”

Cuma günü camilerden çağrı yapıldıktan sonra saldırıların yoğunlaştığını ve kesin olarak katliamın başarıya ulaşması için tüm silahlı güçlerin Alevi mahallelerine yöneldiğini söyleyen Ardık; “Cuma saldırısından önceki gece ve gündüz bazı yörelerde kısmen silah sesleri geliyordu. Sabah 11 civarında yoğun silah atışları başlamıştı. Bende hemen oraya Aşıklar Tepesi’ne doğru koştum. Faşistler yukarıda konumlanmışlardı. Elime bir silah geçti, siper aldım ve gördüklerime ateş ettim. İleride Alevilere ait olan bir ev ve arabayı benzin dökerek yakmaya çalışıyorlardı ve benim ateş etmemle kaçıp vazgeçtiler. 1.5 saatlik çatışmadan sonra faşistlerdeki silah sesi kesilmişti. Arkama baktığımda askerler boydan boya tek sıra Alevi mahallerini sarmıştı. Ben sakin bir şekilde döndüm ve askerlerin arasından sıyrıldım. Geri dönünce halkın büyük bölümü içerilere kaçmıştı. Evlerinin bodrum katına giren insanlar, askerleri ve beni görünce dışarı çıktılar. Bizlere sarılıp kucaklayanlar ve ağlayanlar oldu. Artık saldırının olup olmayacağını bilmiyorduk ama saldırı artık püskürtülmüştü. Oradaki çatışmalar ve direnişi insanlar birbirine anlatarak kısa zamanda bütün şehre yayılmıştı. Direniş gösterilmiş olması insanların belleklerine yerleşmişti” diye vurguladı.

“FAŞİSTLER HASTANEDE KAN ŞİŞESİNİ KIRIYOR VE ALEVİ GENCİ KATLEDİLİYOR”

Ardık, onlarca insan üzerine benzin dökülerek ve fırınlarda yakılarak katledildi, hastaneler basılarak yaralılar katledildi cümlelerini kullanıyor.

Ardık; “Benim de yeğenim olan Selahattin Ardık kamyon ile köyüne giderken köylüler tarafından durduruluyor. ‘Bu Kürt ve Alevi, bunlardan biri ölmeyecek mi’ denilerek vuruluyor. Fakat ölmüyor ve tekrardan kamyona binerek hastaneye gidiyor. Hastane o dönem faşistlerin karargahı olarak işliyor ve abluka altında tutuluyor. Haber veriliyor babası geliyor. Doktor acil kan bulunması gerektiğini yoksa öleceğini söylüyor. Babası kanı bulup hastaneye getirirken faşistler tarafından tanınıyor ve ‘Bu Kürt Cemal. Bunun oğlu yaralı’ denilerek elindeki kan şişesini alıp kırıyorlar. 18 yaşındaki o genç kan kaybıyla ölüyor. Böyle bir vahşet yaşandı” dedi.

KATLİAM KARŞISINDA DİRENİŞİ ÖRGÜTLEYELİM

Katliamların Alevi toplumunda artık güçlü bir örgütlülüğe çevrilmesi gerektiği ve bu tehlikenin her şekilde var olacağını söylen Ardık son olarak Alevi toplumuna çağrıda bulunarak, şunları kaydetti:

“Bütün muhaliflere yani; devletin Türk ırkçılığı, Müslümanlığı, Sünniliği hatta zaman zaman siyasi iktidarların değişikliğine göre tarikatları kullanmakta olan bir devletle karşı karşıyayız. Bunlar devletin her imkanından yararlanıyorlar. Bunun getirdiği Alevilerin ekonomiden pay almasını önleme, ötekileştirme, yok sayma ve ideolojik-politik hattının kaynağı da budur. Her zaman böyle bir tehlikeyle karşı karşıyalar. Bu topraklar Aleviler, Kürtler, Çerkesler ve ötekileştirilen herkesin vatanıdır. Bu ülkeyi demokratikleştirme için de mücadele etmeleri gerekir. Irkçılıktan, mezhepçi yaklaşım ve nefretten uzak durmalılar. Kendi inanç özgürlüğüne devletin de dahil olmak üzere kimsenin müdahaleci ve engelleyici olmayacağı bir ülke için mücadele etmeleri gerekir. Çorum, Maraş gibi direnişlerin, mücadelelerin güçlü bir örgütlenmeye kanalize edebilmek en önemli görevdir.”

Ersin ÖZGÜL

Pirha Haber Ajansı/ANTALYA

İlgili Bağlantı

https://www.pirha.net/corum-generali-bayram-ardikin-gozunden-corum-katliami-ve-direnisi-video-68577.html/03/07/2017/

/sö