Farsça bir sözcüktür. Türkçe karşılığı “güneş, ışık ve nur”dur. Alevi inancında çerağ veya “delil” (yol gösterici, rehber, kılavuz) çok önemli bir yere sahiptir. Bu iki kelime Alevi inanç dilinde ve ibadetinde içiçe geçmiştir. Zaten ikisi de biribirini tamamlamaktadır. Birisi ışık (Alevi inancında “nur” olarak söylenir) diğeri ise elindeki bu ışıkla “yolun rehberi”dir.  Alevilere göre nur yaratılışın evvelidir. Alem-i ummanda yeşil bir kandil vardır. Bu kandilin içindeki nur “Muhammet-Ali” nurudur. Kainatın, bu “nur”un yüzü suyu hürmetine yaratıldığına inanılır.

Şu aleme bir nur doğdu,
Muhammed doğduğu gece.
Yeşil kandiller yandı,
Muhammed doğduğu gece.

Hatayi-

Nur, Alevi inancında aynı zamanda sürekliliği temsil eder. Çünkü, nur yaratılıştan önce de vardı ve sona kadar da var olacaktır. Varlık alemindeki tecelliyat ve tezahürriyat Nur’dan gelmektedir.

Eğer sual eder isen sırrımdan,
Cümlemizi var eyledi varından,
Hak yarattı Muhammed’i nurundan,
Kandilde balkıyan nurdan gelirim.

-Nesimi-

Nur alevi inancında ve  ritüellerinde çok önemli bir yere sahiptir. Yaratılışın temelini ve varlık aleminde zuhur etmiş cümle varlıkların özünü  oluşturduğundan, hemen hemen bütün erkânlarımızda temsili olarak canlandırılır. Her Alevi, Perşembe akşamları mutlaka evinde ‘teberriklerin (armağan) bulunduğu bir köşede, ziyaret yerlerinde, türbelerde  “Yaratanın nuru aşkına” bir mum yakar. Cem erkânında ise kendine has kurallarla çerağlar uyarılır.

Cem evinde ibadetin yapılacağı günün akşamı, (ibadet başlarken yakılan çerağlardan başka) önceden ilahi  nuru temsilen bir çerağ uyandırılır. Cem bittikten sonra görevli çerağı sırlar ve cemevinin kapısını kilitler. Ertesi güne kadar sır içinde kalır, kimseler cemevine giremez.

Bektaşi inancına göre çerağ şu ayete dayandırılır: “Biz seni Allah yoluna ışık saçıcı bir güneş olarak gönderdik.’’ Ahzab suresi-46. (C. Sunar, Melamilik ve Bektaşilik, aktaran N. Birdoğan)

Cemevlerinde, eşiğin tam karşısında, üç basamaklı ve oniki çırağı taşıyan bir çerağlık bulunur ki; buna “Taht-ı Muhammedi”de denir.

Bu oniki çerağın arasında veya önünde bir büyük çerağ daha vardır ki, bunun başı Bektaşi tacı biçimindedir ve altta dört bölüm olup, dört kapıya simgedir. Yukarısı da oniki imama simge olarak oniki dilimlidir. Bu oniki dilimin tam ortasında bir düğme bulunur ki, bu düğme gerçeğe (hakikat) simge olup “Muhammed ile Ali’nin birliği”ni gösterir. Öbür çerağlar da bundan uyandırılır. (N. Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü ve Alevilik, s.265).

Yukarıya aldığımız alıntıdaki uygulama bugün nadiren uygulanmaktadır. Özellikle Avrupa’da yapılan cemlerde Aleviler, genellikle yaratılışı temsil olarak üç çerağ uyandırırlar. Bunlardan ilki yaratıcının aşkına, ikincisi Nübüvvet’in  (Peygamber Muhammet Mustafa ) aşkına, üçüncüsü ise Velayet’in (İmam Ali ) aşkınadır.

Karanlık ışığın, aydınlığın anasıdır. Işık karanlıktan doğdu ve karanlığın içindeki gizemleri, yani bilinmeyenleri bilince çıkardı. Alevi inancında kişinin arınmadan önceki hali gizemlidir, karanlıktır. Karanlıktan çıkıp aydınlığa kavuşmak için bir “mürşid-i kamil”e ikrar verip yola girmek gerekir. Mürşit inançta “delil”dir, ilimdir, irfandır. Hak ilmine vâkıf olmuş, çerağ gibi etrafını aydınlatandır. H.B. Veli; “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”, Yunus Emre; “Gel ey kardeş Hak’kı bulayım dersen /Bir kâmil mürşide varmazsan olmaz.”  derken vurgulamak istedikleri,  gerçeklere vâkıf olan bir kâmilin muhabbetinde olup, ondan varlık âlemi ile ilgili “sır”ları öğrenmektir.

Seksen bin hacıyla Kâbe’ye varsam,
Onda Muhammed’in yüzünü görsem.
Şah aşkına su dağıtsam su versem,
Pire varmayınca yoktur çaresi.

Derdmend olmayınca gönül hâk olmaz,

Âşık olmayınca sine çâk olmaz,

Kul Himmet’im eydür vücut pâk olmaz,

Mürşid-i kâmilden el almayınca.

Işık, karanlıkların aydınlatıcıdır. İlimdir, irfandır. Yaşamın kaynağıdır. Işık olmazsa, yaşam da olmaz. Güneş, gezegenimizin hem ışık, hem de ısı kaynağıdır. Zâhiri anlamda hayatın kendisi olan güneş, tasavvufta nur olarak bilinir. Gerek zâhiri ve gerekse bâtini olarak güneş (nur) aydınlanmanın, ileriye, doğruya ve güzele varabilmek için gidilen yolun ışığıdır, çerağıdır.

Karanlık bilmeyiz nurumuz vardır,

Hak-Muhammet-Ali ulumuz vardır,

Cemalini gördük pirimiz vardır,

Her an müşahâde edenlerdeniz.  

-Harâbi-

Güneş, dünyamızı aydınlatır, hayat verir. Ay, güneşten aldığı ışığı, gece dünyamıza yansıtır. İnancımızda gün (güneş) Muhammed, Ay ise Ali’dir.

Ay Ali’dir, gün Muhammed,
Okunan seksen bin ayet,
Balıklar deryaya da hasret,
Çarha döner, göl içinde.

-P.S. Abdâl-

Muhammed, dünyayı aydınlatan yaratıcının nurudur. İmam Ali ise bu nurun vasîsidir, velâyetidir. Güneş, Alevi inancında bilgidir, akıldır. Muhammed-Ali’nin yaratıldığı nurdur, Muhammed’in kendisidir. Çünkü, Muhammed ’’ilmin (aklın) şehridir’’ İmam Ali de aynı nurdandır, “ilim şehrinin kapısıdır”. Kişi eğer ilim şehrine (yaratıcının nuruna) varmak isterse, önce İmam Ali’ye varmalıdır. Ali, hem zâhiri hem de bâtini bilgilerin bütününe vâkıftır, yani “salt akıl”dır. İnsanı insan yapan da akıldır. Aleviler, düşüncesinde aklı hep ön planda tutmuş, nakilci yolu değil akılcı yolu seçmişlerdir.

Akıl denince, aklın kendini dışa vurmasının ürünü olan bilimi de unutmamak gerekir. Bugün sahip olunan her şey aklın sayesindedir. Akıl aynı zamanda bilmektir, yaratmaktır. Işıktır. Yol gösteren, yolu aydınlatandır. Bu konuda İmam Ali’nin ’’Aklım dinimdir. Akıl en büyük zenginliktir.’’ sözleri düşüncenin temeline yapılan önemli vurgulardandır. Akıl olmadan din olmaz. İnancımızda akıl ile bağdaşmayan bir düşünceye, bir inanca yer yoktur. Her ne kadar bazı konularda  beşere  sadece inanmak gerekiyorsa da, “hakikat kapısı”nda bütün konuların da kendilerine has açıklamaları mevcuttur. Kısacası; ârif olana beyan gerekmez. Yeter ki kişi bir “mürşid-i kâmil”in önderliğinde kendisini marifet ile donatmasını bilsin.

Cemlerimizde çerağ hizmeti, cemdeki oniki hizmetten biridir. Bütün hizmetlerde olduğu gibi çerağ uyarmanın da kendine has bir erkânı vardır.

Hizmetli; “Hü… erenler! Hak-Muhammed-Ali’nin hizmeti geliyor!” der, bir adım atar  (üç kere tekrarlar). Böylelikle meydanın ortasına gelmiş olur. “Hayır himmet, Pir’im!” diyerek dize gelir. Çerağın sağına, soluna ve önüne “Allah, Muhammed, Ya Ali” diyerek niyaz eder. Sonra yere niyaz ederek diz üzeri oturur. Duasını okur. Sonra da;

’’Allah, göklerin ve yerin nurudur! (Nur suresi 35. ayet)

Yaratanın nuru aşkına ya Allah, ya Allah, ya Allah!

Nübüvvetin nuru aşkına ya Muhammet, ya Muhammet , ya Muhammet!

Velayetin nuru aşkına ya Ali, ya Ali, ya Ali!”

diyerek çerağı uyandırır.

Hizmetli ayakta (dar halinde) diğer duasını okuduktan sonra, Pir’den duasını alıp yerine geçer.

Hata ettim Hüda yaktı delili
Muhammed Mustafa yaktı delili
Ol Ali abadan Haydar-ı Kerrar
Aliyül murtaza yaktı delili

Haticetül kübra Fatma Zehra
Ol Hayrün Nisa yaktı delili
İmam Hasan aşk-ı’na girdim meydana
Hüseyn’i kerbela yaktı delili

İmam Zeynel imam Bakırı Cafer
Kazım Musa Rıza yaktı delili
Muhammet Takiden hem Ali Naki
Hasan-ül askeri yaktı delili

Muhammed methi ol sahip zaman
Eşiğinde Ayet yaktı delili
Bilirim günahım haleden aşubdur
Hünkar-ı Evliya yaktı delili

Oniki İmam’dır bu Nûr Hatâyî
Şir-i Yezdan yaktı delili

Delil uyandırıldıktan sonra gelen ibriktar hizmetlisi delilin içinde bulunduğu yere birkaç damla su damlatır. Cemin bitiminde çerağ hizmetlisi:

“Bâtın oldu çerağı nuru Ahmed, zahir oldu şems-i mah-i Muhammet!” tercemanını okuyarak, iki parmağını bu suya batırıp delili (üfleyerek söndürülmez) sır eder. Yani öbür anlamıyla delil uyutulur, sonra uyandırılır. Ayrıca, “sır”lama yukarıda da bahsedildiği gibi ışığın sürekliliği, yolun daim olarak aydınlık olması nedeniyledir.

Cem’de çerağın uyandırılması sadece mekânı aydınlatmak amacı ile değildir. Amaç gönülleri her türlü vesveseden arındırmak, Hak’kın mekânını Hak’tan gayri düşüncelerden temizlemektir. Ancak ki nur ile dolmuş, nefisten arınmış bir kişilik içindeki rahmani duyguyu yükseltip, şeytani duygulardan uzak durur.

Alevi inancının harmanlanıp bugünlere gelmesinde, çerağ olup etrafını aydınlatan birçok yol önderimiz bulunmaktadır. Mansur’u, Nesimi’yi, Pir Sultan’ı ve diğer yol önderlerimizi saygıyla anarken, onların yolundan giden, onlardan devraldıkları mirası tavizsizce savunan, bedel ödeyen canlarımızın mücadelesi önündede saygıyla eğiliyoruz.

Nefsin tükenmez arzu ve isteklerinden feragat edip ilim ve irfan ile yüklenmiş, sahip olduğu marifet ve bilgiyi kendi yaşam tarzına dönüştürmüş bireylerden oluşan  bir toplum yaratmak, bugün dünyamızda yaşanan cehaletin de panzehiri olacaktır.

Yol ulularımızın deyimi ile “İlimdem gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Uyandırdığımız çerağ tam da bunu ifade etmektedir. Bundan hareketle diyoruz ki; bizim çerağımız karanlıklardan çıkmak, iyiyi, doğruyu, güzeli inşâ etmek için kendimize rehber edindiğimiz ilimdir.

Müslüm Kaya

Kaynakça

http://www.aabf-inanc-kurumu.com/inanc-kurulundan-yazilar/alevilikte-cerag-nedir/

/sö