Bulgaristan coğrafyası Balkan Aleviliğinin ve Bektaşiliğinin önemli bir parçasıdır. Geleneğin mensubu tarihî-karizmatik temsilcilerin XIII. yüzyıldan itibaren faaliyetlerinin görüldüğü Bulgaristan’da yüzyıllar boyunca Alevilik ve Bektaşilik inançları dinamik bir şekilde devam etmiştir. Sarı Saltık’tan başlamak üzere Bulgaristan; Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Ali Koç Baba ve Musa Baba gibi Alevilik ve Bektaşilik tarihinin önemli temsilcilerinin etkinlik sahası olmuştur. Bulgaristan’da tarihsel süreçte onlarca yerleşim biriminde yaşanan Alevilik ve Bektaşilik inançları günümüzde de varlığını sürdürmekte olup Bulgaristan’da Alevilik, Bektaşilik tarihinin önemli temsilcilerinin adlarıyla anılan tekkeler, türbeler bulunmaktadır. Bu tarihî mekânlar Alevilik, Bektaşilik tarihi için önem taşımaktadırlar. Ayrıca Bulgaristan’da Alevilik ve Bektaşiliğe ait zengin bir ritüel kültür yaşatılmaktadır. Bu yazımızda, Nisan 2007’de Bulgaristan’da Alevilik ve Bektaşilik üzerine gerçekleştirdiğimiz saha çalışması sonucu oluşan gezi notları, okuyucuyla paylaşılmaktadır.
XIII. yüzyılda Anadolu’da Hacı Bektaş Veli önderliğinde örgütlenen bir inanç-düşünce söylemi gelişmiştir. “Horasan Erenleri” olarak tanınan Türkmen dervişleri Anadolu’da büyük çaplı bir kültürel, sosyal, iktisadî ve inançsal değişimin taşıyıcısı olmuşlardır. Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili birincil kaynaklar arasında sayılan velâyetnamelere bakıldığında dede ve babaların “yurt kurma” misyonu ile hareket ettikleri görülür*1. Hacı Bektaş Veli dönemiyle beraber düşünce Anadolu’da olduğu gibi Rumeli topraklarında da temellenir. XIII. yüzyılda Balkan coğrafyasında geleneğin en önemli karizmatik-tarihî temsilcisi olan Sarı Saltık faaliyet gösterir. Sarı Saltık, Hacı Bektaş Veli tarafından Balkanlara gönderilir (Gölpınarlı, 1995: 45). Sinop’tan Karadeniz yoluyla Gürcistan’a, oradan Kaligra kanalıyla Balkanlara geçen Sarı Saltık, Alevi ve Bektaşi velâyetname metinlerinde bir gazi-eren gibi tanıtılır (Gölpınarlı, 1995: 46). Sarı Saltık hakkındaki menkıbelerin derlendiği Saltukname, Sarı Saltık ile ilgili en detaylı bilgi veren kaynaktır. Saltukname’de de Hacı Bektaş Veli Velâyetnamesi’ne benzer bir Sarı Saltık profili çizilir. Eserde insanüstü vasıflarla tanıtılan Sarı Saltık kimi yerde canavarlarla mücadele eden bir kahraman, kimi yerde de Hacı Bektaş Veli, Ahi Evren, Mevlana ile irtibatı olan bir erendir (Akalın, 1998: 180).
Balkan topraklarında XIII. yüzyılda Sarı Saltık ile temsil edilen Hacı Bektaş Veli düşüncesinin bir diğer önemli temsilcisi, XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başında yaşayan, Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli)’dır. Seyyid Ali Sultan, Yıldırım Bayezid dönemi Rumeli coğrafyasındaki siyasî-askerî faaliyetler içerisinde yer alır (Kılıç vd, 2007: 50). Adıyla anılan velâyetnamede Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli), Hoca Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilerek “Horasan Erenleri” geleneğine dahil edilmektedir. Seyyid Ali Sultan’ın adıyla anılan ve günümüzde de etkinliğini devam ettiren bir Alevi inanç-dede ocağı bulunmaktadır. Ocağın etkinlik sahası Anadolu’da Malatya’dan başlayıp Eskişehir ve Kütahya’ya kadar uzanmaktadır. Trakya bölgesinde ve Yunanistan (Batı Trakya)’da Seyyid Ali Sultan Tekkesine bağlı Alevi, Bektaşi topluluklar yaşamaktadır. Anadolu ve Balkanlarda örgütlenen Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) kültü hakkındaki sosyo-antropolojik ve tarihî çalışmalar Alevi, Bektaşi sosyolojisi açısından önceliklidir. Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultan Türbesi günümüzde de Batı Trakya ve Bulgaristan Alevileri için önemli bir inanç, adak ve ziyaret merkezidir*2.
Sarı Saltık ile başlayıp devamında kırk dervişinin başı Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ile Balkanlarda güçlenen “erenlerin katarı” Ali Koç Baba, Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Musa Baba, Hüseyin Baba ve Deniz Ali Baba gibi onlarca dede ve baba ile devam etmiştir. Bu erenlere başarıları ve mücadeleleri bağlamında iltifat etme, methiyede bulunma maksadıyla bu satırları kaleme almıyoruz. Böyle bir niyetle yazıya dökülen cümlelerin hissettiklerimizi ifade edemeyeceğine inanıyoruz; çünkü “insan” ve “sevgi” gibi iki kutsalı kişiliklerinin, yaşamlarının, düşüncelerinin ve inançlarının merkezine alan gönül erlerinin, tarihi yapanlar olarak farklılıklarını gösterdiklerini düşünüyoruz.
İşte bu duygular ve heyecanlar döktü bizi yollara. Bizim amacımız atalarımıza ait diyarları, erenlerin nefeslerinin bugün de çınladığı mekânları ziyaret etmekti. 14 Nisan 2007 sabahı Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin mensupları olarak Bulgaristan’ın farklı yörelerini kapsayan ve yaklaşık bir hafta sürecek olan saha çalışmamız başlamıştı. Veysel Bayram3, günler süren araştırma gezimiz boyunca bizleri mihman etti. Bulgaristan’ın dörtte birine yakın bir alanda onlarca tarihî-dinî mekânla bizi buluşturdu. Veysel Bayram’ı mümtaz kişiliği ve idealist çalışmalarıyla erenlere talip olmuş özel bir insan olarak tanıdık. Gezi boyunca Bulgaristan’da varolan Alevilik ve Bektaşiliğe ait unsurların sosyolojik içeriğini belirlemeye çalıştık. Özellikle Veysel Bayram’ın gezi boyunca aktardığı bilgiler gözlemlerimize kılavuzluk yaptı. Alan çalışmamızın başından itibaren bilimsel materyal toplamaya başladık. Bulgaristan’da yaşayan Alevi ve Bektaşi geleneklerinin Anadolu’daki yapılanışla örtüşen görünümleri olduğu gibi müstakillik gösteren yanları da bulunmaktadır. İlk tespitimiz Anadolu Aleviliğinde temel kurum olan “ocak” kurumunun Bulgaristan Aleviliğinde birebir bulunmaması idi. Görüşme yaptığımız denekler inanç künyelerini belirtirken Anadolu’da olduğu gibi mensubu olduğu Alevi inanç-dede ocağını belirtmemektedir. Mensubu oldukları Alevi inanç grubunu tanımlarken “Pazartesili”, “Çarşambalı”, “Babai”, “Bektaşi” ve “Musahipli” gibi kategoriler kullanmaktadırlar.
İnanç aidiyeti için kullanılan bu tanımlamaların Balkan Aleviliğine ve bilhassa Bulgaristan yereline ait olduğu anlaşılmaktadır. Bilimsel çalışmalar, Balkanlarda Alevilik inancının ve Alevilerin yoğunluklu olarak Bulgaristan topraklarında bulunduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık Balkanlarda geleneksel Bektaşilik Arnavutluk, Makedonya, Kosova gibi ülke ve bölgelerde etkinlik kurmuştur. Tarihsel süreçte Bulgaristan ve Batı Trakya’da da Bektaşilik tarikatının etkili olduğu, ama bunun günümüze kadar faal bir şekilde gelemediği görülmektedir. Bulgaristan Alevileri Bulgaristan’da, Aleviliğin geçmişte daha dinamik özellikler taşıdığını, demografik açıdan yoğun bir kitlenin yaşadığını aktarmışlardır. Sözlü ve yazılı kaynaklarda önemli Alevi, Bektaşi yerleşim sahaları olarak geçen Dobruca ve Keçideresi’nde günümüzde hemen hemen hiç Alevi, Bektaşi kalmamıştır. Bunun sebebi farklı zamanlarda Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaşanan büyük göç hareketleridir. Göç realitesi Bulgaristan Aleviliğinin geleneksel, tarihsel ve inançsal iç yapılanışına olumsuz yönde büyük etki yapmıştır. Komünist rejim sonrası Bulgaristan toplumunun yaşadığı değişim ülke Alevilerine de yansımıştır. Kendi içlerinde örgütlenerek sosyal, kültürel ilişkilerini artırmaya çalışan Aleviler dernekler kurarak, törenler düzenleyerek ve Türkiye’deki Alevi inanç-kültür merkezleri ile temasa geçerek organize olmaktadırlar. Araştırmacılar Bulgaristan’ın birçok bölgesinde Alevi Türk’ün yaşadığını, fakat henüz birçok yerleşim birimini tespit edemediklerini açıkladılar. Bulgaristan Razgrad Cem Derneği’nin önderliğinde sürdürülen Alevi Türk nüfusun yaşadığı yerleşim yerlerinin tespiti çalışması son derece stratejik önem taşımaktadır. Bu mesai Bulgaristan’da Alevilik ve Bektaşiliğin tarihsel tabanını ortaya koyacağı gibi Alevi kitle üzerinde de olumlu bir toplum psikolojisi yaratacaktır. Bilimsel olarak da Anadolu ile Balkan Aleviliği arasındaki bağlantıları, genel Alevi ritüel kültür ve kültsel algılayış içerisinde Balkan Aleviliğinin yerini tanımlamak mümkün olacaktır.
Araştırma gezimizin ilk durağı Ali Koç Baba Türbesi. Ali Koç Baba’nın Türbesi Yıldırım Bayezid Han’ın büyük Niğbolu zaferiyle dimağımızda yer etmiş olan Niğbolu (Nikopol) şehrinde. Türbe, şehre hâkim “Tekke” denilen tepenin üzerinde adeta Niğbolu’nun gözcüsü. Bir yanda da şehrin hemen yanından akan Tuna’yı selamlamakta. Ali Koç Baba, Balkan Alevilik ve Bektaşilik tarihinde önemli bir eren olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de yerleşik Ali Koç Babalılarla yaptığımız görüşmelerde Ali Koç Baba’nın XIV. yüzyılda yaşadığı, Yıldırım Bayezid döneminde Rumeli’de askerî faaliyetlerde görev aldığı anlatılmıştır. Ali Koç Baba’yı Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) ile irtibatlı gösteren Ali Koç Babalılar, tarihî inanç merkezlerinin Bulgaristan’ın Alvanlar köyü olduğunu iletmişlerdir. Alvanlar köyü, günümüzde Ali Koç Babalı Alevi Türklerin yaşadığı bir köydür. Bulgaristan’daki araştırma programımızda Alvanlar köyü de bulunuyordu; fakat ziyaret edeceğimiz yerleşim birimlerine uzaklığı nedeniyle Alvanlar köyüne uğrayamadık. Alvanlar köyünde günümüzde Alevilik inancı ve Alevilik ile ilgili inanç pratikleri devam etmektedir. Ali Koç Babalı Alevilerden belli topluluklar, geçmişte Türkiye’ye göç etmişlerdir. Bugün Trakya (özellikle Tekirdağ, Muratlı ilçesi), Eskişehir ve Kütahya gibi yörelerde Ali Koç Babalı Aleviler yaşamaktadır. Türkiye’de yerleşik Ali Koç Babalılar inanç kimlikleri olan Aleviliği sürdürmektedirler. Özellikle Eskişehir’in Büyükyayla ve Salihler köyleri ile Kütahya’nın Aydınlar (Batak) köyünde Bulgaristan’dan göçle gelen Ali Koç Babalı Aleviler yaşamaktadır (Kökel, 2004: 69). Her üç köyün nüfusu da Alevi ve Ali Koç Babalıdır. Tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik merkezli ritüel geleneğe sahip Ali Koç Babalıların cem uygulamalarında süreklerine has müstakil uygulamalar vardır. Geçmiş dönemde Büyükyayla köyü Alevileri ile ilgili araştırmalar yapılmış, Büyükyaylalılar Babai olarak tanımlanmış ve Otman Baba Dergâhı’na bağlı olarak tanıtılmıştır (Yörükan, 1998: 112). Yaptığımız saha çalışmaları ve araştırmalar göstermektedir ki Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar köylerinde yerleşik Aleviler Ali Koç Babalı olup Otman Baba Dergâhı ile birebir bağlantıları bulunmamaktadır (Kökel, 2004: 80). Büyükyayla köyünde Ali Koç Baba dede ailesi yerleşiktir. Büyükyayla’daki Ali Koç Babalı dede, üç köyün ve Trakya’daki Ali Koç Babalıların dedeliğini yapmaktadır. Niğbolu’da Ali Koç Baba Türbesinin dış beden duvarında Ali Koç Baba’nın; Niğbolu’nun büyük evliyası olduğunu, Koyun Baba’nın müridi kabul edildiğini, Hacı Bektaş Veli’nin torunu olduğunu belirten bir levha asılıdır. Altı köşeli bir yapı olan türbenin içerisine girildiğinde merkadın başındaki bir mezar taşı dikkati çekmektedir. Bu mezar taşında “Ali Koç Baba Rumeli fatihi Ali Resul Hacı Bektaş torunu Rumeli fatihi Seyyid Ali oğlu Ali Koç Baba Paşa” yazılıdır. Yakın dönemde tamir edilen türbenin içindeki ahşap sanduka orijinal olmayıp altı betonla kaplanmıştır. Türbenin iç duvarlarında dua, ayet ve surelerin yazılı olduğu çerçeveler asılı hâldedir. Türbenin yakın çevresinde az sayıda Türk nüfus yaşamaktadır. Türbeyi ziyaret sırasında tanıştığımız Türkler türbenin bakımı ile kendilerinin ilgilendiğini, türbeye belli aralıklarla Türklerden ziyaretçiler geldiğini aktardılar.
Bir sonraki durağımız Kızana Türbesi’ydi. Eskicuma (Tırgovişte) şehrinin Kızana (Momino) köyündeki Kızana Türbesi yöredeki önemli tarihî inanç merkezlerinden biri. Ülkenin farklı bölgelerindeki Alevi nüfus tarafından sıklıkla ziyaret edilen Kızana Türbesi ayrıca, önemli bir adak merkezidir. Türbeyi ziyaret ettiğimiz gün de adak kurbanları vardı. Kızana Türbesi, etrafındaki yapı ve hizmet birimlerinden oluşmaktadır. Kurban kesim yeri, lokma pişirme ocakları ve erzak depoları günümüzde de hizmet vermektedir. Kızana Türbesi 2005 yılında çıkan bir yangında büyük zarar görmüştür. Yangın sonrası tamir edilen türbede, yangının verdiği zararlar giderilmiştir. Kızana Türbesinin içi şimdiye kadar ziyaret ettiğimiz hiçbir türbede karşılaşmadığımız bir görüntüdeydi. Türbede Kızana’nın merkadının üstünden başlamak üzere tüm zemin ve iç beden duvarları, ziyaretçilerin türbeye adadığı kıyafet, gelinlik, tablo, resim, süs eşyası, iç çamaşırı ve çiçeklerle doluydu. Hatta türbe içerisinde nezir olarak bırakılan birçok ayakkabı ve terlik vardı. Tüm saydığımız nezirler bayanlara ait eşyalardır. Kızana türbesinde bu rengârenk görüntünün yanında çeşitli dua ve surelerin yazılı olduğu çerçeveler de asılı hâldedir. Kızana hakkında bilgi veren yazılı kaynakların başında Demir Baba Velâyetnamesi gelmektedir. Velâyetnameye göre Kızana; Akyazılı Sultan, Kıdemli Baba4 gibi XVI. yüzyılda yaşamış erenlerle çağdaştır (Noyan, 1976: 57).
Kızana Türbesi’nin ardından Musa Baba Türbesi’ne gidildi. Musa Baba da Balkan Alevilik ve Bektaşilik tarihinin önemli temsilcilerinden bir erendir. Türbesi Şumnu (Şumen) ilinin Yenipazar ilçesinin Tekkekozluca (İzbul) mevkiinde bulunmaktadır. Musa Baba Türbesi’nin bulunduğu bölge Tekkekozluca (İzbul) köyünün arazilerine dâhildir. Yörede Musa Baba Türbesi’nin bulunduğu bölgeye “Çiftlik”de denilmektedir. Çiftlik, komünizm öncesi dönemin son başbakanı İvan Bagryanov’un ailesine aittir. Bugün de türbenin olduğu saha Bagryanov ailesinindir. Türbenin yakınında Bagryanov ailesinin mensupları yaşamaktadırlar. Türbeyi ziyaretimizde İvan Bagryanov’un torunu Asen Bagryanov’la tanıştık. Asen Bagryanov yakın zamana kadar Musa Baba Türbesi’nin etrafında birçok yapı bulunduğunu ve buranın bir tekke görüntüsü verdiğini aktardı. Tekkenin derviş evi, ambar ve ahır gibi birimleri bulunduğunu, fakat bu binaların günümüze ulaşamadığını söyledi. Tekkenin bu görüntüsünü belgeleyen fotoğrafların ailesinin elinde mevcut olduğunu; ama komünistlerin iktidara gelmesinden sonra uğradıkları kovuşturma ve baskı sonucu birçok belge gibi fotoğrafların da komünist yönetim tarafından yakılarak yok edildiğini iletti. Musa Baba Türbesi’nin bulunduğu yer bir doğa harikası. Türbeye çıkan basamaklı yolun alt tarafında kurban kesilen, lokma pişirilen ve yenilen yerler ile ekmek pişirmek için kullanılan bir taş fırın yer almakta. Türbeye ulaşılan merdivenin başında, iki taraflı olarak yedi dilimli iki mezar taşı mevcut. Taşlar üzerindeki yazılar ne yazık ki okunamayacak durumdadır. Merdivenleri aşıp türbeye ulaştığınızda kare plânlı ahşap bir yapıyla karşılaşılmaktadır. Türbenin girişinin bulunduğu kapı ana zeminden biraz yüksekte ve kapıya birkaç basamak çıktıktan sonra ulaşılmakta. Türbe kapısının önünde ahşap direkler üzerine oturtulmuş ana çatı sistemine dâhil saçaklı ön kısımda bulunan kapıdan türbeye girilmektedir. Türbenin içindeki manzara diğer türbelerden farklı değildir. Mumlukların dışında duvarlarda Hazret-i Ali ile Hazret-i Hüseyin’e atfedilen resimler, dua ve ayet çerçeveleri asılıdır. Türbenin bakımını Ahmet Mustafa adlı bir Türk yapmaktadır. Musa Baba Türbesinin yöredeki Alevi Türkler tarafından sık şekilde ziyaret edilen bir kutsal mekân olduğunu, geçmiş dönemle mukayese edildiğinde Musa Baba Türbesi’ne ziyaret ve adak kurbanı uygulamasının azaldığını Ahmet Mustafa’dan öğrendik. Musa Baba Türbesi’nin karşı tarafında bulunan İsa Baba Türbesi de bir ahşap yapı olup türbe içerisindeki merkadın başında yedi dilimli bir mezar taşı bulunmaktadır. Gerek Musa Baba gerekse İsa Baba hakkında sözlü gelenekten gelen detaylı bilgi edinemedik.
Aynı günün akşamı Karalar (Çernik) köyündeyiz. Karalarlı canların bizlere gösterdiği misafirperverlik hepimizi duygulandırdı. Kendimizi Anadolu’nun bir köyünde hissettik. Aynı milletin, aynı tarihin, aynı dilin, aynı kültürün insanları olarak sevgi ve saygı ile kucakladık birbirimizi. Karalarlı Türklerin gözlerinden anavatana olan hasret ve ilgiyi anlamamak mümkün değildi. Kısa süren tanışma merasiminin ardından hanesine mihman olduğumuz Seyyid Ali Baba’nın evi, geldiğimizi duyan canlarla doldu. Başbaba olarak bölgedeki Alevilik inancının önemli temsilcilerinden biri olan Seyyid Ali Baba, anabacı ile beraber evini de sofrasını da açtı bizlere. Aynı günün akşamı Karalar köyünde Seyyid Ali Baba’nın yönettiği ceme katıldık. Cem, Karalar’daki diğer babalar ve canların yoğun katılımıyla gerçekleşti. Karalarlı canların muhabbetlerinde bulunarak Bulgaristan Aleviliğinin yaşayan ritüel geleneği hakkında detaylı bilgi edindik. Cem esnasında gerçekleştirilen niyaz, çerağ ve semah hizmeti gibi uygulamaları birebir gözlemleyebildik. Cemin ardından babalarla sohbet ederek yörede yaşayan Alevi inanç unsurlarını tespit etmeye çalıştık. Yörede Alevi Türkler Karalar (Çernik) dışında Dulovo (Akkadınlar), Vodno (Söğütçük), Bradvari (Yenibaltacıköy, Yeniköy) ve Yordanovo (Kolebina)’da da ikamet etmekteler. Saydığımız yerleşim birimleri ilçe konumundaki Dulovo’ya, Dulovo da Silistre iline bağlıdır. Adları geçen yerlerde yaklaşık altı bin Alevi, Sünni Türkler ve Bulgarlarla beraber yaşamaktadır. Otuz beş civarında babanın inanç hizmeti verdiği yörede yaşayan Aleviler “Pazartesili” ve “Çarşambalı” olarak anılan topluluklardan oluşmaktadır. “Pazartesililer” için ayrıca “Babai”, “Çarşambalılar” için “Bektaşi” tabiri de kullanılmaktadır. Aslında her iki Alevi grup da aynı inanç ve cem ritüellerini uygulamaktadır. Tarık (erkân çubuğu) geleneği ve musahiplik iki grupta da bulunmaktadır. Karalar’da yerleşik babaların bir kısmı mevcut tarıklarını (erkân çubuğu) Musa Baba türbesinin yanında bulunan ve kutsallığına inanılan bir ağacın dallarından hazırlamaktadırlar. Pazartesili ve Çarşambalı geleneğine mensup babalar ve canlar, Eskişehir, Seyitgazi ilçesi Aslanbeyli köyündeki Şücaaddin Veli ocaklı dedesini “mürşit” kabul edip bir üst dergâh olarak bağlanan Alevilerin “Pazartesili-Babaî” olarak anıldığını, bu grubun dışındaki Alevilerin ise “Çarşambalı-Bektaşi” olarak tanımlandığını aktardılar. Her iki grubun arasındaki temel fark, cemlerini icra ettikleri günlerdir. “Pazartesililer’’, pazarı pazartesiye bağlayan gece; “Çarşambalılar’’, salıyı çarşambaya bağlayan gece cemlerini yapmaktalar. “Çarşambalılar” ayrıca perşembeyi cumaya bağlayan gece de cemlerini gerçekleştirmekteler. “Çarşambalı-Bektaşi”olarak anılan Alevi grubun geleneksel Bektaşilik ile bir bağlantısı yoktur. “Çarşambalı-Bektaşi”gelenek mensuplarıyla yaptığımız görüşmeler sonucunda yaşattıkları inanç profilleri tanımlanmış ve Babagan Bektaşilik ile bağlantılı olmadıkları görülmüştür. “Çarşambalılar’’ın inanç evrenlerini Alevilik olarak tanımlamak mümkündür. Muharrem ayı, nevruz ve hıdrellez gibi inanç-kültür unsurlarının da canlı bir şekilde sürdürüldüğü bölgede muharrem orucu on iki gün tutulmakta olup muharrem ayından iki gün önce başlayıp onuncu gün olan aşure günü tamamlanmaktadır. Onuncu gün aşure pişirilip kurbanlar kesilmekte ve cem yapılmaktadır. Yöre Alevileri muharremin onuncu günü, geleneksel olarak keşkek hazırlamaktadırlar. Yöre Aleviliğinde nevruz kültü de yaşamaktadır. Musahipli olanlar nevruzda on iki yumurta, musahipli olmayanlar altı yumurta pişirerek dağıtmaktadırlar. Ayrıca kurbanlar kesilip cem tertip edilmektedir. Bölgede hıdrellez de kutlanmakta. Hıdrellez’de türbeler ziyaret edilmekte, kurbanlar kesilmektedir. Hıdrellez kutlamaları çok canlı bir şekilde yaşamaktadır. Bu günü çok önemseyen Alevi Türkler, komünist rejim döneminde de hıdrellezi evlerde gizli olarak kutladıklarını ifade ettiler. Atalarının “her ne zaman bu bölgede Hıdrellez kutlamaları yapılmaz, bilinsin ki o gün burada bir tek Türk kalmamıştır” sözü kulaklarında adeta bir küpedir.
Karalar’dan sonra Mumcular Köyü ve Demir Baba Türbesi’ne doğru yola koyulduk. Mumcular köyü, Razgrad ilinin Kemaller (İsperih) ilçesine bağlı bir köy. Demir Baba Türbesi de Mumcular köyü sahası içerisinde bulunmakta. Mumcular köyünde yerleşik Zeynel Mustafa Kaba’yı ziyaret edip sohbet etmemiz geçmiş dönemde Bulgaristan’da yaşayan Babagan Bektaşilik ile ilgili birçok bilgiyi ortaya çıkardı. Zeynel Mustafa Kaba, 1922 Mumcular köyü doğumlu olup 1941 yılında Haydar Baba’dan nasip alarak Bektaşi tarikatına girmiştir. Zeynel Mustafa Kaba’ya göre Mumcular köyünü kuran ataları Konya, Karaman yörelerinden on iki hane olarak gelmişlerdir. Zeynel Mustafa Kaba, nasip aldığı ve XX. yüzyılın önemli Bektaşi babalarından Haydar Baba hakkında da bilgiler aktardı. 14 Mayıs 1960 tarihinde vefat eden5 Haydar Baba, İstanbul Merdivenköy Dergâhı’nda yetişmiştir. Muhiplik hizmetini Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’nın evlatlarından olan Hüsnü Baba’ya gördüren Haydar Baba, dervişliği ve babalığı Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan almıştır. Arnavut kökenli olan Haydar Baba, mücerret olup Pirevi’nin kapanması sonrası Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte Arnavutluk’a gitmiş, Arnavutluk’tan Sırbistan’a oradan Bulgaristan Plevne’ye gelmiştir. İki yıl Plevne’de kaldıktan sonra Mumcular köyüne geçerek Demir Baba Dergâhı postnişini olmuştur. Haydar Baba Mumcular köyünden ilk olarak altı kişiye nasip vermiştir. 1940 yılında Deniz Ali Baba Tekkesi’ne yerleşen Haydar Baba, burada vefat etmiştir. Kabri, Deniz Ali Baba Türbesi’nde bulunan Haydar Baba’nın şiirleri de bulunmaktadır6. Haydar Baba sonrası Mumcular köyünde yeni babalar görev almadığı için Bektaşilik zamanla gücünü kaybetmiştir. Mumcular köyünde gerekli çalışmalar yapıldığı takdirde Bektaşiliğin tekrar canlanacağını söyleyen canlı tarih Zeynel Mustafa Kaba’nın yanından istemeye istemeye ayrıldık.
Mumcular köyünden Balkan Alevi, Bektaşi tarihinin önemli isimlerinden Demir Baba’nın Türbesine geçtik. Demir Baba XIII. yüzyılda Sarı Saltık ile Balkanlarda temsil edilmeye başlayan düşüncenin XVI. yüzyıldaki temsilcilerindendir. Yazılı ve sözlü bilgilere göre XVI. yüzyılda yaşayan Akyazılı Sultan XV. yüzyılda yaşayan Otman Baba’nın, Demir Baba da XVI. yüzyılda yaşayan Akyazılı Sultan’ın ardılıdır (Noyan, 1976: 9). Adına düzenlenen velâyetnamede Demir Baba’nın XVI. yüzyılda yaşadığı, seyyid olduğu, kutupluğu Akyazılı Sultan’dan aldığı; babasının adının Hacı Dede, annesinin adının Zahide Dürdane Hatun Bacı olduğu anlatılmaktadır (Noyan, 1976: 51,67,75). Velâyetnamede Demir Baba Bulgaristan Alevi ve Bektaşi tarihinin, Akyazılı Sultan, Kıdemli Baba gibi önemli isimleriyle ilişkili gösterilmektedir (Noyan, 1976: 69).
Velâyetnamelerde tarihî-karizmatik kişiliğin keramet sahibi ve insanüstü niteliklere sahip bir gazi-eren olarak tanıtılması geleneği Demir Baba Velâyetnamesi’nde de görülür. Velâyetname’ye göre Demir Baba üstün güçleri olan, farklı coğrafyalarda kâfirlere karşı cenk eden, ejderha gibi kötü güçlere karşı savaşan bir şahsiyettir (Noyan, 1976: 94). Türbeye, 2004 yılında yapılan uzunca bir merdivenli yoldan inilerek ulaşılmaktadır. Yolun iki yanı ziyaretçilerin bez bağlayarak her birinin dilek ağacına dönüştürüldüğü ağaçlarla kaplı. Derin bir vadi içinde yer alan Demir Baba Türbesi’nin arkasında yüksek bir kaya kütlesi bulunmaktadır. Türbe tarih boyunca Bulgaristan Aleviliğinin ve Bektaşiliğinin önemli inanç merkezlerinden biri olmuştur ve önemini günümüzde de sürdürmektedir. Bulgaristan Alevileri ziyaret ve adak kültünü Demir Baba Türbesi’nde canlı bir şekilde yaşatmaktadırlar. Türbeyi ziyaret ettiğimiz gün de kurbanlar tığlanıp lokmalar hazırlandığına, yüzlerce insanın bu bağlamda türbede toplandığına tanık olduk. Gördüklerimiz Anadolu ve Balkan Aleviliğinin benzerliklerini tüm somutluğu ile ortaya koymaktaydı. Demir Baba Türbesi’ne ziyarete gelenlerin türbe eşiğine ve türbedeki sandukaya niyaz edişleri, adak kurbanı tığlayıp lokma olarak hazırlayarak canlarla paylaşmaları, bizlere sanki Eskişehir, Seyitgazi’deki Seyyid Battal Gazi Türbesi’nde veya Antalya, Elmalı, Tekkeköy’deki Abdal Musa Türbesi’ndeyiz hissini verdi. Bu verilerden Anadolu ve Balkan Aleviliğinin bir bütünün iki parçası olduklarını görmek mümkündü.
Türbe çevresinde su, taş ve ağaç kültü ile ilgili unsurlar oluşmuştur. Türbenin bulunduğu avlu kapısının ön tarafında “Beşparmak kaynağı” olarak adlandırılan ve kutsal kabul edilen bir su kaynağı ziyaretçileri karşılar. İnanışa göre, Demir Baba yöreye geldiğinde büyük bir kuraklık yaşanmaktadır. Demir Baba bahsettiğimiz su kaynağının bulunduğu yerdeki kayanın altına elini uzatarak bu suyu çıkartmıştır. Yöre Alevileri bu suyun o günden beri aktığını kabul etmekte ve suya para atarak dilek dilemektedir. Anadolu Aleviliğinde de Demir Baba ile ilişkilendirilen su menkıbesine benzer örnekler bulunmaktadır. Gümüşhane, Kürtün, Taşlıca köyünde Güvenç Abdal ve Antalya, Elmalı, Tekkeköy’de Abdal Musa ile anılan su kaynakları vardır. Buna benzer onlarca örnek vermek mümkündür. Demir Baba Türbesi’nin bulunduğu avluya Beşparmak kaynağının devamındaki bir kapıdan geçilmektedir. Türbenin bulunduğu avluda türbedar evi olarak bilinen ahşap bir yapı mevcut. Bugün bu yapı türbeye ait bazı eski eşyaların sergilendiği basit bir müze durumunda. Türbe avlusunda taş kültü ile ilgili unsurlarla da karşılaşılmaktadır. Avluyu çevreleyen duvar sisteminin iç yüzeyinin üzerinde şeytanın gözleri olduğuna inanılan iki delik bulunmaktadır. Ziyaretçiler bu deliklerin bulunduğu taşın karşısına geçip ellerinin işaret parmaklarını öne doğru uzatıp gözlerini de kapatarak deliklere doğru yürümektedirler. Ziyaretçinin parmakları deliklere denk gelirse günahsız olduğuna, denk gelmezse günahkâr olduğuna inanılmaktadır. Aynı duvar sisteminde alt kısmı oyuk bir taş daha bulunmaktadır. Ziyaretçiler taşın karşısından geçip taşın oyuk kısmına küçük taşlar atmaktadırlar. İnanışa göre taş, oyukta kalırsa dilek kabul, kalmazsa kabul olmamaktadır. Ayrıca türbe avlusunda orta büyüklükte, üzerinde delik bulunan bir dilek taşı da vardır. Bayan ziyaretçiler yüzüklerini bir mendile bağlayıp dilek taşının delik kısmından geçirerek dilekte bulunurlar. Ayrıca rahatsızlıklarından kurtulmak isteyen bayanlar, dilek taşının deliğinden eşarplarını da geçirirler. Türbeye ziyarete gelenlerle yaptığımız görüşmelerde, geçmişte türbe avlusunda, çeşitli büyüklüklerde taşlar bulunduğunu öğrendik. Bu taşlarla pehlivan olan Demir Baba’nın idman yaptığına inanılmaktadır. Geçmişte yöredeki pehlivanların türbeye gelerek bu taşlarla antrenman yaptıkları hatırlanmaktadır. Bahsedilen taşlar 1960’lı yıllara kadar türbe avlusunda iken içlerinde altın bulunduğunu varsayan kişiler tarafından kırılarak parçalanmıştır. Bugün için bu taşların parçaları dahi türbe avlusunda bulunmamaktadır. Türbenin giriş kısmının sağ tarafındaki taş kütlenin üzerinde, türbe duvarının üst tarafında, demir parmaklı bir pencere vardır. Ziyarete gelenler kayanın üzerinden bu pencereye ulaşmakta ve parmaklıklara dilekte bulunup bez bağlamaktadırlar. Yakın zamana kadar türbeyi ziyarete gelen bayanların buraya çıkarak nefes okuma geleneği devam etmiştir. Türbenin sol tarafında bulunan kaya parçasına bağlı olarak da birtakım inanışlar oluşmuştur. Kaya düz bir zemine sahip olmayıp ön tarafa doğru eğimlidir. Bu taş üzerine türbeye ziyarete gelenler, başları eğik olan ön tarafa gelecek şekilde sırt üstü yatarlar. Ayaklarını uzatıp yüksek olan tarafa doğru hareket etmeye çalışarak bedenî güçlerini denerler. İnanışa göre Demir Baba bu taş üzerinde de pehlivan olarak idman yapmıştır.
Demir Baba Türbesi’nde ağaç kültü ile ilgili uygulamalar da yakın döneme kadar yaşatılmıştır. Ziyaretimiz esnasında görüştüğümüz kişiler avluda eskiden bir karaağaç bulunduğunu ve ziyarete gelenlerin bu ağacı kutsal kabul edip ağacın dış kabuğundan parçalar aldıklarını ilettiler. Bu şekilde dış kısmı soyulan ağaç zaman içerisinde kurumuştur. Ayrıca, türbenin sol arka tarafında avlu duvarından gövde vererek büyümüş bir ağaç vardır. Bu ağaç da kutsal kabul edilerek dış kabukları ziyaretçiler tarafından soyulmaktadır. Ne yazık ki, bu ağacın akıbeti de türbe avlusunda kuruyan kara ağaç gibi olacaktır. Demir Baba Türbesi’ne girilen kapının üstünde türbe duvarında “La feta illa Ali la seyfe illa Zülfikar” yazılıdır. Türbe iki bölümden oluşur. Ön bölüm kubbeli olup tavanda süslemelidir. Ön bölümden Demir Baba’nın merkadının bulunduğu ana bölümüne bir kapıdan geçilmekte. İçeride ziyaretçiler tarafından yakılan mumlar vardır. Bu bölüm de kubbeli olup yine tavan süslemelidir. Merkadın başındaki mezar taşının üstünde yedi dilimli taç yer almaktadır. Türbe de yedi köşelidir. Yöre Alevilerinin, Bektaşilerinin arasında Demir Baba Türbesi’nin bir tekke olarak sahip olduğu diğer yapıları ve hizmet birimlerini hatırlayanlar bulunmakta. Demir Baba Tekkesi yüzyıllar boyunca bölgede Alevilik ve Bektaşilik inancının temel merkezlerinden biri olmuştur. Tekkenin meydanevi, aşevi, kurban kesim yerleri, mihmanevleri ve ahırları 1970’li yıllara kadar ulaşmıştır. Bugün bu yapıların sadece temel kalıntıları bulunmaktadır. Demir Baba Türbesi son dönemde, ilki 2000 yılında Bulgar yönetimi tarafından, ikincisi Hak ve Özgürlükler Hareketi tarafından olmak üzere restore edilmiştir.
Demir Baba Türbesi’nin ardından, “cennet yeryüzünde ise, burası olmalı” diye insanın haykırmak istediği Voden Milli Parkı’na gidildi. Bulgar yönetiminin kontrolündeki park Alevi Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve Deliorman Aleviliğinin önemli merkezlerinden olan Adaköy (Ostrovo)’ün yakınındadır. Hüseyin Baba muhteşem doğanın kucağında Süleyman Veli Selman Ağa tarafından restore ettirilen türbesinde yatmakta. Hüseyin Baba da Bulgaristan Alevi ve Bektaşi tarihinin önemli temsilcilerinden biri olup adıyla anılan türbe, Deliorman Alevileri için önemli bir inanç-ziyaret merkezidir. Komünist rejim döneminde resmî konukların ağırlandığı, Bulgar yöneticilerin tatillerini geçirdikleri Voden Parkı, tarihte Mazhar Paşa Ormanı olarak da anılmaktadır (Hezarfen, 1998: 56). Günümüze sadece Hüseyin Baba’nın Türbesi’nin ulaştığı mekân, aslında bir tekkedir. 1826 yılında Bektaşi tekkelerinin kapatılmasından Hüseyin Baba Tekkesi de etkilenmiştir. Tekke üç bin dönüm olan arazisiyle beraber Razgrad’dan Hafız Hüseyin7 adlı birisi tarafından satın alınmış, bu kişi de mülkü Mahmud Mazhar Paşa’ya satmıştır. Mazhar Paşa tekkenin birimlerinde ve arazi üzerinde yeni düzenlemeler yapmış ve burayı bir çiftliğe dönüştürmüştür. Belli bir dönem bölgenin Mazhar Paşa’nın adıyla anılmasının sebebi budur (Hezarfen, 1998: 56). Mazhar Paşa’nın ardından birçok el değiştiren mülk sonunda Bulgar yönetimi tarafından kamulaştırılmıştır. Hüseyin Baba hakkında bilgi veren en önemli kaynak Demir Baba Velâyetnamesi’dir8. Demir Baba Velâyetnamesi’nde Demir Baba ve Hüseyin Baba çağdaş olarak gösterilmektedir. Velâyetnamede Demir Baba ve Hüseyin Baba ile iki erenin dervişleri arasında konu edilen bir menkıbe bulunmaktadır. Velâyetnameye göre Hüseyin Baba’yı ölümünden sonra bizzat elleriyle yıkayan, mezarını kazan ve Hüseyin Baba’nın arkasından ölüm ile ilgili ritüelleri gerçekleştiren Demir Baba’dır. Demir Baba Velâyetnamesi’nde Hüseyin Baba dervişleri, Bektaşiler olarak anılmaktadır (Noyan, 1976: 154). Kimi araştırmacılar Hüseyin Baba’yı Demir Baba’nın kardeşi olarak da tanıtmaktadır (Hezarfen, 1998: 56). Yaptığımız görüşmelerde Adaköylülerin Hüseyin Baba’yı Sarı Saltık’la çağdaş kabul ettikleri görülmüştür. Hüseyin Baba Türbesi sekiz köşeli olup 2005 yılında Adaköylü Süleyman Veli Selman’ın gayretleri ile restore edilmiştir. Türbenin ön tarafında Adaköy Alevilerince meydanevi olarak anılan on iki köşeli bir yapı bulunmaktadır. Yapının çatı sistemi çökmüş olup beden duvarları ayaktadır. Bazı kaynaklarda bu yapı imaret olarak tanıtılmakta ve imaretin Mazhar Paşa döneminde camiye çevrildiği ifade edilmektedir (Hezarfen,1998: 96; Hezarfen,1994: 29). Meydanevi komünist rejim döneminde kütüphaneye dönüştürülmüştür. Voden Parkı’nda yaz mevsiminde çocuk kampları düzenlendiği için oluşturulan kütüphane, kampa gelen çocuklara hizmet vermiştir. Türbenin bulunduğu bölgede üçüncü bir yapı daha vardır. Adaköylülere göre bu ahşap bina türbedar evidir. Türbedar evi de günümüzde harap durumdadır. Hüseyin Baba Türbesi’nin ardından uğradığımız Adaköy’ü ziyaretimiz kısa sürdü. Sünni ve Alevi Türkler ile Bulgarların beraber yaşadığı Adaköy yörenin en gelişmiş yerleşim birimlerinden biridir.
Adaköy’den Deliorman Aleviliğinin bir diğer önemli yerleşim merkezlerinden olan Sevar (Caferler) köyüne geçtik. Sevar köyünde Sevarlı canlarla ve çevre köylerden bizlerle tanışmak için gelen babalarla sohbet ettik. Sevar köyü çevresinde Alevilerin yaşadığı Mesim Mahallesi, Adaköy (Ostrovo), Yeniceköy (Preslavtsi) ve Kazcılar (Bisertsi) köyleri bulunmaktadır. Kazcılar’ın bir diğer adı Nasrettin’dir. Adlarını saydığımız yerleşim birimleri Deliorman yöresi Aleviliğinin önemli tarihî merkezleridir. Günümüzde de bu köylerde dinamik bir Alevilik kültürü devam ettirilmektedir. Bu köylerdeki Aleviler de “Pazartesili” ve “Çarşambalı” olarak iki gruba ayrılmaktadır. Her iki grupta da tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik iki temel ritüel olarak kabul edilmektedir. Aynı günün akşamı Sevar köyünde katıldığımız cem töreni Bulgaristan Aleviliğindeki (özellikle Deliorman bölgesi) cem ritüelleri hakkında gözlem yapmamızı ve detaylı bilgi sahibi olmamızı sağladı. Anadolu Aleviliğinde var olan cem uygulamaları ile Bulgaristan Aleviliğinde yaşatılan cem pratiklerinin karşılaştırmalı analizi yapıldığında, Bulgaristan Alevilerinin ve Anadolu Alevilerinin cem ayinlerinde benzer bazı ritüeller bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, Bulgaristan Aleviliğine has müstakil cem pratiklerinin de oluştuğu gözlemlenmektedir. Gerçekleştirilecek bilimsel çalışmalar ile Bulgaristan Aleviliği ile ilgili birçok materyal elde edileceğine dair inancımız her an daha da kuvvetlenmektedir.
Araştırma gezimiz kapsamında ziyaret ettiğimiz tarihi inanç merkezlerinden bir diğeri Yeşil Abdal Türbesi’ydi. Türbenin bulunduğu yere vardığımızda, yüreğimize hançerlerin saplandığı bir manzarayla karşı karşıya kaldık. Yeşil Abdal’ın gömülü olduğu yerin üzerinde kocaman kapkara bir haç (adeta bir hançer) dikiliydi. Kapaklı (Aleksandriya) köyünde bulunan türbe yıkılmış, yerine rahibe manastırı inşa edilmektedir. Alevi, Bektaşi şiir geleneğinin XVII. yüzyıldaki önemli isimlerinden olan Yeşil Abdal’ın 9 türbesinin bulunduğu yerin bir Türk mezarlığı olduğu ve Kanaat Baba mezarlığı olarak anıldığı ifade edilmektedir (Özmen, 1998: 161). Deliorman Alevileri Yeşil Abdal’ın asıl adının Mustafa Kanaat Baba olduğunu belirtmişlerdir. Yeşil Abdal, özellikle Deliorman bölgesinde yerleşik “Çarşambalı-Bektaşi” olarak anılan Aleviler tarafından, süreklerinin önemli bir temsilcisi olarak kabul edilmektedir. Yeşil Abdal Türbesi’nin bulunduğu Kapaklı köyü Bulgaristan Aleviliğinin tarihsel merkezlerinden Keçideresi ve Dobruca gibi yerleşim birimleriyle iç içedir. Tarih boyunca Bulgaristan Alevileri için önemli bir ziyaret-adak merkezi olan Yeşil Abdal Türbesi son dönemlere kadar bu fonksiyonunu sürdürmüştür. Türbenin bulunduğu yörede Bulgarların yanısıra Türkler de yaşamaktadır. Bitme aşamasına gelmiş olan manastırda çalışmalar öğrenemediğimiz bir sebepten dolayı durdurulmuştu. Bir yapılar birliğinden oluşan manastır inşaatının çevrelediği iç bölümde kalan türbe yıkılmış. Karşılaştığımız manzara tüm inançların, dinlerin yaşama ve temsil hakkı olduğu şeklindeki evrensel kabule aykırıydı. Yüzlerce yıl varolan türbe günümüze ulaşamamış. Türbenin yer aldığı ve Kanaat Baba Mezarlığı olarak bilinen mezarlık da yok olmuş. Yeşil Abdal Türbesi’nden ayrılırken bir tarihin nasıl kaybolduğunu müşahade etmenin verdiği sıkıntı, tarifsizdi.
Aynı günün akşam saatlerinde Akyazılı Sultan Türbesi’nin bulunduğu Tekkeköy (Obroçişte)’deydik. Akyazılı Sultan geleneğin Balkanlarda, XVI. yüzyıldaki önemli temsilcilerindendir (Ocak, 1999: 99). Sözlü ve yazılı kaynaklara göre asıl adı İbrahim olan Akyazılı Sultan, Otman Baba’nın takipçisi olup Otman Baba’nın ardından “kutupluk” görevini almıştır. XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Yeminî, ünlü manzum eseri Faziletname’de Akyazılı Sultan’ın Otman Baba’nın ardılı olduğunu belirtmektedir (Tepeli, 2002: 239). Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde, Akyazılı Sultan’ın şahsı ve Akyazılı Sultan Tekkesi hakkında açıklamalar yapmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre Akyazılı Sultan, Hoca Ahmed Yesevi halifelerindendir. Hacı Bektaş Veli ile beraber Bursa’ya gitmiş, oradan da Hacı Bektaş Veli tarafından Rumeli’ye gönderilmiştir (Çevik, 1996: 271). Evliya Çelebi, Akyazılı Sultan’ı tanıtırken ona birtakım üstün nitelikler atfederek Alevi, Bektaşi menkıbe geleneğine uygun bir eren profili çizer. Batova yöresine yerleşen Akyazılı Sultan, Osmanlı padişahları Orhan Gazi ile II. Murad dönemleri arasında yaşamıştır. Çelebi, Akyazılı Sultan Tekkesi ve tekkenin bugün meydanevi olarak bilinen bölümü ile ilgili ayrıntılı açıklamalar yapar. Yedi köşeli bu yapının mimarî açıdan bir şaheser olan yüksek kubbesinden, süslemeli iç tavanından, tavana asılı devasa büyüklükteki avizesinden, meydanevinin görülmemiş büyüklükteki ocağından, meydanın ortasındaki şadırvandan, meydandaki şamdanlardan ve meydanın çevresinde, tekkede tığlanan kurbanların postlarının serili olduğundan bahseder. Evliya Çelebi birçok dervişin yaşadığı, her gün yüzlerce mihmanın ağırlandığı Akyazılı Sultan Tekkesi’nin büyüklüğünde bir tekke daha görmediğini aktarır. (Çevik, 1996: 274). Bugün için Akyazılı Sultan Tekkesi’nde ayakta kalan bölüm, Akyazılı Sultan Türbesi’dir. Akyazılı Sultan Türbesi yedi köşeli bir yapı olup iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm olan giriş kısmından bir kapı ile ayrılan ana mekânda Akyazılı Sultan’ın merkadı bulunmaktadır. Türbe ve meydanevi de ciddi anlamda hasar görmüştür. Seyahatname’de mimarî bir şaheser olarak anlatılan meydanevinin külahlı kubbesi tamamen çökmüş durumdadır. Evliya Çelebi’nin bahsettiği tekkenin dervişlerinin kış mevsiminde meşe ağaçlarını arabalarla meydanevinin kapısından geçirerek yaktıkları heybetli ocak, ocağın üstündeki yüksek baca ve meydanevinin ana beden duvarları günümüze ulaşan kısımlardır. Meydanevi de iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünden bir kapıyla asıl meydana ulaşılmaktadır. Meydandaki ocak, kapının tam karşısındadır. Akyazılı Sultan Tekkesi’nde türbe ve meydanevinin yüzyıllar ötesinin yaşantılarını, anılarını taşıdıklarını hissetmemek mümkün değil. Yakın zamanda türbe ve meydanevi ile ilgili restorasyon çalışmalarının başlayacak olmasının mutluluğu ile ayrıldık, Tekkeköy’den.
Akyazılı Sultan’ın ardından adı Balkan Alevi, Bektaşi tarihi ile özdeşleşmiş Sarı Saltık’ın makam türbesinin ve tekkesinin bulunduğu Kaliakra (Kaligra)’ya gitmeye niyetleniyoruz; fakat türbe ve tekkenin bulunduğu Karadeniz sahilindeki kayalığın 1901 yılında Varna ve civarında yaşanan şiddetli bir deprem sonrası ana kara parçasından ayrılarak Karadeniz’in sularının altında kaldığını öğreniyoruz. Duyduklarımız bizlere farklı duygular yaşatıyor. Bir taraftan böyle önemli bir kültür hazinemizin kaybolmuş olmasına üzülüyor, bir taraftan da üzerinden bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen Türk bilim dünyasının konudan habersiz oluşuna şaşırıyoruz.
Kaligra Sultan Tekkesi hakkında da detaylı bilgileri Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bulmak mümkündür. Seyahatname’de Sarı Saltık, Ahmed Yesevi’nin talimatıyla Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli’nin dervişlerinden biri olarak anılmaktadır. Sarı Saltık hakkında biyografik bilgiler veren Seyahatname, Sarı Saltık’ı üstün niteliklere sahip bir eren olarak tanıtmaktadır. Seyahatname’ye göre, Kaligra Sultan Tekkesi’nin bulunduğu yer Karadeniz kıyısında denize uzanan bir burnun üzerindedir. Açık havalarda Kaligra kayalarından Sinop Burnu’nu ve Sinop Dağları’nı görmek mümkündür. Sarı Saltık, Kaligra kayalarının uç tarafında, bir mağarada gömülüdür. Evliya Çelebi, tekkede görev yapmış postnişinlere ait ağaç kılıçların, teflerin, kudümlerin, sancakların ve bayrakların varlığından; birçok dervişin tekkede yaşadığından, tekkeye ait birçok birimlerin bulunduğundan bahsetmektedir (Çevik, 1996: 492). Yolda Sarı Saltık hakkında bilgilerimizi birbirimizle paylaşarak Haskovo’daki Otman Baba Türbesi’ne vardık.
Araştırma gezimizde ziyaret ettiğimiz son tarihî mekân, Otman Baba Türbesi’ydi. Haskovo Tekkeköy’de bulunan Otman Baba Türbesi Bulgaristan Aleviliği ve Bektaşiliğinin temel merkezlerinin başında gelmektedir. Ziyaretimiz esnasında Otman Baba Türbesi ve çevresiyle ilgili sürdürülen bakım-onarım çalışmalarını da görme imkânı bulduk10. Yüzlerce insanın üstün gayret ve azminin eseri olarak inşa edilen meydanevini, misafirhaneyi, aşevini ve kurban kesim yerini gezdik. Yedi köşeli bir yapı olan Otman Baba Türbesi’nin giriş tarafında dört sütun üzerine oturtulmuş kubbeli bir bölüm bulunmakta ve buradan ana mekâna geçilmektedir. Otman Baba Türbesi’nin içinde, merkadın başında, yedi dilimli bir mezar taşı bulunmaktadır. Ayrıca duvarlarda çeşitli resim ve çerçeveler asılıdır. Restorasyon çalışmalarının kapsamına alınan türbe, özellikle Haskovo ve Kırcaali yörelerinde yerleşik Alevi topluluklar için önemli bir inanç merkezidir. Türbe çevresinde günümüzde de canlı bir adak-ziyaret kültü devam etmektedir. Türbenin etrafında çeşitli mezar taşları bulunmakta olup Otman Baba Türbesi’nin alt tarafında bir türbe daha vardır. Türbe’de Hasan ve Hüseyin adlarıyla anılan ve Otman Baba’nın dervişleri olarak kabul edilen iki mezar bulunmaktadır. Otman Baba Türbesi’ne ziyarete gelenler bu türbeyi de ziyaret etmektedirler. Otman Baba Türbesini ziyaretimizde tanıştığımız babalarla yaptığımız görüşmelerde Güney Bulgaristan’da dinamik bir Alevi, Bektaşi yapılanışının olduğunu öğrendik. Onlarca yerleşim biriminde Alevi Türklerin yaşadığı yörede üç Alevi, Bektaşi topluluk bulunmaktadır. Birinci grup Bektaşiler olup bunlar Deliorman bölgesindeki Alevi topluluklardan farklı olarak tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik ritüellerine sahip değillerdir11. İkinci grup Babailer olarak bilinmekte olup bunlarda da tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik bulunmamaktadır. Üçüncü grup Musahipliler olarak tanınmakta ve tarık (erkân çubuğu), musahiplik pratiklerini uygulamaktadırlar. Her üç grubun cem gelenekleri düzenli olarak sürdürülmektedir.
Otman Baba Türbesi’ni ziyaretimizle Bulgaristan’daki araştırma gezimiz tamamlanmıştı. Çalışma boyunca Bulgaristan’da Alevi ve Bektaşi tarihinin önemli temsilcilerinin türbelerini ziyaret etmek Alevi, Bektaşi inanç unsurlarının yaşadığı yerleşim birimlerini görmek; ayrıca Alevi, Bektaşi inançlarını temsil eden talip toplulukları ve inanç önderi olan babalar ile tanışmak mümkün oldu. Saha çalışmamız sonucu Bulgaristan’da yaşayan Alevilik ve Bektaşilik inancı ile ilgili belli tespitlere ulaşıldı. Tespitlerimizi belli bir başlık altında toplarsak:
Öncelikli olarak Bulgaristan Aleviliğinde, Anadolu Aleviliğinde temel kurum olan ocak yapılanışı birebir bulunmamaktadır. Anadolu Aleviliğinde her Alevi birey, bir ocağa mensuptur. Ocak aidiyeti doğuştan kazanılan bir statüdür. Birey ikrar vererek veya musahip olarak ocağın talipliğine girer; fakat bu ritüelleri gerçekleştirmeden önce de potansiyel olarak ocak talibi adayıdır. Anadolu Alevileri inanç künyelerinin merkezine ocak mensubiyetini almışlardır. Ocaklarda talip topluluklarının başta cem olmak üzere inanç hizmetlerini gerçekleştiren ocaklı dede aileleri bulunmaktadır. Dede ailesinin, ocağın kurucusu tarihî-karizmatik kişilik olan erenin soyundan geldiğine inanılır. Dedelikte soy güdülür ve dede statüsü babadan oğla geçer. Bulgaristan Aleviliğinde ise tanımladığımız şekilde Alevi inanç-dede ocakları yoktur. Bulgaristan Alevileri Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli), Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Musa Baba gibi tarihî kişiliklerin adına ocak örgütlenişine gitmemişlerdir. Saha çalışmamızda Bulgaristan Alevilerinin kutsal şahsiyetleri, bir bütünün parçası olarak benimsedikleri görülmüştür. Bulgaristan Aleviliğinde, Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi “dedelik”kurumu da bulunmamaktadır. “Dedelik” yerine “Babalık”kurumu oluşturulmuştur. Bulgaristan Aleviliğinde inanç önderleri babalardır. “Pazartesili’’, “Çarşambalı’’, “Babai’’, “Bektaşi’’, “Musahipli” gibi Alevi topluluklarda inanç liderleri babalardır. Bulgaristan Aleviliğinde babalık, dedelikte olduğu gibi babadan oğula geçmez. Soy mecburiyeti yoktur. Babalar topluluğun kabulü ile belirlenir. Bulgaristan Aleviliği ile Anadolu Aleviliğinin örtüştüğü noktaların başında, ocak aidiyetinde olduğu gibi; “Pazartesili’’, “Çarşambalı’’, “Babai’’, “Bektaşi’’, “Musahipli”gibi Alevi toplulukların üyeliğinin de sonradan değil, doğuştan kazanılmasıdır. Bulgaristan Aleviliğinde Alevi birey soyunun bağlı olduğu Alevi topluluğa aidiyet duymaktadır. Bulgaristan Alevilerini üç temel unsura göre gruplandırmak mümkündür. Birinci unsur cem hizmetinin yapıldığı gündür. Bu durum özellikle Deliorman bölgesi için geçerlidir. İkinci unsur Şücaaddin Veli Ocağı’na bağlılıktır. Aslında birinci ve ikinci unsur iç içedir ve birbirini tamamlamaktadır. Üçüncü unsur musahiplik ritüelidir. Bu veriler Bulgaristan Alevilerinin bağlı oldukları süreği tanımlamalarının araçlarıdır.
Bulgaristan Aleviliğiyle ilgili diğer tespitlerimiz, ritüel evren ile ilgilidir. Anadolu Aleviliğinde yaygınlık gösteren tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik ritüelleri Bulgaristan Aleviliğinde de bulunmaktadır; fakat Haskovo ve Kırcaali bölgelerinde yerleşik bazı Alevi topluluklarda tarık (erkân çubuğu) ve musahiplik ritüelleri uygulanmamaktadır. Anadolu Aleviliğinde on iki hizmet olarak bilinen ritüellerle Bulgaristan’da yapılan cem pratikleri arasında belirgin farklılıklar görülmüştür. Özellikle semah ritüeli Bulgaristan Aleviliğine has niteliktedir12. Nefes, duvaz-ı imam kültürünün Bulgaristan Aleviliğinde canlılığını sürdürdüğü tespit edilmiştir. Zakirlerin, Alevilikte “ulu ozanlar”olarak kabul edilen Şah Hatayî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet gibi şairlerin yanında; yörelerinin yetiştirdiği şairlerin eserlerini de okudukları görülmüştür. Zakirler Anadolu Aleviliğinde olduğu gibi enstrüman olarak bağlama kullanmaktadırlar. Belli başlıklar altında özetlediğimiz Bulgaristan Aleviliği hakkında gerçekleştirilecek bilimsel çalışmalarla önemli veriler toplamak mümkün olacaktır. Tarihsel ve geleneksel bir Alevi inancının yaşandığı Bulgaristan’da var olan inanç ve kültür unsurları; tarih, sosyoloji, antropoloji, halk edebiyatı, müzik gibi bilim disiplinlerinin müşterek çalışmalarıyla ele alınmalıdır. Yapılacak çalışmalarla Alevilik ve Bektaşilik inançları hakkında birçok tamamlayıcı bilgi edinilecektir. KAYNAKLAR AKALIN, Şükrü Haluk. (1988). Saltuk-Name Ebü’l Hayr-ı Rumi. C.2. İstanbul. ÇEVİK, Mümin. (1996). Evliya Çelebi Tam Metin Seyahatname. C: 2/3. İstanbul.
Dipnotlar
1 Hacı Bektaş Veli Velayetnamesinde Hacı Bektaş Veli’nin birçok halifesinin yurt kurma sebebiyle Anadolu’nun ve Balkanların farklı yörelerine gönderildiği anlatılmaktadır (Gölpınarlı, 1995: 79).
2Tekkeköy’de bulunan Otman Baba türbesine ziyarete gelen ve burada görüştüğümüz Batı Trakya’da yerleşik Alevi Türkler örgütlenmeye çalıştıklarını, Seyyid Ali Sultan Türbesi ve Dergâhını ziyaret ettiklerini ve kutsal mekân çevresinde inanç pratikleri gerçekleştirdiklerini anlattılar. Bulgaristan Alevileri de topluluklar hâlinde Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Türbesini ziyaret etmektedirler.
3 Burada özellikle Bulgaristan Razgrad Cem Derneği Başkanı Veysel Bayram Bey’e katkılarından dolayı çok teşekkür ederiz.
4 Kıdemli Baba’nın adı kaynaklarda Kademli Baba olarak da geçmektedir (Çevik, 1996: 285). Kıdemli Baba’nın türbesi Sliven (İslimiye) ilinin Nova Zagora (Yeni Zağra) ilçesine bağlı Grafitovo köyündedir. Kıdemli Baba Türbesi de Otman Baba, Akyazılı Sultan ve Demir Baba türbeleri gibi yedi köşeli bir yapıdır. Türbelerin yedi köşeli olarak inşa edilmesini, türbede yatan erenin soyunun on iki imamdan yedinci imam olan İmam Musa Kayın’a çıkmasına bağlayanlar bulunmaktadır. Türbenin yedi köşeli olması erenin on iki imam soyundan geldiğini ve Seyyid olduğunu göstermektedir (Noyan, 1976:12). Bulgaristan’da bulunan Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba ve Kıdemli Baba gibi Alevi, Bektaşi tarihinde önemli şahsiyetlerin türbelerinin yedi köşeli olması Hurufilik ile bağlantılı olabilir. Hurufilik’de yedi rakamı öğretinin temel noktasıdır. Hurufiler yedi sayısı üzerinden insan ve kozmik alem ile ilgili çıkarımlarda bulunurlar. Harf ve sayılara sembolik anlamlar yükleyerek buradan birtakım ezoterik sonuçlar çıkaran Hurufiliğin tarihte Balkanlar’da güçlü şekilde örgütlendiği bilinmektedir. Özellikle Bulgaristan’ın Varna, Filibe gibi yörelerinde Hurufiler faaliyet göstermişlerdir. Balkan Alevi, Bektaşi edebiyatının temsilcilerinden Virani, Usuli, Yemini, Muhiddin Abdal gibi şairlerin eserlerinde Hurufi etki çok açıktır. Zaman içerisinde Hurufilik, Alevilik ve Bektaşilik düşün-inanç sistemleri içerisinde erimiştir.
5 Turgut Koca, Haydar Baba’nın 1977 yılında vefat ettiğini söyler (Koca, 1990: 789).
6 Antolojilerde asıl adının Haydar Cemil olduğu, şiirlerinde Haydar veya Haydari mahlasını kullandığı belirtilmektedir (Koca,1990: 789). Haydar Baba’ya ait aşağıdaki duvaz-ı imam antolojilerde yer almaktadır:
„Hüseynidir kısvemiz, sırtımızda aba post
Mücerretiz tertemiz, Hü dost Hak dost Allah dost
Bektaşiyiz Bektaşi, attık gamı telâşı
Şah’dır kırkların başı, Hü dost Hak dost Allah dost
Muhammed Hatice’den, Fatma Ali ve Hasan
Hüseyn’e erişirsen, Hü dost Hak dost Allah dost
Zeynel Abidin ile, Cafer-i Sâdık bile
Kâzım Rıza’dan dile, Hü dost Hak dost Allah dost
Taki, Naki, Askerî, Mehdi hem ol Hayderi
On iki imam cevheri, Hü dost Hak dost Allah dost.’
(Özmen, 1998: 357).
Duvaz-ı imamda on iki imamlardan İmam Muhammed Bakır’ın adı geçmemektedir.
7 Ahmet Hezarfen başka bir yazısında ise tekkeyi ilk satın alan kişinin adını Ahmet Efendi şeklinde vermektedir (Hezarfen, 1994: 29).
8 Araştırmacılar, Demir Baba Velâyetnamesi’nde adı geçen Hüseyin Baba’nın Voden’de türbesi bulunan Hüseyin Baba olduğunu belirtmektedirler (Noyan, 1976: 38).
9 Alevi, Bektaşi şairlerinin eserlerinin toplandığı antolojilerde Yeşil Abdal’ın şiirlerine de yer verildiği görülür:
Yeşil Abdal dört kitabı
Cem eyleyip yazan kimdir
Ya mağripte atlan topu
Ta meşrikte çelen kimdir?
Ateş yakıp çiğ pişmeden
Ruhu tene kavuşmadan
Ana rahmine düşmeden
Ya doğmadan ölen kimdir?
Bir göl vermişler sülüğe
Derya ummandır balığa
On sekiz yıl karanlığa
Kul Hamza’yı salan kimdir?
Balık öküz ayağında
Cihanda solunda sağında
Kırk yıl balık kursağında
Beş vaktini kılan kimdir ?
Ali Hamza Hasan üçü
Cennettir Kâbe’nin içi
İsmail’e inen koçu
Bıçak urup kesen kimdir?
Hak resulü geçti çağlar
Kaçamaz dağ ile taşlar
Her kimi sorarsam ağlar
Ya felekten gülen kimdir?
Yeşil Abdal söz ulunun
Ko gezsin dünya delinin
Son döneminde Azrail’in
Kendi canın alan kimdir? (Özmen, 1998: 161).
10 Ağustos 2007’de Otman Baba türbesini ziyaretimizde, türbe ve çevresindeki çalışmaların tamamlandığını gördük. Özellikle on iki köşeli olarak inşa edilen cemevi ve cemevinin yanındaki mihmanevleri, Türkiye’de bu konuda sürdürülen çalışmalara örnek olacak niteliktedir.
11 “Bektaşiler”olarak tanımlanan bu topluluğun geleneksel Bektaşilik olan “Babagan Bektaşilik”le bağlantısı hakkında araştırmalar yapılmalıdır. Otman Baba Türbesi’nde tanıştığımız ve Tekkeköy’de ikamet eden, Bektaşiler koluna mensup bir baba aslen kendilerinin Yunanistan, Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Dergâhı’na bağlı olduklarını söylemiştir. Günümüzde Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Dergâhı Yunanistan sınırları içerisinde kaldığı için, Elmalı Baba’yı mürşit olarak benimsediklerini aktarmıştır. Bektaşiler’e göre Mandacı köyünde türbesi bulunan Elmalı Baba, Seyyid Ali Sultan’ın (Kızıldeli) kardeşidir.
12 Özellikle Deliorman yöresi Alevilerinin cemlerinde döndükleri “kiriş arası semahı” semah ritüeli açısından orijinallik gösterir.
Coşkun KÖKEL*
*Uzman, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi: ckokel@gazi.edu.tr
Kaynakça
http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/940
/sö & /şa