Mustafa Sazcı


“Şu vücud-u adem cana zindandır,

Seyran et zindanı aş demedim mi?

Derenin önünde bendi düşmandır,

Yıkıp da deryaya koş demedim mi?”

Aşık Ali Dede

“Oğul, içinde bulunduğumuz cihânda iki alem vardır. Birine derler ki Zulümat Alemi diğerine de Nur Alemi. Etrafında gördüğün herkes, şu naçarda birinci alemdedir. Bizlerin gözleri vardır görmez, kulakları vardır duymaz, akılları vardır akletmez. Çünkü karanlık alemindeyik, benlik denilen varlık Hakikata vasıl olacağımız tüm azalarımızı mühürlemiştir. Ee gurban; göze nur gönülden gidecek ki göz görsün, kulak işitsin, akıl akletsin. Gönül mühürlüyse ne yapacağız? İşte mesele orada; o kişinin önce nefsini terbiye etmesi, daha sonra nefsini ve kalıbını tanıması, kalıp iken yola talip olarak kendinden geçip kendini bulması gerekir. Yoksam değil mum yakmak, güneşi endirsen yere o karanlık aydınlanmaz. Diğer alem ise Nur alemi, o alemdekilerin ayak türabıyım onlar bakmadan gören, duymadan işiten, söylemeden fehmedenlerdir, onlar gök ile yerin sahibidir…”

Hasan Dede

Mürşid-i Kâmillerin, İnsan-ı Kâmillerin meclisine sürünerek girdiğim o günden beri, hiçlik deryasına gark olanların târında onlar ile kürek çekiyorum. Çekiyorum lâkin benden geçmek, nefsini öldürmek kolay olmasa gerek. Hissediyorum… hissediyorum bu zindanın içindeki olan canın ızdırabını. Sahi, Yunus’un hapsolduğu balık, vücudu olabilir miydi? Ya da Muhammed’in zindan dediği dünya, üç yüz altmış altı sokağı, dörtyüz kırkdört bin dergâhı ile vücudu…

Tüm bu soruların cevabını yine aşıkların, sâdıkların, bağrı yanıkların, uyanıkların kelâmlarında arayalım; arayalım ki bulalım, şüphesiz ancak arayanlar bulur.

Aşık Ali Dede’nin nefesinde buyurduğu üzere, insan vücudu aşık için bir zindandır. Aşığın, maşuğa kavuşması ancak o zindanın aşılması ile mümkün olacaktır. Lakin bu meselede can ile cananı kavuşturmak iki cümlede anlattığımız kadar kolay olmasa gerek. Her şeyi bir kenara bırakın dünya üzerindeki var olan her şeyden tatlı olan nefisten dolayısıyla kin, kibir, buğz, adavet gibi söylerken yerdiğimiz ancak vazgeçemediğimiz çirkinliklerden nasıl kopacağınızı düşünün. Çok zor değil mi?

Şüphesiz ki çok zor ancak Hakikat rahında sabit kadem kılacak olanların geçmesinin zaruri olduğu bir duraktır bu. Bunun için evvel aklın kemendini nefse değil, nefsin kemendini akıla vermek ve bu doğrultuda nefsi ıslah eylemek gerekir. Eğer tüm bu sancılı süreci aşarsak ancak gönlün dolayısıyla hakikate vasıl olacağımız cemî azamızın mührünü çözmüş oluruz.

Gönlün ve dolayısıyla cümle azaların mührünü çözen kişi içinde bulunduğu zulümat aleminde kendi özünde delilini uyarır ve o vakit ikinci alem yani “Nur aleminde” kendini bulur. Ve o vakitten sonra onun nazar kıldığı her yer Hakk tecelligâhıdır.

Vücudun içindeki insan damla da zerre iken, vücudu aşan adem ise damla iken artık derya olmuştur. Bir diğer deyişle Şah-ı Merdan’ın buyurduğu üzere vücudu aşmayan adem “kendini küçük bir cisim.” sanar oysa ki vücudunu aşan adem “en büyük alemin kendinde gizli olduğunu” bilir. Buna binaen şu teşbihte bulunabiliriz. Vücudun aşmayan insan deryada yüzen ağzı kapalı, içi su dolu bir şişedir. Cem-i azanın mührünün çözülmesi ise şişenin tıpasının açılması anlamına gelir. Bu meyanda sağir(küçük), kebirle(büyükle); küçük alem, büyük alemle, damla deryayla veya mikro makroyla hemhâl olur. Aşık-ı sadıkların “Hakk’ın varlığında erimek, hiçliğin içinde varlığı bulmak” dediği de bu olsa gerek.

Ve yine erenlerin buyurduğu üzere terk-i adem-i vücûd eyliyen, vâcib-ul vücud’da hasıl olur. Yani kendi bedenini terk eyleyen insan Hakk’ın varlığında yani yine kendi bedeninde kendi varlığını kaim eyler.

Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına vücudu terk eylemekten kastımız “fiziken ölmek” olarak algılanmamalı bizim kastımız farklı farklı şişelerdeki suları birleyebilmek yani vücudu ortadan kaldırarak canı canana kavuşturmaktır kısacası “ölmeden evvel ölmektir.”. Hasan Dede’nin “Aşıklar için ölüm miraçtır.” sözünde vurguladığı gibi kudret kandilinde bir ziya(nur) iken ana rahminden yani kubbe-i rahmandan cisim bulan insan yolda ölümünü gerçekleştirip terk-i vücud eyleyince yine o ziyaya(nura) bir başka deyişle cananına kavuşacaktır.

Yazının ilk kısmını tamam eylerken son söz niyetine:

Biz, o’yuz ancak o yalnızca biz değildir. O vakit:

“Gafil olma cümle cihan bir vücud,

Fark edersen aziz mihman sendedir.”

Virani

Hü!