Mahsuni Gül
Bu derlemede Ziya Gökalp ve İttihat Terakki’nin yönlendirmesiyle Ermenileri araştıran Esat Uras’ın Alevilere dair raporuna değinilmeye çalışılacaktır.
Her ne kadar Esat Uras’ın Alevilere dair bu raporu yayınlanmışsa da konunun güncelliği göz önüne alındığında Esat Uras’ın Alevilere dair bu raporunu tekrar anımsamakta ve bilince çıkarmakta yarar var.
Söz konusu derleme bu yüzden kaleme alınmıştır.
Fuat Dündar, “Modern Türkiye’nin Şifresi” adlı eserinde şöyle yazar:
“… Gökalp’in inisiyatifinde, bir grup araştırmacı Anadolu’ya gönderilir; Baha Sait Bey Kızılbaş ve Bektaşileri araştırmak için; Bursalı Mehmet Tahir (Olgun) ve Haşan Fehmi (Turgal) Hoca Ahileri araştırmak için; Esat Uras Bey Ermenileri araştırmak için;… Sorbonne’da Emile Durkheim’in öğrencisi olan M. Zekeriya Bey, aşiretler, tarikatlar ve Alevileri araştırmak üzere görevlendirilir…” (1)
Fuat Dündar’ın eserinde aktardığı bu bilgi, başka eserlerde de yer alır.
Bu bilgilerden de anlaşılıyor ki, İttihat Terakki’nin yönlendirmesiyle ve Ziya Gökalp’in inisiyatifinde Esat Uras Ermenileri araştırmak için görevlendirilir ve Esat Uras Ermenileri araştırarak bu araştırmasını rapor olarak sunar ve kitaplaştırır.
Fakat sonradan ortaya çıkan bilgilere göre Esat Uras sadece Ermenileri araştırmamış, Yezidileri, Alevileri, Bektaşileri, Poşaları, Elekçileri kısaca ifade etmek gerekirse Çingeneleri de araştırmış ve bunlar hakkında da etnoğrafik ve sosyolojik etüdler kaleme almıştır.
Esat Uras’ın kaleme aldığı “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi ” adlı eserinin arka kapağında yer alan şu bilgi de bu anlamda önemli bir bilgidir:
“… Hazırladığı ve yayımlıyamadığı “Dış Tanrıça” Yezidiler”, «Alevilik ve Bektaşilik Üzerinde Etüdler» adlı eserlerin de yazarıdır…” (2)
Görüldüğü üzere Esat Uras Yezidileri, Alevileri ve Bektaşileri de araştırmıştır.
Murat Küçükuğurlu’nun “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Kars – Erzurum Yöresi Alevi Türkmenleri ve Esat Uras’ın Bir Raporu” adlı makalesinde yer alan Esat Uras’ın raporu ise konumuz açısından son de ece önemli bir rapordur.
Murat Küçükuğurlu, makalesinde şöyle yazar:
“… Esat Uras’ın aşağıda aynen vereceğimiz raporunu, yukarıda verilen bilgiler ışığında değerlendirmek ve yorumlamak faydalı olacaktır (BCA, CHPK, 490.01.494.1988.2, 1930):
“CHP Kâtib-i Umumiliğine
Orta Anadolu’da olduğu gibi 4. mıntıkayı teşkil eden vilayetlerde de Kızılbaşlık yaygındır. Sünni Türklerden hakaret gören, kendi hallerine bırakılan ve kendi kendilerini idare eden Kızılbaş Türk köyleri pek çoktur. Erzincan’ın merkeze tabi birçok köylerinde ve nahiyelerinde çalışkan ve temiz birçok Türk, cahil adamların ektiği bu mezhep kavgası yüzünden acınacak bir halde bulunmaktadırlar. Aslen Türk olan ve Türkçeden başka bir lisan bilmeyen birçok Türk, sırf mezhep farkı yüzünden Alevi olan Kürtlerle mezhep iştiraki görmüş, milliyetlerini unutarak Kürtlük iddia etmeye başlamışlardır. Dersim dedeleri bu köylere giderek ayin yapmaktadır ki bu da meselenin mühim bir siyasi yönüdür.
Maalesef asırların miras bıraktığı bir cahillik olarak, güya Kızılbaş ve Alevi olmak, bu halis ve temiz öz Türkleri Türklük camiasından ihraca sebep gibi telakki edilmektedir. Mezhep milliyete tercih edilmektedir.
Aslında çok çalışkan ve açık fikirli olan ve Sünni Türklerden gördükleri nefret sonucu aralarında kuvvetli bir bağ oluşan bu Kızılbaş Türklere milliyetlerini hatırlatarak onları metruk bırakmamak gerekir.
Bütün Anadolu’da 2 milyon kadar tahmin olunan bu Kızılbaşlar hakkında esaslı ve doğru bir siyaset takip etmek yerinde olur.
Erzurum, Erzincan, Kars kazalarına, ocak avarızını, dedelik hakkını Kızılbaş çelebisi vergilerini toplamak için Kırşehir, Sivas, Yıldızeli ve Yozgat’tan dedeler gelmektedir… Bu dedelerin sözleri, emirleri, haberleri bu kitle için sarsılmaz bir iman teşkil etmektedir. Hükümetten yardım görmeyen, Sünni halkın hakaretlerine maruz kalan ve cahil dedelerin elinde oyuncak olan bu insanlar sırf bu nedenle bizden ayrı bir kitle halinde, kendi aralarında sıkı bir irtibatla, dedelerin telkinleriyle teselli bulmaktadırlar.
Bektaşi ve Kızılbaş Çelebilikleri’nin ilgası ile bunlar kesinlikle ortadan kalkmamıştır. Eski teşkilat bâkidir. Dedeler muntazam surette en uzak yerlere kadar gitmekte, köylü için vergiden çok ağır olan aidatları ve nezirleri almakta ve telkinlerde bulunmaktadırlar. Kızılbaşlar da bu parayı her şeye tercihan vermektedirler. Esasen son derece ketum olan ve bunlardan Sünni Türklere asla bahsetmeyen Kızılbaşlar’dan aldığımız malûmat bunu doğrulamaktadır…
Aldığım bu bilgiler, Kars’ta en koyu bir Kızılbaşlık muhiti olan Posof kazasında yaptığım tetkikat, İstanbul emniyeti umumiyesinde iken Kızılbaşlıkla ilgili edindiğim malumat ve bu adamlardan bazılarıyla yaptığım görüşmelerden alınmıştır. Şiilik tamamiyle farklıdır. Kızılbaşlık Aliyullahiliktir. O her şeyde Ali’yi görür. Bütün harikuladelikler ondan gelir. Ali’nin kahramanlığı, yiğitliği kendisi için bir perestij bir taabbüt mevzuudur… Halbuki Şiilik imamette Hz. Ali’ye ait hukukun gaspı, birçok haksızlıklar silsilesi, ahkâm ve içtihatlarda derin farkları ihtivâ eder. Doğu’da Şiilik İran propagandasını istihdaf eder. Aradaki fark Sünni-Şiiliktir. Kızılbaşlık ise bir Sünni’yi kedisine gâvurdan daha fena gösterir. Posof ’ta bir Kızılbaş’a harpte Türklere yardım edip etmediklerini sorduğum zaman “iki tarafa da yardım etmedik” demişti. Bu cevap bu zihniyete iyi bir örnektir.
Kars’ta Kızılbaş olarak 8.000’den fazla Türk vardır. Kars ve Ardahan mülhakatında Kızılbaş nüfus 30-40.000 kadardır. Bunlar içinde en çok ehemmiyet verilecekler sınır üzerindeki Posof kazasındaki Türkmenlerdir. 93’ten itibaren Rus idaresinde kalmış olan bu Türkmenlere Ruslar, kendilerinin esasen Afganistan’dan gelmiş olan Türkler olduğunu ve Türkiye Türkleri’yle aralarında bir milliyet münasebeti bulunmadığını aşılamışlardır. O zamandan beri bunlar nasıl bırakılmışsa öyle kalmışlardır.
Posof’taki bu Türkmenler tamamen Sivas, Yozgat, Çorum havalisinden gelmiş olan Türkmenlerdir. Şimdi bulundukları köylere gelmiş oldukları yerlerdeki köylerin isimlerini vermişlerdir. Lehçe ve lisan tamamiyle eski yerlerinin dilidir. Bu kadar senelik ayrılığa rağmen bir Sivaslı, Yozgatlı ile aralarında katiyen bir kelime lehçe farkı yoktur. Eski yerlerden gelen dedeleri ile aynı lehçeyi konuşmaktadırlar.
Posof’taki Kızılbaş Türkmenler kesif bir şekilde şu köylerde bulunmaktadırlar:
Yukarı Damal, Aşağı Damal, Külekçi, Çikora, Kirpeşin, Seyidören, Tepeköy, Erzede, Yukarı Gündeş, Aşağı Gündeş, Dereköyü, Kalender Deresi, Sors, Samathev: Yozgat Hüseyinabad’dan gelmişlerdir.
Saskara, Kerkeden, Danaeden, Virane Nakalay: Divrik’ten gelmişlerdir.
Fayatlı, Çat, Çimli Çayır: Yozgat’tan gelmişlerdir.
Bunlardan başka Kars merkez kazası, Sarıkamış mülhakatı, Allahu Ekber dağları silsilesi etekleri ve Oltu mülhakatında birçok Kızılbaş köyleri vardır…
Posof’taki bütün bu köyler diğer bütün Türk köylerinden tamamen tecrit edilmiş bir hâldedir. Diğer Türklere kız vermezler ve onlardan kız almazlar. Hepsi okuma yazmadan mahrumdur… Kendilerine mahsus âdet ve gelenekleri vardır. Bütün bu köyler tamamiyle bila istisna frengi ile malûldür… Demir gibi sağlam ve gürbüz bu köylerdeki Türklerin kısık sesleriyle frengi yaraları altındaki manzaraları yürek parçalayıcıdır. Damal köyünde görüştüğüm 60 yaşındaki Hüseyin şimdiye kadar sekiz çocuğunun yara hastalığından öldüğünü, 3 liraya Ardahan doktoruna karısına yaptırdığı aşı ile bir çocuğunun sağ olarak doğduğunu söylemiştir.
Bu kişilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi ve dedelerin elinden kurtarılması gerekir. Bu dedeler genellikle Sivas’ın Yıldızeli’nden gelmektedir. Kızılbaşlara karşı asırlardan beri devam eden nefretin kaldırılması, bunlara her şeyden evvel milliyetlerinin bildirilmesi, hükümet memurlarının bu konuda tedbir almaları, mekteplerin en önce bu köylerde açılması, fırka teşkilatının aralarına girmeleri uygun olur. Mıtıka 4 Müfettişi Esat…” (2)
Esat Uras’ın bu raporu devletin Kızılbaşlara bakışını da ziyadesiyle ortaya koymaktadır görüldüğü üzere.
Makalenin içeriğinde Yıldızeli Aleviliği olduğu için burada Esat Uras’ın Yıldızeli Aleviliğine bakışını tekrar anımsamakta yarar var.
“…Erzurum, Erzincan, Kars kazalarına, ocak avarızını, dedelik hakkını Kızılbaş çelebisi vergilerini toplamak için Kırşehir, Sivas, Yıldızeli ve Yozgat’tan dedeler gelmektedir…
Bu kişilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi ve dedelerin elinden kurtarılması gerekir. Bu dedeler genellikle Sivas’ın Yıldızeli’nden gelmektedir…” (2)
Esat Uras’ın bu raporuna göre Erzurum, Erzincan, Kars kazalarına, ocak avarızını, dedelik hakkını Kızılbaş çelebisi vergilerini toplamak için Kırşehir, Sivas, Yıldızeli ve Yozgat’tan dedeler gelmektedir görüldüğü gibi.
Ve Esat Uras’ın bu raporunda önemli olan diğer husus ise Posof’taki Kızılbaş Türkmenlerin yoğun bir şekilde bulundukları köylerin ve bu köylerin nerelerden geldikleri bilgisidir.
Burada kısaca da olsa Hamza Aksüt’ün ve Cemal Salman’ın konuya ilişkin eserlerine değinmekte yarar var.
Neden?
Çünkü Esat Uras’ın raporunda yer alan bilgilerle Hamza Aksüt’ün ve Cemal Salman’ın konuya ilişkin eserlerinde değindikleri bilgileri birbirleriyle karşılaştırmakta yarar var.
Hamza Aksüt “Aleviler” adlı eserinin “Kazımoğulları / Musa Kazım Ocağı” ara başlıklı bö lümünde şöyle yazar:
“… Ocağın Gaziantep’teki talipleri Milelis, Sarılar, Gözübüyük, Miseri ve Köseler köylerindedir. Ardahan’ın Damal ilçesinin Aşağı Damal, Yukarı Damal, Aşağı Gündeş, Seyitören, Dereköy,
Burmadere köyleriyle Yozgat’ın Boğaz!ıyan ilçesine bağlı Evciler beldesi de bu ocağın talibidir. Batı Anadolu’daki Çepnilerin de dedesi olan Musa Kazımlıların, Amasya ve Zile’de de talip yerleşimleri olduğu söylenmektedir…” (3)
Hamza Aksüt eserinin “Gözü Kızıl Ocağı” ara başlıklı bölümünde şöyle yazar:
“…Ocağın en önemli merkezlerinden biri olan Yıldızeli’nin Nallı köyünden derlenen bilgilere göre Gözü Kızıllar, Bağdad’dan ayrılıp Maraş-altına yerleşmiştir. 400-500 yıl önce ise Maraş-altından ayrılarak Ardahan’ın köylerine yerleşen Gözü Kızıl dedelerinin ve taliplerinin bir kısmı, on dokuzuncu yüzyıl ortalarında Nallı ve Davulalan köylerine yerleşmiştir. Ardahan’daki köyleri, Damal’a bağlı Otağlı (Erzade), Hanak’a bağlı Saskara ve Göle’ye bağlı Kalecik’tir…” (3)
Cemal Salman ise “Göç ve Kentleşme Sürecinde Alevi Kimliğinin Kültürel Siyasal Değişimi ve Dönüşümü” adlı Doktora Tezi’nde şöyle yazar:
“…Ele aldığım bölgede –ki, Cemal Salman Yıldızeli’ni kastetmektedir- Alevi köylerinden 14’ü ve kilci ya da dervişçi (Avcıpınarı, Delikkaya, Esençay, Kaman, Karakaya, Kızılköy, Ortaklar, Üyük, Sarı çal, M. Sarıkaya, Tayalan, Yassıkara, Yuvalıçayır, Yücebaca). Bu köylerin doğrudan bağlı bulunduğu bir ocak yok; Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhından icâzet almış vekil dedelere talipler. Bunlardan bir kısmının önceleri Piri Baba ya da Garip Musa Ocağı talibi olduğunu görüştüğüm yaşlılardan öğrendim. Ayrıca Akçakale, Nallı ve Yeşilalan köylerinde de vekilci talipler yaşıyor. Bunun dışında kalan köyler, erkâncı ve ocak yönünden dağınık bir görüntü sergiliyorlar. Akçakale, Garip Musa; Akpınar, Hubyar; Aslandoğmuş, Eraslan; Davulalan, Karaleylek ve Nallı Gözükızıl; Doğanlı, Şah İbrahim ve İmam Kazım; İslim, Seyit Ali (Kızıldeli) ve Kul Himmet; Kaleköy, Ağuiçen, Kocabudak ve Hubyar; Kıvşak, Arzuman; Topulyurdu, Hubyar, Anşabacılı, Kurdoğlu ve Veli Baba; Yağlıdere, Hubyar ve Kurdoğlu; Yeşilalan, Babamansur; Banaz, Yakupköy ve Yusufoğlan, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet ve Hatemi ocaklarının zikredildiği köyler oldu. Görüldüğü gibi, bazı köylerde farklı ocaklardan talipler bir arada yaşamaktadır ya da bir başka ifadeyle aynı ocağın farklı köylerde talipleri vardır…”
Cemal Salman söz konusu eserinde şu bilgiyi de aktarır:
“…2) Erkâncı/Dedeerkân köyler: Akçakale (Garip Musa), Akpınar (Hubyar), Davulalan (Gözü kızıl), Karaleylek (Gözükızıl), Nallı (Gözükızıl), Doğanlı (Şah İbrahim, İmam Kazım), İslim (Se yit Ali/Kızıldeli, Kul Himmet), Kaleköy (Ağuiçen, Kocabudak, Hubyar), Kıvşak (Arzuman, Sarı İsmail, Melikgazi), Topulyurdu (Hubyar, Anşabacılı-Veli Baba-Kurdoğlu), Yağlıdere (Hubyar-Kurdoğlu), Yeşilalan (Babamansur), Banaz (Pir Sultan Abdal), Yakupköy (Pir Sultan Abdal, Kul Himmet), Yusufoğlan (Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Hatemi).
3) Bektaşi-Erkâncı talipleri bir arada olan köyler: Akçakale, Nallı, Yeşilalan…” (4)
Esasen Cemal Salman’ın Nallı Köyü’nün Aleviliğine dair aktarmış olduğu bu bilgileri diğer bilgilerle karşılaştırdığımız zaman görüyoruz ki, Cemal Salman’ın Nallı Köyü’nün Aleviliğine dair ak tarmış olduğu bu bilgiler Hamza Aksüt’ün verdiği bilgilerle örtüşmemektedir.
Esat Uras’ın verdiği bilgilerle gerek Cemal Salman’ın ve gerekse de Hamza Aksüt’ün verdiği bilgiler ise kısmen örtüşmekte ve kısmen de örtüşmemektedir.
- Esat Uras Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi Belge Yayınları İstanbul 1976 Arka kapak ya zısı.
- Murat Küçükuğurlu Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Kars – Erzurum Yöresi Alevi Türkmenleri ve Esat Uras’ın Bir Raporu Erişim Tarihi 20. 08. 2021
- Hamza Aksüt Aleviler
- Cemal Salman Göç ve Kentleşme Sürecinde Alevi Kimliğinin Kültürel Siyasal Değişimi ve Dönüşümü Erişim Tarihi 20. 08. 2021
Siz de fikrinizi belirtin