Nidâ Haktan
Türk düşünce dünyasında derin izler bırakan isimlerden biri olan Esat Korkmaz, Alevilik-Bektaşilik inancının felsefi, tarihi ve kültürel zenginliklerini anlamak ve anlatmak adına ömrünü adamış bir aydındır. Onun yaşamı ve eserleri, Anadolu’nun binlerce yıllık kadim bilgelik mirasını günümüz insanına taşıma çabasını yansıtır. Korkmaz’ın düşünce dünyasını anlamak, aslında insan, doğa ve evren arasındaki derin bağı keşfetmek demektir.
Hayatın Yolculuğu ve Düşüncenin Şekillenmesi
Esat Korkmaz’ın hayatı, Anadolu’nun derinliklerinden beslenen bir entelektüel yolculuktur. Onun eğitimi, sadece akademik bilginin değil, aynı zamanda toplumsal gerçekliğin ve kültürel mirasın ışığında şekillenmiştir. Anadolu’nun çok katmanlı yapısını keşfetmek için çıktığı yolculuklar, onun zihninde hem bir araştırmacı hem de bir insanlık sevdalısı olarak iz bırakmıştır.
Korkmaz, Alevilik-Bektaşilik öğretisini ele alırken bu inancı yalnızca bir ibadet sistemi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi olarak görmüştür. Onun kalemi, bu felsefeyi bir entelektüel titizlikle işlerken, insana dair sorulara cevap arar: Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?
Eserlerinde İnsan-ı Kâmil ve Hakikatin Arayışı
Korkmaz’ın düşünce dünyasının merkezinde insan-ı kâmil anlayışı yer alır. İnsan-ı kâmil, insanın kendi potansiyelini gerçekleştirdiği, bireysel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirdiği bir varlık durumudur. Bu kavram, Alevilik-Bektaşilik öğretisinde olduğu kadar, Korkmaz’ın eserlerinde de sıkça vurgulanır.
Ona göre insan, doğanın ve evrenin bir parçası olarak hakikati anlamakla yükümlüdür. Korkmaz’ın felsefesi, insanın kendi özüne dönmesi, bu dönüş yolculuğunda doğayı bir rehber olarak görmesi gerektiğini anlatır. Bir eserinde şöyle der:
“Hakikat, insana uzakta değil, kendi özündedir. İnsan, kendine döndükçe evrenin sırlarına yaklaşır.”
Bu ifadeler, Korkmaz’ın insan-ı kâmil olma yolculuğunu etik bir sorumluluk ve varoluşsal bir arayış olarak gördüğünü ortaya koyar.
Doğa, İnsan ve Evrenin Birliği
Esat Korkmaz’ın felsefesinde doğa, insan ve evren arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Vahdet-i vücud (varlığın birliği) öğretisini modern bir yorumla ele alan Korkmaz, evrenin ve insanın özünde aynı hakikatin yansıdığını ifade eder. Ona göre doğaya saygı göstermek, yalnızca bir etik mesele değil, aynı zamanda manevi bir zorunluluktur.
Korkmaz, Anadolu’daki dağların, nehirlerin ve ovaların taşıdığı bilgelik hakkında derin bir farkındalığa sahiptir. Onun eserleri, bu bilgelik ışığında insanın varoluşsal sorularına yanıt arar. Bir başka eserinde şöyle der:
“Doğa, insana sabrı, sevgiyi ve hikmeti öğretir. Doğayı anlamak, insanın kendini anlamasının ilk adımıdır.”
Alevilik-Bektaşilik: Bir Yaşam Felsefesi
Korkmaz, Alevilik-Bektaşilik öğretisini, sevgi, hoşgörü ve eşitlik değerleriyle tanımlamıştır. Ona göre bu öğreti, insanı merkeze alan bir felsefeyi temsil eder. Alevilik’teki “eline, beline, diline sahip ol” ilkesi, Korkmaz’ın düşüncelerinde toplumsal bir ahlak yasası olarak yankılanır.
Alevilikteki adalet ve eşitlik anlayışı, onun eserlerinde yalnızca bir inanç meselesi değil, evrensel bir insanlık değeri olarak yer bulur. Esat Korkmaz, bu değerlerin modern dünyada bir rehber olabileceğini savunur.
Toplumsal Katkıları ve Kültürel Mirası
Esat Korkmaz, Anadolu’nun kadim kültürel zenginliklerini araştırarak bu mirası insanlığa armağan eden bir düşünürdür. Onun çalışmaları, Alevilik-Bektaşilik öğretisinin doğru anlaşılması ve geniş kitlelere aktarılması açısından büyük bir öneme sahiptir.
Onun yazılarında, sadece bir araştırmacının titizliği değil, aynı zamanda bir aydının toplumsal sorumluluğu da kendini gösterir. Korkmaz, Alevi-Bektaşi inancının evrensel değerlerini, çağdaş dünyanın sorunlarına bir çözüm önerisi olarak sunmuştur.
Sonuç: Anadolu’nun Bilgeliğinden Evrensel Değerlere
Esat Korkmaz, düşünceleri ve eserleriyle Anadolu’nun kadim bilgeliğini modern bir dilde ifade eden bir düşünür olarak öne çıkar. Onun mirası, insanın kendini, doğayı ve evreni anlamasına rehberlik eden bir ışık gibidir.
Korkmaz’ı anlamak, yalnızca bir düşünürü tanımak değil, aynı zamanda insan olmanın derin anlamını ve sorumluluğunu keşfetmektir. Onun fikirleri, geçmişin bilgeliği ile geleceğin umutlarını birleştiren bir köprü olarak yaşamaya devam edecektir.
Siz de fikrinizi belirtin