Ali Duran Gülçiçek
Tanrı-İnsan-Doğa sevgisine ve birliğine dayanan Alevilik’te asıl kurban, nefsini tığlamaktır; „canım kurban, tenim tercüman“ diyerek Mansur dârında ikrar verip ikrarında durmaktır; İlim ve irfanla olgunlaşıp erenler yolunda el ele, el Hakk’a meydana gelmektir. Alevilik’te Tanrı’ya yaklaşmanın en güzel yolu, sevgiden, güzellikten, doğruluktan, iyilikten, yani kâmil (olgun, yetkin) insan olmaktan geçer.
İbranice „korbân“ sözcüğünden, Aramice yoluyla Arapçaya geçen „kurban“, sözcük anlamıyla „yakın olma, yakınlaşma “ demektir. Genel anlamıyla, Tanrı’ya mânen yaklaşmak, yakınlık göstermek için sunulan ve vasıta kılınan şey; kurban, adak.
Kurban olayı, tek Tanrılı dinlerden önceki çok Tanrılı dinler döneminde de vardı. Bu olay, ta Paleolotik (Taş devri) dönemine dek dayanır. İnsanlar, kendilerini kötülüklerden, kötü ruhlardan, doğal affetlerden korumak için korktukları ve korktukları için de tanrısallaştırdıkları doğa güçlerine, Tanrılara ve Tanrıçalara kurbanlar, adaklar sunarlardı. Korunma, zarara uğramama, sağlığına kavuşma, dilek ve isteklerinin yerine getirilmesi, evine bereket ve bolluğun girmesi gibi çeşitli vesilelerle sunulan kurbanlar, kanlı ve kansız kurbanlar olarak ikiye ayrılırdı.
Kanlı kurbanlar, insan, hayvan (sığır, koyun, keçi, deve, at, tavuk, horoz…) ve balık etinden; Kansız kurbanlar ise genellikle tahıl ürünlerinden, ayrıca üzüm, ceviz, zeytin, süt, yağ, şarap gibi ürünlerden yapılırdı.
Günümüzde de bu tür kansız kurbanlar halen yapılmaktadır. Örneğin Anadolu’da, özellikle Alevi toplumunda, maddi durumu yerinde olmayan ailelerde kanlı kurbanlar yerine genellikle helva, Âşûre, kuru yemiş ve kömbe gibi çeşitli yiyecek maddeleri adak olarak sunulur; ziyaretlere gidilir, ölülerin ruhuna lokma çıkartılır vs.
Tarihi kaynaklara göre, Tek Tanrı incının temel ilkelerini koyan; Allah’ı birleyen, kendini Allah’a veren ve Allah’a eş koşmayan İbrahim Peygamber’in (Halilullah’ın, İ.Ö. 1263), gördüğü rüya üzerine, Tanrı’nın emriyle Kur’ân’a göre oğlu İsmail’i, İncil ve Tevrat’a göre İshak’ı kurban ederken, Tanrı tarafından, bunun sadece bir sınama olduğunu ve bu vesileyle kendisine kurban edilmek üzere bir koç gönderilmesiyle birlikte, bundan böyle insanlar kurban edilmekten kurtuldu. Hıristiyanlıkta ise, İsa Peygamberin, insanları günahlardan arındırmak ve Tanrısal birliği güçlendirmek için kendisini kurban etmesiyle birlikte, kanlı kurban olayı ortadan kalktı. Bu nedenle Hıristiyanlık’ta kurban „kudas“ yani âyin esnasında şaraba bastırılmış ekmek anlamına gelmektedir. Şarap, Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini simgeler. Böylece diğer dinlerde insanlar kurban veya dini merasimler yoluyla Tanrı’ya yaklaşırken, Hıristiyanlık’ta Hz. İsa vasıtasıyla yaklaşır.
Yahudilik’te kurban, bir Tanrı buyruğudur, İslâmiyet’te ise Peygamber Hz. Muhammed tarafından da yapıldığı için, yapılması gereken bir vecibedir (gerekliliktir). Hanefi Mezhebine göre vacib, Şafii ve Maliki mezheblerine göre ise sünnettir.
Kameri takvimine göre Zilhicce ayının 10’dan 13’üne kadar devam eden Kurban Bayramı’na Arapçada „İd-i adhâ“, „id al-azhâ“ veya büyük bayram anlamında „id al-Kebir“ denir. Ramazan (şeker) bayramına, „id al-fitr“, ulusal bayramlara „id al-milli“ denir. Arapça „zabh, zabih, zabiha“ veya „nahr“ sözcükleri ise boğazlama, kesme anlamında kullanılır.
Günümüzde yiyeceklerin aşırı derecede israf edildiği ve hatta çöplere atıldığı gelişmiş ülkelerde, Alevilerin bir kısmı, inançları ve yaşam felsefeleri gereğince kanlı kurbanlar (hayvan kesmek, kan akıtmak) yerine, daha çok kansız kurbanları (helva, börek, çörek, Âşûre aşı, kömbe vs.) tercih etmektedirler. Ayrıca bazı kimseler kurban kesme yerine, bu parayı fakir, hasta ve kimsesiz insanlara göndermektedirler; bazıları okul ve cemevi (kültür evi) gibi toplumsal hizmet alanlarına destek vermektedir; kimileri de kurban parasıyla, doğanın korunmasına ve yeşillenmesine katkıda bulunmak için, köyünde veya mahallesinde ağaç diktirmektedir. Tanrı-İnsan-Doğa sevgisine dayanan Alevi öğretisine ve hümanist yaşam felsefesine uyan en güzel uygulama da bu olsa gerektir.
Sonra günümüzde, özellikle gelişmiş sanayi ülkelerinde et yemiyenlerin (vejetaryenlerin) sayısı gittikçe çoğalmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalara göre insan, et yemeden de sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşayabilir ve vücut için gerekli olan temel protein birimlerini ve vitaminleri bitkilerden (sebze ve meyvelerden) de sağlayabilir. Vejetaryenlik düşüncesi Antik Yunan felsefesine kadar dayanır.Sokrates, Platon, Pythagoras, Orpheus gibi düşünürler, ta o dönemlerde kanlı kurban olayına karşı çıkarlar. Sokrates’e göre, kurban, adak olayı, Tanrı inancıyla bağdaşmayan şekilci bir davranıştır. İnançta asıl amaç, öze inmektir, içe yönelmektir; gösterişten uzak durmaktır. Platon’a göre, kurban ve adak olayı, ticari bir anlayışın ifadesidir (ben sana veririm, sen de bana ver gibi).
Vejetaryenlikten amaç:
- İnsanlar gibi, her türlü canlı varlığa ve hayvanlara karşı duyulan saygı. Ünlü düşünür Voltaire, bunu şöyle açıklamaktadır: Hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik!
- Sağlık nedenleriyle (et yemeyenlerin, et yiyenlere oranla daha sağlıklı olduklarına dair yapılan tespitler);
- Hayvanlara verilen antibiyotikler ve hormonlar sonucu etlerin hastalıklı olması;
- Etli yiyeceklerin pahalı olması (insanın dar bir bütçeyle bile vejeteryan olarak sağlıklı beslenebilmesi) gibi daha birçok nedenler…[1]
Aşağıdaki deyişte de ifade edildiği gibi Alevilik-Bektaşilik’te asıl kurban nefsini tığlamaktır; nefis düşmanını yok etmektir:
Evvel eşiğine koydum başımı
Aldılar içeri döktüm yaşımı
Erenler yolunda gör savaşımı
Üryân püryân olup meydana geldim
Ol demde uyandı bâtın çerağı
Rehberim boynuma bend etti bağı
Dört adım ileri attım ayağı
Koç kurban dediler inana geldim
Dört kapıda selam verdim aldılar
Pirim huzuruna yedip geldiler
El ele el Hakk’a olsun dediler
Henüz masum olup meydana geldim
Pirim kulağıma eyledi telkin
Şah-ı Velâyet’e olmuşum yakin
Mezhebim Cafer-üs Sadık- ül metin
Allah dost eyvallah pirane geldim
Yüzüm yerde özüm darda durmuşum
Muhammed Ali’ye ikrar vermişim
Sekâhüm şerbetin anda görmüşüm
İçip kana kana mestâne geldim
Yolumuz Oniki İmama çıkar
Mürşidim Muhammed Ahmed-i Muhtar
Rehberim Ali’dir sâhib-i Zülfikâr
Kulundur Şâhi’ya divâne geldim.
(Düvazdeh-i İmam)
Her sabah, her seher ötüşür kuşlar
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Bülbüller gül için figâna başlar
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Kısmetimiz kalbimizde buluna
Veysel-Karan(i) gitti Yemen iline
Arıyız uçarız kudret balına
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Biz çekelim imamların yasını
İşit gerçek erenlerin sesini
İmam Hasan içti ağu tasını
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Ârif olan eleklerden elendi
Talib olan Hak yoluna dolandı
Şah Hüseyin al kanlara bulandı
Allah bir Muhammed Ali diyerek
İmam Zeynel paralandı bölündü
Muhammed Bâkır’a secde kılındı
Câfer-i Sâdık’a erkân çalındı
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Gönül kuşun kalb evinde yuvası
Serimize çöktü Şah’ın hevası
İmam Kâzım Musa, Rıza duası
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Şah Taki ve Naki nur olub gitti
Hasan-ül Askeri pir olub gitti
Mehdi mağarada sır olub gitti
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Kamber, Selman, Fatma durdu duaya
Şahriban ağladı, bindi deveye
İsa kahreyledi çıktı havaya
Allah bir Muhammed Ali diyerek
Dört kitap yazıldı dört dine düştü
Kur’ân Muhammed’in virdine düştü
Kul Himmet Pir’inin derdine düştü
Allah bir Muhammed Ali diyerek.
MUHAMMED ALİ’YE İNDİ BU KURBAN
Akıl ermez yaradanın sırrına
Muhammed Ali’ye indi bu kurban
Kurban olam kudretinin nuruna
Hasan, Hüseyin’e indi bu kurban
Ol İmam Zeynel’in destinde idim
Muhammed Bâkır’ın dostunda idim
Cafer-i Sadık’ın postunda idim
Musa‘ Kâzım, Rıza’ya indi bu kurban
Muhammed Taki’nin nurunda idim
Ali-yün Naki’nin sırrında idim
Hasan-ül Askeri’nin dârında idim
Muhammed Mehdi’ye indi bu kurban
Aslı Şah-ı Merdan güruhu Naci
Hakikata bağlı bu yolun ucu
Senede bir kurban talibin borcu
Muhammed Mustafa’ya indi bu kurban
Tarikatten hakikate ereler
Cennet-i âlâya hülle sereler
Muhammed Ali’nin yüzün göreler
Erenler aşkına indi bu kurban
Şah Hatayi’m eder bilir mi her can
Kurbanın üstüne yürüdü erkân
Tırnağı tesbihtir, kanı da mercan
Oniki İmam’a indi bu kurban.
KURBAN GÜLBENGİ
Bism-i Şah Allah Allah!..
Kurbanımız kabul, muradımız hâsıl ola!
Evimiz, ocağımız şen, kısmetimiz gür ola!..
Lokmalarımız Hak dergâhına yazıla!
Her kazaya kalkan, her belâya bekçi ola!..
Üçlerin, Beşlerin, Kırkların,
Oniki İmamların, Ondört Masum-u Pâkların,
Onyedi Kemerbestlerin şefaatından mahrum eylemeye!..
Şah-ı Merdan yardımcımız, Hz. Pir gözcünüz ola!
Gerçeğe hû, mümine ya Ali!..
SOFRA GÜLBENGİ I
Bism-i Şah Allah Allah!..
Nimmeti Celil, bereketi Halil, şefaatı Resul, inayeti Ali, himmeti Veli ola!.. Bu gitti ganisi gele, Hak-Muhammed-Ali bereketini vere!.. Arta eksilmeye, taşıp dökülmeye! Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Oniki İmamların, Ondört Masum-u Pâkların, Onyedi Kemerbestlerin, Kırkların, Rical-ül Gayb Erenlerin dergâhına yazıla!.. Her kazaya kalkan, her belaya bekçi ola! Yiyip yedirenlere, pişirip getirenlere nur-i iman, aşk-ı şevk ola!.. Lokma sahipleri lokmalarından şefaat bula; evleri, ocakları şen, kısmetleri gür ola! Her neye niyet ettiyseniz, Allah kabul eyleye!..
Hak saklıya, Hızır bekleye! Gerçeğe hû, mümine ya Ali!..
SOFRA GÜLBENGİ II
Şeperi şepber[2] mürşid-i rehber, sundular kevser,
Elhamdülillâh!
Sofra Ali’nin, himmet Veli’nin, şöhret dinin,
Elhamdülillâh!
Muhammed gündür, Pirim bülbüldür, cümlemiz kuldur
Elhamdülillâh!
Haktır Muhammed, olmuşuz ümmet, bulmuşuz rifat
Elhamdülillâh!
Haşim’in zikri, elfakri fakri, bu demin şükrü
Elhamdülillâh!
Nuru nebi, keremi İmam Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli, gerçekler demine hû diyeli hû!..
SOFRA GÜLBENGİ III
Nimet-i Celilullah, bereket-i Halilullah, yediğimiz nimetler nur, içtiğimiz sular tahur ola; ocaklarımız mamur, gönlümüz pür nur ola; soframız, Kamber’in sofrası ola, Hak-Muhammed-Ali bereketini vere!.. Gerçeğe hû, mümine ya Ali…
SOFRA GÜLBENGİ IV
Bismişah, Allah Allah!…
Soframız dolu ola, kısmetimiz bol ola, yardımcımız Hak Muhammed Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli ola, gerçeğin demine, devranına hû diyelim hû…
SOFRA GÜLBENGİ V
Bismişah Allah Allah
Evvel Allah diyelim, kâdim Allah diyelim, her dem Allah diyelim, indi Ali sofrası, ya Şah diyelim, Şah versin biz yiyelim. Dem-i Pir, Kerem-i Evliya, gerçeğe hû, mümine ya Ali…[3]
Bu makale kısaltılmış şekliyle Ali Duran Gülçiçek’in Alevilik (Bektaşilik, Kızılbaşlık) ve Onlara Yakın İnançlar, adlı yapıtından alınmıştır.
İstanbul/Köln 2004, 2. Cilt, s. 690-698.
——————————————————————————–
[1]Vejeteryanların tercih ettiği başlıca besin maddeleri: Kabuğu alınmamış (siyah) buğday ekmeği, akdarı, arpa, mısır, burçak ve yulaf gibi tahıl ürünleri; çimlendi-rilmiş buğday, kabak çekirdeği, ayçiçeği, kavrulmuş amerikan fıstığı, siyah pirinç gibi bol protein sağlayan besin ürünleri; ayrıca soya fasulyesi, ıspanak, patates ve pırasa gibi sebzeli yemek çeşitleri… Vejetaryenler de kendi aralarında üç gruba ayrılırlar:
1. Veganlar veya vejetaryenler: Bu grupta olanlar yalnız hayvanların etlerini değil, süt, yağ, peynir gibi hayvansal ürünleri de yemezler.
2. Lakto Vejetaryenler: Et dışındaki hayvansal ürünleri yerler, ama canlıların üremesini sağlayan tohumu taşıdıklarından yumurtayı yemezler.
3. Ovo-Lakto Vejetaryenler: Bu gruptakiler sadece et yemezler; yumurta da dahil, diğer hayvansal ürünleri yerler.
[2] Şeperi şepber, Harun’un oğlu olup, Hasan ve Hüseyin anlamında kullanılır.
[3] Kâzım Baba’nın nutkundan. (KOCA, Ş. 1999: 90)
Siz de fikrinizi belirtin