Değerli Canlar,
Bugün, çok hassas ve önemli bir konuyu muhabbet etmek istedim.
Çünkü, bizlerin görevi duygusallıktan uzak, yandaşlık kültürüne bulaşmadan “Yol”un gerçeklerine ve hakikatine bağlı kalarak akıl, vicdan, bilimsel ve tarihsel gerçekleri “Yol” süzgecinden geçirerek, topluma bir nebze de olsa çerağ tutup, Yol’umuzu yarınlara taşımaktır.
***
Şunu öncelikle belirtmeliyim ki, her birey Dünya’nın her coğrafyasında istediği yer ve mekânı ziyaret etme hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Hiç kimse buna karışamaz, itiraz edemez…
Fakat, yapılan bir ziyârete Alevilik adına “ruhani” bir elbise giydirilmeye çalışılıyor, Aleviler de buna özendiriliyorsa; o noktada benim itirazım da başlar.
***
Değerli Yol Talipleri,
Bizdeki Alevi Yol Erenleri, Ocak Pirleri ve Uluların hiçbiri taliplerinden kopuk ve farklı yapılarda, altın kaplamalı mekânlarda, saraylarda, köşklerde, külliyelerde, yani taliplerinden farklı, şatafatlı bir yaşam sürdürmemişlerdir. Bakın Hünkar Bektaş Veli, Bawa (Baba) Mansur, Bawa (Baba) Kureyş, Pir Sultan, Abdal Musa, Balkanlarda Seyit Ali Sultan v.s…
Ayni şekilde türbeleri ve sırlandıkları mezarları da gösterişten uzak, sade ve inançsal değerlerimize uygun yapılardır.
***
Fakat, özellikle Irak ve İran coğrafyasında 1550’lerden sonra hâkim olan Emevi-Abbasi ve Şii-Sünni İslam anlayışı, kendi topraklarında bulunan Şah-ı Merdan Ali, İmam Hüseyin ve İmam Rıza Türbelerini, tıpkı Mekke’de bulunan Kâbe gibi ticari birer gelir kaynağına çevirip, üstüne de altın kaplamalı kubbeler inşa ettirerek, Kerbela ve Necef’te beş vakit, İran’da üç vakit ezan sesiyle namaz kılınan, kadınların da ancak siyah çarşaflar örtünerek girebildikleri birer camiye dönüştürülmüşlerdir. Kısaca, Alevilerin “Yol” ve “İnanç” değerlerinden uzak, farklı bir yapılaşmaya evriltilen o türbeler, ait oldukları kişilerin yaşadıkları süreçteki gerçek kimliğinden ve özünden koparılmışlardır.
***
Tarihçilerimiz de 1550’lerden önce, daha Osmanlı işgaline uğramadan evvel, Kerbela’da Alevilere ait mütevazı bir dergâhın olduğunu, hatta kimi Ocak Pir ve Taliplerinin bu dergâhı ziyaret ettiklerini belgelemişlerdir. Fakat işgalden sonra dergâhlara el konulup, türbeler de camiye çevrilince, ilişkilerini de ziyâretlerini de kesmişlerdir.
***
O hâlde Kerbela’yı acımızda, Hüseyin’i aşuremizde, direncimizde, Ali’yi gönlümüzde yad edelim ama her türlü asimilasyon tuzağından lütfen uzak duralım. Biliyoruz ki, “Yol” tuzaklarla doludur. Anadolu’da ve Balkanlar’da hiçbir ulu erenimizin özünden böylesine koparılmış bir mekânı, türbesi ya da dergâhı yoktur. Çünkü, yaşadıkları şekilde sırlanmış, anılmışlardır.
***
Cümle Yol Taliplerine Saygılarımla…
ALİ DERELİ
06/08/2023, Londra
Siz de fikrinizi belirtin