
Yüzeysel bakışla bile görülebilecek gerçek şu ki, Börklüce eylemi en başta, Osmanlı yapılanmasının tahakkümü ve “kulluk” dayatması karşısında “reâya sistemine itiraz” ve “kulluk kalıbının kırılması”dır. Bunun anlamı nedir? Böyle bir tutum sistem açısından nasıl bir kırılma noktası oluşturmaktadır? Muktedirlerin saklı tuttukları / açıklamaktan kaçındıkları “gizil gerçek” nedir? Neden saklı tutulur? Konuyla ilgili yanıt ve çözümlemeler çalışmamızdaki ayrıntılarda yoğun bir şekilde görülebilir.
Şeyh Bedreddin – Börklüce Mustafa eylemini nesnel temelde, kendi gerçekliği içinde ve özgün boyutlarıyla anlayabilmek ve anlamlandırabilmek için doğrudan birincil -ya da diğer bir deyişle birinci el- kaynaklar üzerinden irdelemek / incelemek, bu kaynak ve kayıtları da “arka yüzünden okumak” gerekiyordu. Bu noktada özellikle olumsuzlananın, söz ve kavramların arkasına gizlenenin, bir başka deyişle gizil gerçeğin anlam çözümüne yönelmek önemliydi. Böylesi bir tutum, bir bakıma tarihin saklı sayfalarını aralama, karanlığa ışık düşürme eylemidir. Bu doğrultuda derinlik aktarımını sağlayacak bir görüngeye / bakış açısı ve çözüm yöntemine yönelim büyük önem taşımaktadır.
Çalışmamızda kullandığımız yol / yöntem ya da izlenen çizgi, ‘tez + karşı tez + çözümleme + anlama + anlamlandırma = bireşim / sentez + aktarım + açıklama + anlatım’ biçimindedir. İzlediğimiz bu yordam / yöntem belki ilk bakışta karmaşık gibi gelebilir, fakat burada amaç karmaşık gibi görüneni ya da saklı kalanı anlaşılır hale getirmektir. Anlamayı anlamlandırma, aktarılanı anlatma, anlaşılır kılma önemlidir. Yönelim ve amaç bu olmasına karşın istenilen sonuca vardık mı? Değerlendirmesi elbet okuyucuya ait. Fakat arka yüz okuması yönünde hareket ettiğimizi özellikle belirtmekte bir sakınca görmüyoruz.
Bu türden çalışmalarda nesnellik önemlidir. Nesnel tutum, eklemeden, değiştirmeden, saptırmadan, abartmadan, eksiltmeden, olumlamadan ya da olumsuzlamadan, varlığı / olguyu olduğu gibi, varoluş biçimiyle açıklamak, aktarmaktır. Yanlılık, öznel tutumdur. Öznel tutum, gerçeği ifade edebilir mi? Kurgulama, kalıplama, koşullanma ve belirlenen ön sınırlar, ön yargılar üzerinden gölgenin arkasındaki gerçeğe ulaşmak olanaklı değildir. Nesnellik, olguyu kendi gerçekliği içinde anlama ve anlatma yükümlülüğünü getirir. Bu elbette ciddi sorumluluk oluşturan bir durumdur. Çalışmamızda bazı aykırı sorular görülecektir belki, bunlar suyun durulmasına katkıda bulunmayı, karanlığa ışık düşürmeyi amaçlayan sorular. Bilinmeli ki, su durulmadan bulanıklığın ne olduğunu anlamak olanaklı değildir. Bilinenlere, zihinlere yerleştirilmiş kalıplara ve algılamaya genelde ters düşen bu sorular, meseleyi yoğun biçimde sorguladığımızın da yansıması / göstergesidir aynı zamanda.
Tahakküme boyut eğmeyenler, biat etmeyenler ışık olur, karanlığın üstüne düşer. Börklüce ve dönemin kayıtlarında “her nevi kanunlar” olarak tanımlanan önerdiği yapılanma da karanlığa düşen ışıktır bu bağlamda. En çok karanlığa ışık düşürenlerden ürker karanlıktan beslenenler. Önlenemez biçimde genişleyerek aydınlanmanın yolunu açar, karanlığa düşen her ışık. Bu bağlamda, tarihle soğukkanlı yüzleşme, karanlığa ışık sızdırma önem taşıyan bir eylemdir. Kendisiyle yüzleşemeyen ve acıları içselleştiremeyen toplumlar, acıları yaşayanlar ve taşıyanlar gibi duyumsayamaz ve gerçekliği kucaklayan çözümler üretemez.” Ali Haydar AVCI – Belge ve Kayıtlarla Bedreddin – Börklüce Gerçeği Kırılan Kulluk Kalıbı (Önsözden)… Genişletilmiş 2. Baskı.