ABDAL çoğl. i. (ar. bedel, bedil, karşılık’tan abdal). Esk. Tasav. 1) Dünyanın manevi düzenini sağlayan, Allah’ın sevgilileri arasından seçilmiş (Hz. Ali’nin rivayet ettiği bir hadise göre) kırk din büyüğünün adlarından biri (IX. yy.). 2) Çeşitli tarikatlarda umumiyetle derviş (Xll. yy.): Varıp yaslanayım Hacı Bektaş’a / Abdalın olayım çullar içinde, (Gevheri) 3) Anadolu’da Işıklar denilen derviş zümrelerinin umumi adı (XIV. yy.). 4) Cezbe ve istiğrak halinde bulunan meczuplar için İranlıların mecnun, meczup, divane; Türklerin deli (tilbe) kelimeleri karşılığı. 5) Aynı anda iki ayrı yerde görülebilmek için kendilerine bir başka vücudu bedel gösterebilen ermiş. 6) Allah’a varma yolunda belli merhaleye ulaşmış kimse: Başı açık yalın ayak rah-ı fenâ abdalıyız. / Ref edüp teu cübbesin üryan olan anlar bizi (Niyazi-i Mısrî). 7) Kalender, derviş : Deli gönül abdal olmuş, Gezer Elif Elif diye (Karacaoğlan).
– Ed. özel adların bazen önüne bazen sonuna eklenerek tarikate mensup olan sairlerin mahlasları yanında kullanılır (Yeşil Abdal, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa gibi).
– DEY. Abdala malum olur, bir hadiseyi olmadan haber verenlere (bugün Aptal anlamıyla karıştırılarak şaka yollu; eskid. abdal ile aynı anlama gelen ermişlikten kinaye olarak) söylenir.
– ANSIKL. Bugünkü Türkçe‘de ahmak, şaşkın, akılsız manasına gelen ve aptal (Bk. APTAL) diye söylenen abdal kelimesinin hayli karışık ve eski bir geçmişi vardır. Prof. Fuat Köprülü Tiirk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi adıyle ancak bir sayı neşredebildiği eserinde bu konuyu geniş bir planda inceledi, fakat kesin neticeye bağlamadı. Meseleyi karıştıran nokta, birbirinden farklı bazı sosyal grupların bu adı taşımış olmalarıdır. Arapça’da IX. yüzyıldan beri bir tasavvuf terimi olarak kullanılan abdal kelimesi, «derviş » ve «şahit» manalarına gelen bedil kelimesindendir. Arapça bedil’in çoğulu olan abdal Farsça ve Türkçede tekil olarak, önce «derviş» manasına, sonra Kalenderiye zümresine mensup «serseri derviş» manasına kullanılmıştır. Arapça, Farsça ve Türkçe’de dini bir zümreyi ifade eden bu kelime, Türkiye, İran, Afganistan ve Çin Türkistanı’nda göçebe olarak yaşayan ve asılları Türk olan etnik zümreleri de ifade eder. Ayrıca bu ülkelerde Abdal veya Abdallar adını taşıyan köyler vardır. Bunlardan hangilerinin abdal dervişlerden, hangilerinin abdal adını taşıyan göçebe Türklerden geldiğini tespite imkân yoktur.
M.S. V. ve VI. yüzyıllarda, Orta Asya tarihinde önemli bir rol oynayan Türk asıllı Eftalitler veya Akhunlar da Abdal adını taşırlar. 495-525 yıllarında Pencap sahasını işgal eden Eftalitler büyük bir imparatorluk kurmuşlardı; fakat 563-567 yıllarında, Sasanilerin müttefiki olan Göktürkler tarafından dağıtıldılar. Afganistan’da Afganlaşan Abdalîler* ile lran, Türkistan ve Anadolu’da rastlanan göçebe veya yerleşik Abdalların bu dağılmış Eftalitlerin (veya Akhun devletinin) kalıntıları olması çok muhtemeldir. Bunlar çoğu zaman, göçebe oldukları için, başka kökten gelen ve tesadüfen aynı adı taşıyan serseri dervişlerle, hatta çingenelerle karıştırılmışlardır. Göçebe Türklere has şaman geleneklerini devam ettiren Abdalların, İslamlaştıktan sonra Arap ve Fars menşeli Kalenderiye abdallarının örf ve adetlerini benimsemiş, veya aksine, Kalenderilerin Türk menşeli abdalların yaşayış tarzlarından bazı unsurlar almış olmaları mümkündür. Kuzey Sibirya’da Yakut Türklerinde erkek şamanlara Abidal denilmesi bu bakımdan dikkate değer.
XIV. yüzyılda Anadolu.da sayıları artan ve tarihi kaynaklarda Abdalan-ı Rum [Rum (Anadolu) Abdalları] diye anılan zümre, Sünnî akidenin dışında, Alevilere yakın bir hüviyet taşıyordu. Bunlar arasından Kaygusuz Abdal gjbi Abdal lakabını taşıyan birçok değerli şair yetişti. Kaygusuz Abdal yakın zamanlara kadar Bektaşiler arasında okunan bir manzumesinde Rum abdallarından şöyle bahsediyor:
Urum Abdalları gelür dost deyü
Eğnimize aba, hırka post deyü
Hastaları gelür derman isteyü
Sağlar gelir pirim Abdal Musa‘ya

Nacağı, çomağı, çırağı ve bütün teçhizatıyla Abdal
Vahidi adlı bir müellif, 1522 yılında bitirdiği, Hace-i Cihan ve Netice-i Cân (Cihanın Hocası ve Ruhun Akıbeti) adlı kitabında [Süleymaniye Halet Efendi kütüphanesinde yazma bir nüshası vardır] Rum abdallarını uzun uzun anlatır. Buna göre Rum abdalları sırtlarında yalnız bir tennure, daima yalınayak ve başı açık gezerler; bellerinde yün örgü bir kuşak, omuzlarında Ebu Müslim nacağı denilen bir nacak, ellerinde Baba Şücâ çomağı denilen bir çomak ile dolaşırlardı. Kuşaklarında tahtadan, gayet büyük ve saplarına aşık kemiği asılı bir sarı kaşık ve bir keşkül vardı. Vücutlarında çeşitli dövmeler bulunurdu. Tef, kudüm, boynuz gibi müzik aletleri çalarak dolaşırlar. Esrar yerler, saçlarını, sakallarını, bıyıklarını keserlerdi. Anadolu’da abdalların topluca bulundukları başlıca yer, Seyitgazi tekkesi idi. Şeriat hükümlerine önem vermeyen, dergâhın vakfından geçinen bu serseriler, gençleri de kendilerine uydururlardı. Kanuni Sultan Süleyman, İran seferinden döndükten sonra (1556-1558), Seyitgazi dergâhı bu dervişlerden temizlenmiştir. (→ Bibliyo.) [M]
ABDAL, Safeviler devrinde İran’da bulunan önemli türk oymaklarından birinin adı. Bu oymağa Şamlu kabilesi arasında rastlanır. İran devlet büyükleri içinde hatırı sayılır kişilerden olan Abdallu Hüseyin Hanın (Abbasi devri) ve Hasan Hanın Horasan beylerbeyi olması, bu oymağın Horasan vakınındaki Türk kabilelerinden biri olduğunu, sonradan Şamlulara katıldığını düşündürür.
Türkmenistan’da Nazar ötesinde, Türkmen kabileleri arasında da Abdal isimli bir kabile vardır. Türkmen geleneğine göre. Kay’ın oğlu ve selefi Esen’den gelen 12 boydan birincisi Abdal’dır. Damgası Aydır. (M)
ABDAL dili, Anadolu’nun bazı yerlerinde Gergef, bazı yerlerde ise Geygel Abdalları veya sadece Abdal adını taşıyan yörüklerin kendi aralarında konuştukları gizli dil. Orta Asya Türkleri arasında da, san‘atkâr ve sazende loncalarında konuşulan „Abdol tili“ de aynı kökten gelmiş olsa gerektir. Carcar denilen Konya abdallarının gizli diline ait malzeme bunların da aynı grupa mensup olduklarını göstermektedir. (→ Bibliyo.) [M]
Kaynakça
Meydan Larousse, Cilt I, 1992 basımı
/sö